Atatürk ve O’nun kurduğu Cumhuriyet’in 100. yıldönümünü Pazar günü coşkuyla kutladık. Yoktan var oluşun sürecini bir kez daha yaşadık.

Uluslar da insanlar ve diğer yaşayan canlılar gibi bir evrim süreci geçirir. Temelinde genlerinin yattığı yaşamında bunu eğitim ve kariyerinde tırmandığı basamaklarla ulaştığı konum ailesine ve ülkeye yapacağı katkıyı belirler. ATATÜRK başta Tevhid-i Tedrisat Kanunu, Köy Enstitüleri gibi devrimleri hayata geçirerek bilimin bir ulus için ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Sanayileşme, modern tarım, kadın-erkek eşitliği, hukuk, özgürlükler konularında da gereğini yaptı. Kurum ve kuruluşların temellerinin ve onların ayakta kalmasını sağlayacak ana kolonların öneminin de bilincindeydi.

Bunu sağlamak için temelinde şehitlerin kanı ve göz yaşı olan Cumhuriyet’in yaşaması için dört ana kolona önem verdi. Bunlar halk, Harbiye, Tıbbiye ve Mülkiye idi. Yaptığı devrimlerin bu kuruluşlardan yetişecekler tarafından korunup ve geliştirileceğine inancı tamdı. 1930 yıllarında başlatılan reform hareketlerinin lokomotifi olmuşlardı. Birinci ve İkinci Meşrutiyet, Jön Türkler, hareket ve oluşumlarının baş aktörü idiler.

Nitekim bu kurumlar Cumhuriyet’in korunması ve ilerlemesi için üzerlerine düşen görev ve girişimleri yaptılar ve yapmaya çalışıyorlar. Ancak her toplum kesiminde olduğu gibi bu gelişmelerden memnun olmayanlar da vardı. Onlar Cumhuriyet rejiminin yerine laikliği reddeden bir anlayışla yeni bir rejimi oluşturmak için bu kolonların yıkılması gerektiği görüşünde hareket ettiler, ediyorlar.

***

Harp Okulu’ndan mezun olan komutanların Ergenekon, Balyoz adı verilen kumpaslarla işlerine son verilmiş, hapse girmiş, 80 yaşını geçmiş bazı komutanlar hala hapiste tutulmaktadır. Harp Okulu’nda artık Harbiye Marşı söylenmemektedir.

Balkanlar’da, Çanakkale’de yüzlerce şehit veren Tıbbiye’den yetişenler dövülmekte, öldürülmekte yaşamlarını yurtdışında aramak zorunda kalmaktadırlar. ‘Giderlerse gitsinler’ anlayışı yüzünden mesleklerini ülkede yapamaz duruma gelmişlerdir.

Türk bürokrasisinin, Dışişleri, İçişleri, Adalet Bakanlıkları gibi önemli kuruluşlarının yetkin kişilerini yetiştiren Mülkiye’de “İnek Bayramı” kutlanmamakta, amfilerinde “Ey vatan dinsin artık gözyaşların, yetiştik çünkü biz” marşı söylenmemektedir. 

“Ne mutlu Türküm” diyerek yurt içinde sağlanan birlik, beraberlik, ‘Ötekileştirme’ politikaları ile zedelenmiştir. Küba’dan Pakistan’a, Malezya’dan Peru ve Şili’ye, Tunus ve Cezayir’de heykelleri dikilen ‘İstikbal göklerdedir’, ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ sözleri ve öngörüleri ile bir çok ülkede “idol” haline gelen ATATÜRK’ün, Cumhuriyet’i üzerine oturttuğu ana kolonlar tüm bu olumsuzluklara, rejim düşmanlarının çabalarına rağmen yıkılmayacaktır. Nice bayramlara…