Bursaspor ve Karşıyaka. İkisi de bir süredir transfer yasağı sebebiyle altyapısına yönelmişti. Altınordu, Gençlerbirliği gibi kulüp politikası gereği değil, mecburiyetten şans bulmuştu özkaynak çocukları. İyiki de buldular. Türk futbolu bir çok yıldız adayı kazandı. Ali Akman, Burak Kapacak, Batuhan Kör, İsmail Çokçalış gibi kalifiye oyuncular yetiştirdi Bursa. Kaf Kaf da Bursa'dakiler gibi tam parlatamasa da Doğukan İnci, Erdoğan Açar, Namık Barış, Metin Peker'i bizlerle tanıştırdı. Sadece hazır oyuncu alıp, kolaya kaçmak yerine, kendi çocuklarına güvenince de başarının gelebileceğini gösterdi. Evet başarı kıstasınız ne o da önemli. Sadece şampiyon olmak mı başarı? Yoksa göze hoş gelen futbol oynamak mı? Bir de bunu altyapı oyuncularınla yapıyorsan başarı anlamında tam bir combo olmaz mı? Ben ikinci şıkı tercih ediyorum. Evet iki takım da geçtiğimiz yıllarda bir üst lige çıkamadı ama oynadığı futbolla göz doldurdu. Sempati kazandı. Ve en önemlisi iki köklü kulübü, ayakta tutan gencecik çocukları oldu. Bursa Vakıfköy, Karşıyaka Selçuk Yaşar Tesisleri'nde filizlenen çocukları sayesinde unutulmaktan kurtuldu. Bu iki kulüp ne hikmettir ki bu sezon da aynı senaryodan hareket etmeye devam etti. İkisi de transfer yasağını açtı ve özlemini duydukları takviyeleri yapmaya başladı. Ancak sezon onlar için hoş başlamadı. Timsahlar, geçen sezonki genç takımın mimarı Teknik Direktör Mustafa Er ile yeni sezona başladı ancak 1 hafta sonra yollar ayrıldı. Boluspor ve İstanbulspor'da umut vaadeden bir futbol oynatan Fatih Tekke tam takımını buldu Bursa ile anlaştı derken, Tekke'nin de yeşil beyazlılarda kariyeri kısa sürdü. Geçen sezon Gençlerbirliği'nin başına geçince kendisini hatırlatan Özcan Bizati ise Bursa'nın 7 haftada 3. teknik adamı oldu. Afrika kökenli futbolcular transfer edildi. Forvete marka bir isim alındı (Tim Matavz). Süper Lig kariyeri olan oyuncular takıma monte oldu ama o geçen sezonki ısıran, mücadele eden Bursa'nın havası bir türlü yakalanamadı. Ve önceki gün Timsah Arena'da bir felaket yaşandı: Bursaspor:0-Ankaragücü:4. Kaybettikleri takım, kardeş kulüp Ankaragücü değil başka bir takım olsa 90 dakika sonunda o statta büyük hezeyanlar yaşanması içten bile olmazdı. Bu yazdıklarımın hepsi Karşıyaka için de geçerli. 5 sezondur transfer tahtası kapalı olan Kaf Kaf, özkaynak oyuncularının mücadelesiyle, arma aşkıyla ayakta kaldı. Taraftarının beğenisini kazandı. Yoksa Karşıyaka tribünleri 3 sezon üst üste 3. Lig'de kalmayı kesinlikle kabul etmezdi. Sırf Hakan Kuş'un, Doğukan'ın, Soner Hoca'nın, Mesut Toros'un yoktan varetmesiyle şampiyon olmasanız bile bu taraftar hep sizinle dediler. Bu sezon ise 12 takviye yapıldı ancak, gidenler aranıyor gibi. Özellikle forvet hattında Hakan Kuş'un yokluğu öyle bir boşluk yarattı ki, kapanacak gibi durmuyor. Galatasaray'da Hagi'nin ayrılığından sonra kapanmayan 10 numara boşluğu gibi, Kaf Kaf da 9 numarasını arıyor. Abdülkadir Akyıldız ve Ertuğrul Sancaktutan dışında henüz takıma adapte olabilmiş oyuncu göremiyoruz. Tabi yıllardan beri bünyede alışkanlık yaratan transfersizlikten sonra, yeni takviyelerin gelmesi geçmişte varolan futbolcuların psikolojisini de etkilemiş olabilir. Sonuçta bilgisayar oyunu oynamıyoruz ve insanların başrolde olduğu bir aktivite yapıyoruz. Yıllarca bu takım için emek veriyorsun ve yeni transferler gelince ikinci plana itiliyorsun diye bir ruh haline girebilirsin. Ya da taraftarın perspektifinden bakalım. 5 yıl sıkıntı çekmişsin. 2 lig aşağı düşmüşsün, transfer yasağı açılınca, takıma sihirli değnek değsin istiyorsun. En azından geçen sezonlardaki futbolu sahada görmek istiyorsun ama o da yok. Teknik Direktör Cüneyt Biçer'in en kısa sürede 3'lü savunma ısrarından vazgeçmesi gerekiyor. Vazgeçmek, karakterinden ödün vermek değildir aksine senin yeniliğe açık olduğunu ve pragmatist bir insan olduğunu gösterir. Cüneyt Hoca'nın da böyle kritik zamanlarda çok önemli virajları geçtiğini biliyoruz ve eminim ki kendi için tarihi bir karar vererek, futbolcuların daha ezberinin olduğu 4-2-3-1 sistemi türevlerine geçecektir diye umuyoruz. Karşıyaka ve Bursaspor'a transfersizlik döneminden sonra, bu yeni hayatlarına alışmaları için zaman gerek. Hem taraftarların, hem de futbolcuların buna ihtiyacı var. Bu arada Atatürk Stadı'nda maça gidenler bilir. Spor kompleksinin içinde bir düğün salonu mevcut. Hala yaz dönemi içinde olduğumuzdan düğün eğlenceleri, kır düğünü konseptinde devam ediyor. Ancak Kaf Kaf'ın 19.00'da başlayıp, 21.00'de biten maçlarının sonunda sevincin olduğu yerde hüzünle geçen Karşıyakalı taraftarları görünce Zeki Demirkubuz filminin içindeymişim gibi hissediyorum kendimi. Kaf Kaf, iki iç saha maçında da puan kaybetti. Moraller dipte. Stattan çıkıp evine doğru bir sinirle yürürken, diğer tarafta insanlar eğleniyor. Ankara'nın bağları, büklüm büklüm yolları çalarken, düğün salonundan gelen rengarenk ışıklar karanlığın içinde süzülüyor. Attığın bir adımda Karşıyaka için üzülürken, diğer adımda düğün salonunda çalan şarkıya istemdışı eşlik ediyorsun. Önce bir hiddetleniyorsun. Ulan Kaf Kaf kaybetmiş, ne düğünü diyorsun. Sonra empati yapıyorsun.Evlendiğin zaman aklına geliyor. Karışık duygular yaşıyorsun. Umarım bir sonraki iç saha maçını Karşıyaka kazanır ve o düğün salonunda 9 Ekim'deki Orduspor maçında evlenen kişi, unutulmaz bir düğün yaşar. Çünkü o sevinçle Karşıyaka taraftarı maç çıkışında, düğünde çalan her şarkıya tezahürat yapar, hatta en çılgını gidip para bile takar.