Almanya'nın dünya tarihinde öncü olduğu konular saymakla bitmez. Bilim, felsefe, psikoloji, teknoloji, ekonomi ilk akla gelenlerden. Şimdi ise korona virüs sonrası sıkı tedbirlerle spora nasıl dönüleceğinin dersini veriyorlar tüm dünyaya. Almanya 1. Ligi ve 2. Ligi geçtiğimiz hafta sonu başladı. Boş tribünler, sosyal mesafe kuralına uyan futbolcular, teknik adamlar, yöneticiler, tuvaletlerde dahi sosyal mesafe kuralları için alınan önlemler, uzaktan yapılan röportajlarla Bundesliga hijyende çıtayı arşa çıkardı. Neden her konuda örnek alınasılar diye düşünmeden edemiyor insan. Sanırım ünlü filozofları Kant'ın ödev ahlakını toplum olarak içselleştirmelerinden kaynaklı olsa gerek. Bir işi yaparken arada goygoydu, çaydı, kahveydi, sigaraydı diye mesainin yarısını yememelerinden sanırım. Bir sorumlulukları varsa bunu tüm disiplinleriyle yerine getirmeye çalışmaları ve zekalarından çok çalışkanlıklarına güvenmeleri böylesine gıpta edilen bir toplum olmalarını sağladı. Saha dışında yaptıkları radikal futbola dönüş hamlelerinin yanında, saha içinde de teknik anlamla bir rönesans yaşıyor Almanya. Uzun süre moda olan İtalyan teknik direktörler yerini, Bundesliga çıkışlı hocalara bırakacak gibi gözüküyor. Trapattoni, Capello, Sacchi, Lippi, Ranieri, Ancelotti ve Conte uzun yıllardır dünya futboluna fikirsel anlamda yön veren insanlardı. Çok eskiye gitmeyelim 2000'lerde ve 2010'larda Ancelotti'nin baklava dilimi orta sahalı(dört merkez orta sahalı) sistemi önce Milan, ardından tohumlarını attığı ve Zidane'nın devam ettirdiği Real Madrid'de ulusal ve uluslararası kupalara ambargo koymuştu. Demode diye terkedilen ancak Conte'nin yeniden dirilttiği 3'lü savunma, Juventus'un Calciopoli skandalı sonrası yeniden dirilmesine ve üst üste şampiyon olmasına yol açmakla kalmadı, Premier Lig'de akla getirmeyi cesaret bile edemeyeceğiniz 3-4-3 taktiğiyle ilk sezonunda Chelsea ile şampiyonluk yaşadı. Ranieri'nin Leicester City'deki masalsı Premier Ligi şampiyonluğu peki. Yıllarca loser(kaybeden) sıfatıyla yaftalanan, ikinciliklerin hocası olarak adledilen deneyimli İtalyan, tozlu sandıkların içinde saklanan, unutulmaya yüz tutmuş 4-4-2 sistemiyle Leicister gibi orta düzey bir takımı İngiltere'nin en büyüğü yaptı.

