Tarihe tanıklık etmekten yorulduk son 1 yıldır. Toplasan 10 senede yaşayacağımız olaylar şu kısa döneme sıkıştı. Salgın, doğal afet, siyasi krizler derken sporda da bomba gibi bir gelişmeyle karşı karşıyayız. Avrupa'nın 12 derebeyi kulübü daha çok para kazanacağız gerekçesiyle UEFA organizasyonlarından ayrıldı. Avrupa Süper Ligi'ni kurduklarını açıkladı. Sonrasında olanları biliyorsunuz. Art arda açıklamalar, flaş gelişmeler.. Jose Mourinho, kulübü Tottenham bu oluşumda diye takımından ayrıldı. Leeds United resmi internet sitesinde maç fikstüründeki oynayacağı Avrupa Süper Ligi'ne katılan takımların adını değiştirdi. Liverpool'a Merseyside Red, Manchester United'a Manchester Red yazdı. Hatta Leeds pazartesi günü Liverpool ile oynadığı maç öncesi seremonisine "Hak edin" yazılı tişörtle çıktı. Ama en darbeli tepkiyi Liverpool'un tüm dünyaya ilham olan taraftar grubu KOP tribünü koydu. Liverpool'u artık desteklemeyeceklerini açıkladılar. Zaten üst üste çıkan haberleri okuyoruz. Biraz olayların perde arkasında ne olabilir buradan ilerleyelim. Avrupa Süper Ligi projesini İtalyan lobisinin tasarladığı iddiası var. Zaten kısa süre önce Almanya, İtalya, İngiltere ve İspanya Ligi'ni ilk 4 sırada bitiren takımların Şampiyonları Ligi'ne gitmesi kararının mimarı da onlardı. 10 yılı aşkın süredir Devler Ligi'nde başarısızlardı. Ve mutlu sona ulaşmak için yeni bir turnuva dizayn ettiler tezi dolaşıyor arka kapılarda. UEFA'nın üst düzey yetkilisi Juventus Başkanı Agnelli, UEFA'dan istifa edip Avrupa Süper Ligi'nin kurucularından oldu. UEFA Başkanı Ceferin'in Agnelli'nin kızının vaftiz babası olması, sende mi Brütüs misali, "Sizi en yakınınız arkanızdan hançerler" sözünü hatırlatmıyor mu? Juventus 24 yıllık Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu hasretini Avrupa Süper Ligi turnuvasında bitireceğini düşünüyor ama Barça, Real Madrid ve İngilizler'i geçeceğini zannediyorsa yanılıyor. Bir diğer ütopya Breksit meselesi ile ilgili. İngilizler Avrupa Birliği'nden çıkınca UEFA dışında da bir organizasyon amaçlamak peşinde olabilir. İleriki yıllarda Brezilya'dan, Şili'den, Arjantin'den bile takımların alınması söz konusu hale gelebilir. Para babaları yerelliği sevmezler. Parsalarının küçük takımlar tarafından bölünmesini istemezler. Amerikalı, Kanadalı, Hint bir çok işadamı var büyük kulüplerin sahibi. Avrupa Süper Ligi diye yola çıkıp Dünya Süper Ligi'ni bile kurabilirler. İşin diğer tarafına bakarsak artık görece daha orta ve küçük bütçeli takımları kafaya oynarken göreceğiz. Steau Bükreş'in, Kızılyıldız'ın, Galatasaray'ın Avrupa Şampiyonu olduğu yıllara dönebiliriz. Artık mekanikleşen ve sürprizin az olduğu Şampiyonlar Ligi gerçekten son yıllarda tat vermiyordu. Hep aynı takımların arasında dolaşan şampiyonluklar, risksiz, düşük skorlu maçları izlemek Devler Ligi'ne ilgiyi azaltıp yerel liglerin değerinin artmasına sebep olmuştu. Premier Lig, hatta izlenilirlik açısından TFF 1. Lig gibi. Taraftardan, halktan kopuk şekilde oluşan bu lig uzun süreli olmaz. Ama en azından 1 yıl Avrupa Süper Ligi'nin oynanması futboldaki iklim değişikliğinin önlenmesi yararına olacaktır. Nasıl korona virüs sonrası insanlar dışarı çıkmadığından karbondioksit salınımı azaldı ve dünyanın çevre kirliliği bir derece yavaşladı, futbolda da bu tür bir kabuk değişimi gerekiyor. Futbolun maddi devleri herşeyin para olmadığını görsür ve taraftarları kaybedince yeşil sahanın ne kadar zevksiz olduğunu hissetsin. Bu oyunun ruhsuz oynanmayacağini idrak etsin. O arada da unuttuğumuz bir çok ekol takım da kendine gelsin, taraftarının gücü ve amatör heyecanla tekrar kafaya yürüsür, özgüven kazansın. Sonra da futbol buzullarının erimesi dursun. Tekrar eskiden olduğu gibi para, bahis değil eğlence eksenli oynansın. Bu hususta en önemli rol taraftara düşüyor. Tüm dünyada birlik olup bu oluşumun karşısında olarak örneği olmayan bir başkaldırıya imza atabilirler.

***

Buradan Altınordu'ya geçelim. Artık 3 hafta kaldı ve Play Off'u garantilemek, ardından eleme maçlarıyla Süper Lig'e çıkmaları kendi ellerinde. Son haftalarda bir çözülme yaşadıkları aşikar. Turkiye'de oynanmayan ve rakipleri afallatan 3-4-1-2 sistemi ile 10 maçta 24 puan topladılar. Bir anda kafaya oynadılar. Ancak bu sistemin yan etkileri görülmeye başladı. Rakipler 3'lü savunmayı çözdü. Kanat beklerini hücumcu iki oyuncu Ahmet İlhan ve Metehan'dan kullanan Hüseyin Eroğlu övgüyü hakediyor. Sırf bu sayede hücumda bir anda 5 Altınordulu görebiliyorduk 1995'in Ajax'ı gibi. Ama savunmaya sağlıklı geri dönmede sıkıntı yaşayan bekleri işleyen takımlar hep attıkları ters toplarla kanatlardan Altınordu'yu delip hep bir fazla oldular. 3'lü savunma çok tekrar ister. Sezon bittiğinde koca yaz Hüseyin Hoca bol bol takımını çalıştırır. Sık sık 3'lünün piri İnter, Atalanta, Chelsea'nin çözümlemesini yapar-yaptırır. Ona şüphe yok. Ancak şu son haftalarda tekrar 4'lü defansa geçmekte yarar var. Hem rakipleri şaşırtmak, hem oyuncuların bu sistemde ezberi olduğu için, hem de adam paylaşımlarında sıkıntı yaşamamak adına. Sağ beksizlikten Şeref Taştan'dan bir Murat Uçar çıkaracağı kanaatindeyim Hüseyin Hoca'nın. Burak İnce'den de ne de güzel Gökhan Karadeniz olur. Metehan ve Ahmet İlhan'ı çok yormadan kanat forvet olarak son haftalarda Altınordu'yu hedefe koşturacakları şüphesiz. Hazır Oğulcan Ülgun de ortasahada inanılmaz enerjik bir performans gösteriyorken. Saçları ve tarzıyla Van Nistelrooy'u hatırlatan Enis Destan'a da en iyi yaptığı şey gol atmak kalacak. 4.3.3. yada 4.2.3.1'e dönmek Altinordu'ya iyi gelecek.