Sekiz yıl önce Çeşme'ye yaz-kış yerleşme kararı aldığımda sanki planlamış gibi en yakın arkadaşlarımdan bir kaçı da, bir yıl içinde burada yaşamaya karar verdiler.
Sonra başka dostlar da baktılar bizim burada keyfimiz pek yerinde onlar da çoluğu çocuğu toparlayıp geldi.
Tüm okulların buradan servisi olduğu için herkes halinden pek memnundu.
Tam bir 'azıcık aşım kaygısız başım' hayatı.
***
Fakat bu sakin ve neşeli hayatımız üç dört yıl sürdü.
Kıyı şeridine ardı ardına yapılan rezidanslar, mendil kadar toprak yere hemen bir bina dikilmesi, Alaçatı'ya köy derken o köye dünyanın en lüks araçlarından birinin showroom'u açılması görgüsüzlüğü, uluslararası kahve zincirleri vs. derken artık Çeşme'nin de büyük şehirden bir farkı kalmadı.
Köy kalalım istedik. İzin vermediler.
Büyümek, gelişmek istemiyoruz, mevcut dokuyu daha fazla bozulmadan koruyalım dedik. Ona biz karar veririz dediler.
Eğlence anlayışından mimariye, alt yapı yetersizliğine tam bir boşvermişlik, avamlık, kaos hakim oldu bu güzelim yarımadaya.
***
Şimdi bir şarbonlu gemi eksikti, o da önceki gün geldi demirledi.
Sözde İspanya'ya doğru yola çıkmıştı ya hani.
Hani bu gemi hala bizim karasularımızda dolaşıyor denildiğinde Tarım ve Orman Bakanlığı yalanlamıştı falan.
Her şey yalanlanıyor zaten bu ülkede. Dert üstü murad üstüyüz. Ekonomik kriz yok, işsiz yok, fakir yok, herkes elinde buzlu bademle geziyor. Barış ve refah içinde yaşıyoruz.
İşte bu 25 bin hayvancağız da sözde kendi pisliklerinin içinde işkenceyle öle öle kıyılarımızda demirlemiyor!
***
Yapılan resmi açıklamaları doğal olarak kimse ciddiye almadığı için bu konuda bir çok dedikodu dolaşıyor.
Kimi diyor gemide ölen hayvanlar öğütülerek (!) denize atılıyor.
Kimi diyor Bandırma'da hepsi indirildi, gemi temizlendi şu anda boş dolaşıyor.
Kimi diyor öğütülme falan da yok, yük denize boşaltıla boşaltıla gemi seyir alıyor.
Hepsi birbirinden dehşet verici senaryolar.
Dünyanın en önemli tarım ve hayvancılık ülkelerinden birini okyanus ötesinden hayvan ithal eden ülke haline getirenler de işte hala 'varlığınız varlığıma armağan olsun' diye dolaşıyor.
Dün sabah bu ölüm ve insanlık adına utanç gemisi Çeşme açıklarında karanlıklar ülkesinden gelmiş bir iblis gibi denizin ortasında yükselirken, başımızın üzerinde polis helikopterleri, kapalı fırtınalı bir hava, baktık sanki bir korku filminin içindeyiz.
Oysa biz buraya sen, ben, bizim oğlan sakin sakin yaşayalım diye geldik. Yok yazın otomatik silahlarla taranan araçlar, yok silahlı çatışmalar, rant kavgaları derken buraların da tadı kaçtı, geçmiş olsun.
Kaçacak yer de kalmadı.
Ne yapalım yani şimdi Çiftlikköy burundan denize mi dökülelim?
Sonra o denizden de uzay boşluğuna mı?
Bu dünyada artık sadece doğayla uyumlu, barışçıl ve huzur arayan insanların yaşayacağı yer bulmak imkansız hale geldi.
Aptal ve vahşi insanoğlu doğa anayla beraber kendini de imha etmeye adeta yemin etmiş gibi.
İçimizi bir parça da olsa ferahlatacak haber almak için internetin başında çaresiz bekliyoruz, bekliyoruz ama gelmeyecek biliyoruz.