***

Şu an ise dünya futboluna yenilik getirecek hocalar Almanya liginden. Adeta bir labaratuvar gibi Bundesliga. Hocalara sistem ve oyun anlayışında serbestlikler verilmiş ve skor ikinci plana atılarak, dünya futboluna yön vermeleri istenmiş gibi. Nazi döneminde seri üretim icat yapan bilim adamları gibi programlanmışlar. Avrupa'nın öncü ligleri, 4-3-3 ve benzeri sistemleri uygularken, Bundesliga en çok 3'lü savunma ve 2 forvetle sahaya çıkan takımlara sahip. Korona sonrası Bundesliga'nın en gözde maçı olan Ruhr derbisinde Borussia Dortmunda ve Schalke 3'lü savunma oynadı. Toplamda ise 7 takım 3'lü defans sistemi kullandı. Bu üçlü savunmanın vatanı Serie A'da bile bu kadar yüksek bir rakam değil. Futbolda yeni düzene yön verecek hocalara gelirsek, başında Leipzig'in 32 yaşındaki hocası Nagelsmann geliyor. Tüm sezon boyunca körü körüne tek sisteme bağlı kalmayıp, rakibe göre formasyon belirleyen genç teknik direktör, garantici yan pasın üstünü çizmiş bir futbol adamı. Her zaman dikine futbol oynamayı düstur edinen Nagelsman'ın dünya futboluna sunacağı yeni tez elastik sistemler ve dikine futbol olacak. Schalke'nin teknik direktörü Lucien Favre de İsviçreli olsa da Alman ekolünden gelen ve 3'lü defansla yeni bir akım başlatan bir değer. Schalke'nin çalıştırıcısı David Wagner gençlere yaptığı yatırım ve tabiiki 3-4-3 sistemiyle adından bir hayli söz ettiriyor. Sabredilirse Schalke 5 yıl içinde özlediği şampiyonluğu bile yakalayabilir. Türk takımlarıyla eşleştiğinde ne çetin takımmış dediğimiz Lask Linz'i yaratan Oliver Glasner'i bu yıl Wolfsburg'da izliyoruz. Son yıllarda Hamburg ve Stutgart'ın acı sonuna mı uğrayacaklar diye düşünürken, bilge Avusturyalı oynatttığı 1990'ların sade futboluyla, modern dünyada retro etkisi yarattı. İsminin Adolf Hitler'e benzemesiyle dikkat çeken Frankfurt'un hocası Avusturyalı Adi Hütter geçen sezon ve bu yıl korkusuz hücum felsefesiyle, orta düzeyli takımların sadece savunma yapmayacağını göstermiş oldu. Bu sezon bir ara liderliğe yükselen Borussia Monchengladbach'ın hocası Marko Rose tıpkı yeni nesil mevkidaşları gibi maç maç sistem değiştirdi. Ben büyük takımım, rakipler bana önlem alsın değil, rakiplerin zaaflarına göre diziliş belirledi. Geride kalan 26 haftada 7 farklı sistemle sahaya çıktığını görüyoruz Rose'nin ve bu da deneysel manada oldukça cesurca hamleler. Bir diğer dikkat çeken hoca Ajax'la rüştünü ispatlayan Hollandalı hoca Peter Bosz. Ajax'ı 2016-17'de UEFA Ligi'nde finale taşıyan Bosz, bir sonraki yıl başına geçtiği Borussia Dortmund'un debdebeli futbol arenasına alışamadı ve kendini gösterememişti. 2 sezondur Leverkusen maçlarını izleme sebebim olan Bosz'lu Leverkusen rakip kim olursa olsun, savunmasını orta sahaya kurup, buranın ağası benim diyen bir futbol anlayışına sahip. En azından bir futbol anlayışına sahip. Son hocamız ise yıllarca Löw'ün yardımcılığını yapıp, emanet olarak devraldığı Bayern Münih'i sanki Jupp Heynckes çalıştırıyormuş gibi akıcı oynatan Hans Flick'e ait. Yıllarca yardımcı antrenörlük yapan Flick, Bayern fırsatı önüne geçip iyi değerlendirerek sadece futbol camiasına değil, tüm dünyaya, "Doğru zamanı bekleyin ve çalışın, hakettiğiniz yere geleceksiniz" ümidini verdi. 55 yaşındaki teknik adam, Löw'den sonra Almanya Milli Takımı'nın yeni hocası mı olacak derken, Bayern Münih'teki koltuğunu pek bırakacağa benzemiyor. Bundesliga'daki hocalar dünya futbolunun geleceğinin rakibe göre değişen elastik sistemler ve direkt akıcı futbol olarak görüyor. Umarım ülkemiz hocaları da 4-2-3-1 ezberciliğinden vazgeçip, kendilerini ve futbolcularını geliştirecek düşüncelere adapte olabilseler.