1999 yılı… Her yıl yeniden çıkarılan binlerce futbolcu lisansından biriydi O’nun ki de… 1999’un Ocak ayında lisans işlemini yapan federasyon görevlisi nereden bilebilirdi; parmaklarının dokunduğu lisans kartının, yıllar sonra çok büyüyeceğini… Ünleneceğini… Ülkemizin en önemli kulüplerinin formasını terleteceğini… Milli gururlarımızdan biri olacağını… Sıradan lisans işlemlerden biriydi sadece o gün için.

İzmir’imizin köklü kulüplerinden, Bornova’nın Yeşilova’sının adı vardı lisans kartının üzerinde. Henüz on birinci yaşını kutlayan küçük sporcu, Yeşilova’nın alt yapısı ile tanışmıştı. Semtlinin, yakınındaki bir ilaç firmasının adından dolayı Sandoz yakıştırmasını yaptığı, sonradan Bornova Belediyesinin, Çamdibili eski başkanlardan Yusuf Tırpancı’nın adını verdiği sahada boy gösterecekti artık.

Kendinden birkaç yaş büyük ağabeyi ile beraber tutmaya başladılar Yusuf Tırpancı’nın yolunu… Günler geçtikçe büyüdüler ve tecrübelendiler. Sporcu şansına inanmak gerek! Bu hikayede de inanılması gereken bir şans işi var; sporcu iki kardeşten küçük olan kalecilikte inanılmaz maçlar çıkarmış ve kısa zamanda göze batmıştı. Ağabeyi de orta sahada güzel işler çıkarıyordu. Ama dedim ya; sporcuya sporcu şansı gerek diye!

Yeşilova’lı kaleci Onur, sadece beş yıl sonra, on altısında, ülkemiz ve İzmir’imizin efsane takımlarından Karşıyaka’ya profesyonel imza atarak müthiş yükselişinin, belki de ilk ve en önemli adımını atıyordu. Yarı sezonda transfer olduğu Karşıyaka’da, sonraki iki sezonda da A Takımda pek fazla forma şansı bulamamıştı. Yılmadan çalışmıştı; formayı bırakmamak üzere giyeceği günün özlemiyle… Ne olduysa 2007–2008 sezonunda oldu. O’nun hayatının ikinci dönüm noktasıydı belki de bu; eski bir kaleci olan Engin İpekoğlu, Karşıyaka’nın teknik patronuydu artık… Onur Recep Kıvrak ismini sadece yarım sezonda tüm İzmir ezberleyecekti.

Büyük takımlar, böyle bir yeteneğin, başka bir gücün kıskacına girmesine izin verirler miydi sizce? Elbette ki hayır! Trabzonspor elini çabuk tuttu ve Onur’a, profesyonel yıldızı parlayalı henüz beş ay olmamıştı ki, dönemin hocası Ersun Yanal’ın da onayıyla bordo mavili sözleşmeyi imzalattı.

Tarih tekerrürden ibaretti sanki! Yine forma şansı bulamıyor, A Takımla antrenmandan ileriye gidemiyordu. Bıkmadan ve gelecek hayalleriyle iki sezonu daha geride bıraktı; kim bilir, ne psikolojik harpler ile? Hayatındaki üçüncü dönüm noktası da bu olsa gerek başarısı ile ilgili… Çünkü yine bir eski kaleci, bu defa Trabzonspor’un teknik direktörlüğünü üstleniyordu; Şenol Güneş…

Sakatlıklar dışında, bir daha da formayı kimseye bırakmadı bizim Onur. Sonrasını hepimiz çok iyi hatırlıyoruz. Artık ismi ülke sınırlarımızın çok dışına yayılmıştı bile… İki yüzün üzerinde Süper Lig maçı, 41 defa milli forma…

Buraya kadar her şey ne güzel değil mi? Ama geçtiğimiz sezonun ortalarında Onur futbolu bıraktığını açıkladı. Hem de daha hayatının baharında… Otuz yaş barajını henüz geçmişken bıraktı üstelik. Emre Belözoğlu kırkında ve hala Süper Lig forması giyiyor. Daha dün Galatasaray otuz üçündeki Falcao’yu getirmedi mi? İtalya’da Kaleci Buffon kırk birini devirdi, hala oynuyor. Futbol liglerinde bu örnekler o kadar fazla ki!

Türk futbolunun Onur gibi yeteneklere ihtiyacı var. Onur’un da Türk futboluna… Ayrıca, futbol hayatındaki her şey oynamaktan da ibaret değil! Onur’un dönüm noktalarında, anımsayın, yukarıda yazdım; Engin İpekoğlu ve Şenol Güneş başrolde oynamışlardı! Şimdi de başkalarının dönüm noktalarının baş aktörü, kaleci Onur veya Onur Kıvrak Hoca olmasın mı?

Dipnot; “Hayatın dönüm noktası, yolunuzdan dönmediğinizde ortaya çıkar.” Anonim.