Evet, işte yılın o en sevdiğim ikinci zaman dilimi nihayet başladı.
İlkbahar ve sonbaharcıyız, malum.
Kışa karşı da ayrı bir sempatimiz var tabii.
Ama asla yazcı değiliz.
Bunaltıcı sıcakta, ter içinde geçen günler ve geceler yaş ilerledikçe iyice kabusum olmaya başladı.
Bir de size de oluyor mu bilmiyorum, yaz mevsiminde Karadeniz tulumu gibi şişiyorum ben.
Ellerim parmaklarım bibirine yapışıyor. Yüzümün üzerine bir yüz daha ekleniyor.
Atmosferdeki tüm sıcak ve nem toplanıp vücuduma girmek suretiyle ödem topluyorum.
***
1 Eylül geldi ben iğne batırılmış gibi söndüm.
Kilomda bir değişiklik yok ama ayaklarım poğaça, yüzüm kabak kıvamından çıktı. Normale döndüm.
Kendimi ruhen de çok iyi hissetmeye bayladım.
Böyle bir enerji, bir huzur geldi.
Bunun sadece yazın çok kalabalık olan bir yarımadada yaşıyor olmama ve insanların evlerine dönmesiyle gelen sakinlikle alakası yok.
O da etkili tabii ama insanların artık sabahçı-gececi ve kışçı-yazcı diye ayrıldığını kabul etmek lazım.
Ben gececi ve kışçıyım.
O yüzden özellikle yazcıların bu günlerde gireceği 'sonbahar depresyonuyla' hiç alakam yok.
Gerçi benim öyle ağır ve uzun geçen hiçbir depresyon türüyle alakam kalmadı.
'Koy, rahvan gitsin' metodu ben de kalıcı olarak yerini buldu. Çok memnunum.
***
Oysa eskiden ne sık girer, çıkardım!
Başıma gelenleri gözümde büyüttüğüm, hayatımda dram yoksa bile oturup kendi dramlarımı yarattığım dönemlerim çok olmuştur.
Melankolik ve depresif tarafımı sevdiğim, koruyup kolladığım, gamlı baykuş olmayı gönüllü olarak seçtiğim yıllar...
Şimdi başarılı bir psikiyatrist olan çok eski bir arkadaşım vardır, onu sık sık ağlayarak arayıp "Ben yine delirdim, ne yapayım?" diye sorardım.
O dönemlerimi düşündükçe, boğazıma bir el yapışıyor sanki. Ne aptalmışım, kendimi bile isteye, ne çok hırpalamışım.
Bile isteye diyorum çünkü pireyi deve yapmak konusunda adeta bir uzmandım.
***
Sonra ne oldu?
O arkadaşımla bu işe köklü bir çözüm getirdik.
O zamana kadar en hafif, en bitkisel antidepresanları bile içmeyen, bu ilaçlara karşı olan ben, inadımdan vazgeçtim. Bu ilaçların usulüne uygun kullanılırsa, ne kadar işe yaradığını da bizzat kendim gördüm.
Usulüne uygun derken; öyle komşuya iyi gelen ilacı gidip eczaneden alıp, bir-iki hafta kullandıktan sonra "Amaan işe yaramadı bu" deyip bir kenara fırlatmamak yani.
Bir kere, her ruhsal bozukluğun ilacı ayrıdır.
Bana da en uygun iki ilaç doktorum sayesinde belirlenince, hayat gerçekten bayram oldu.
Antidepresan kullanırken yapılacak en büyük hata; ilacı pat diye kesmek.
Bir kere öyle baş ağrısını 20 dakikada geçiren ilaçlara benzemez onlar. İşe yaramaya başlaması için haftalar geçmesi lazım.
Ben de sabrettim, ilk günlerdeki yan etkileri görmezden geldim ve ödülümü aldım.
***
Bunalımlardan bunalım beğendiğim günleri artık hiç yaşamıyorum.
Tabii ki her dakika sırıtarak dolaşıp yüzüme tükürülse "Yarabbi şükür" demiyorum; yine içime kapandığım, üzüldüğüm, sıkıldığım zamanlar oluyor ama bunları daha kolay atlatıyorum.
Daha doğrusu olayları eskisi gibi gözümde büyütmüyorum.
Hatta; "Başıma bu halt geldi ama dur bakalım, acaba arkasından gelecek hangi güzel haberin müjdecisi?" falan diyorum.
Hani neredeyse üzüldüğüme sevineceğim!
Belki bu da başka bir tür delilik hali ama en azından diğer ruh hali gibi yıpratıcı değil.
Kafamda sürekli kara bulutlarla dolaşmamak öyle bir hafiflik ki!
Bir araştırma sonucu; depresyonunun, beyni doğrudan etkilediği, soyut bir kavram olmadığı ve ilaç tedavilerinin ileriye dönük koruyucu etkilerini kanıtlamış.
Özellikle yineleyen depresyonlarda ilacı erken bırakmak beyinde bir hasar oluşturuyormuş.
Dolayısıyla ilacın koruyucu etkisi kanıtlandığından, eğer doktor aksini söylemiyorsa, ilk atak sonrası en az bir sene antidepresan kullanmak çok önemli imiş.
***
Yani işin özeti; oramız buramız ağrıdığında nasıl ilaç kullanmaktan çekinmiyorsak, ruhumuz hastalandığında da göreceğimiz ilaç tedavisinden öcü gibi korkmayalım.
Ayrıca kimse bizim manyaklıklarımızı çekmek zorunda değil, etrafımızdaki insanlara da yazık.
Madem çaresi var, neden yok sonbahardı, yok kıştı, yok ayrılık acısıydı, çeşitli etkenlere yenilip durup durduk yerde delirelim ki!
Di mi?