Üst üste gelen duyumları artık ciddiye alıyorum. Bir süredir Buca ile ilgili farklı bir araştırma içindeydim. Hatta Buca Belediyesi’nin de “tarihe saygı” anlamındaki çalışmalarını öğrendiğimde heyecanlanmış, Başkan Erhan Kılıç ile de görüşeceğimi yazmıştım. Ben bu görüşme olasılığını yazınca üst üste de telefon ve mesajlar almaya başladım. Ne yazık ki gelen duyumlar beni oldukça kaygılandırdı diyebilirim.

Depremde Buca Seyfi Demirsoy Devlet Hastanesi de zarar gördü. Hatta Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da sosyal medyasından 1 Kasım 2020’de, “Depremde İzmir Buca Seyfi Demirsoy Hastane binası da kısmen zarar gördü. Bu bölümü hemen tahliye ettik. Hastaneyle aynı yerde çözüm üretmek ve hizmetlerimizi aynı şekilde sürdürmek üzere alternatif eylem planları üzerinde duruyoruz. Aksama olmayacak” açıklamasını yaptı.

4 Kasım’da ise İzmir Tabip Odası Başkanı Opr. Dr. Lütfi Çamlı, “Son depremde ikinci kat çamaşırhane ve benzeri bölümlerdeki kolon ve kirişlerde patlamalar oluştuğu bu nedenle bina ağır hasarlı olarak boşaltıldığı, 1 Kasım 2020’de Sağlık Bakanı Prof. Dr. Fahrettin Koca tarafından ziyaret edilerek yıkım kararı verildiği öğrendik” açıklamasını yaptı.

Şimdi Buca’daki bu hastanenin yıkılıp yıkılmayacağı bir yana, yıkımdan sonra ne olacağı tartışılmaya başlandı. Bakana göre “hastane” devam. Ama kulağımızı hastane çevresine verdiğimizde durum farklı.

Herkes bilir ki Buca’daki bu hastane ağaçlar içinde muhteşem bir konuma sahip. Bahçede bir de İngiliz Forbes ailesinin yaşadığı köşk var ki, hikayesi dillere destan. Bay Forbes’in ilginç yanları hala konuşulur. Köşk 1900’lerin başında yapılmış. Bir yangın geçirip bir daha inşa edilmiş. 13 dönümlük bir alan üzerinde olduğu söyleniyor uzmanlarınca. Ama aynı zamanda hastane ile de özdeşleşmiş. Suat Çağlayan Kültür Bakanı iken, hastane başhekimi Serdar Pedükcoşkun ile ciddi bir çalışma yürütmüşlerdi. Ama sonuçlanamadı. Nedenlerini bir gün yazarım, Serdar Pedükcoşkun’a oyananan “f tipi” oyunları ve İzmir’de kimlerin “alkış tuttuğunu.”

Konumuz hastane ve köşkün akıbeti.

Gelen duyumlara göre, İzmir’e de musallat olan “şehir hastanesi” olayından Buca da nasibini alacakmış. Ancak görgüsüz ve gözü doymayan müteahhitler Buca’daki bu hastane yerinin, “konut alanına” çevrilmesi için “kulisler” yapmaya ve de güya “İzmirli ortak” aramaya başlamışlar. Bayraklı, Bornova, Buca üçgeninde adı “AKP” yakınlığıyla bilinen “orta boy” müteahhitlerle dirsek temasına geçilmiş derler... İzmir’de Bayraklı’da yıllardır “Şehir Hastanesi” inşaatını bitiremeyen, Halkapınar’daki tarihi bölgede, “bira markalı” projesini de bitiremediği gibi, 9 Eylül 1922’nin şanlı şehitlerinin anıtına “kara gölge” gibi çöken “biatçı şirketin” dolaylı olarak Buca hastane alanına hatta köşke de “çökeceği” konuşuluyor. Reis-i Cumhur hazretlerinin geldiği gün, bazı “önemli” ve “İzmirli isimlerle” fikir alışverişinde bulunulduğu kulağıma geldi. Ancak ilginçtir bu olay bana, 2014 yerel seçimleri öncesi Alaçatı dolaylarında yapılan bir “akşam yemeğini” hatırlattı. Lakin bu yemek gerçekten bir “son akşam yemeği” olmuştu.

Buca’ya Büyükşehir metroyu götürüyor, e tünelli yol da yapılıyor. Buca depreme de dayanıklı... E müteahhitler için “bundan iyisi Şam’da kayısı” değil mi? Hele de bol ağaçlı dönümlerce alan, ortada tarih... Siz varın projeyi düşünün. Orta halli gariban Bucalılar da bakar artık. Ancak müteahhitlerin yeşili ve ağacı hiç sevmediklerini düşünürsek durum karışık. Bir durum daha var, o da hastane alanına göz dikenler, konuyu “cezaevi alanıyla da” yan yana getirip CHP’li belediyeye bir öneri götürecekleri. Öneri götürme zamanını da duydum ama şimdilik yazmayacağım.

İzmir’de gerçekten garip şeyler oluyor. Basmane’den Buca’ya, Bayraklı’dan Gaziemir’e “tuhaf kokular” bana kadar geldi. Galiba İzmir “menfaatle imtihan” olacak. Fakat İzmir’in tek yumuşak karnı, aidiyet hissi olmayan sermaye yapısı. Her gelene eyvallahı olan iş adamları. İşte beni asıl korkutan bu! Geçmişte bunların tezgâhlarını çok yaşadı İzmir, ama şimdi hatırlayan yok!

NOT: Bu yazdıklarımın aksini bana belgeyle ispat eden olursa, tüm kamuoyundan da özür dilemeyi bir görev sayarım. Ama gizli kapaklı görüşmek isteyene peşinen “başka kapıya” derim. 2009’da ben dersimi aldım.

NOT2: Forbes Köşkü fotoğrafı için Sayın Erol Şaşmaz’a kalbi teşekkürlerimi sunuyorum.

***

Deprem deprem yine deprem! 

Reis-i Cumhur hazretleri İzmir’de önce “siyasi kimliğiyle” parti kongresine katıldı ama hemen “reis-i cumhur” kimliğiyle de “konut temelleri” attı. Aman Allah'ım herkes bir mutlu bir mutlu ki, sormayın. Sanırsınız İzmir'de muhteşem bir kentsel dönüşüm yapılmış. Peki depremde evini tamamen kaybeden yurttaşlar, inşaat bittiğinde “pat” diye oturacaklar mı yepisyeni yuvalarında? Yoksa bu vatandaşların “yuvaları” başka şekilde mi yapılıyor? Sorulara cevaplar “fırça” modunda da gelse ben sormaya devam edeceğim.

30 Ekim 2020’de başlayan “rantsal depremi” ne yazık ki TBMM Deprem Araştırma Komisyonu üyesi, kıymetli dostum Kâmil Okyay Sındır’a anlatamadık. İzmir basını da “deprem” gerçeğini “sonrasıyla” merak etmediğinden, özellikle Bayraklı depremzedeleri kendi kaderleriyle baş başa kaldılar. Dernek falan kurdular ama, dernek de “devlete saygıda” kusur işlememek için uğraşıyor.

Peki evini kaybedenlerin durumları gerçekte nedir? Acaba bu yurttaşlara “boş kâğıda imza” attıran bir “güç” var mıdır? E-devlet üzerinde bu insanların “hakları” görülüyor mu? Şehircilik Müdürlüğü’nün muhatabı yurttaşlar mıdır yoksa görgüsüz müteahhitler midir? Şehir Hastanesi civarında yapılacak konutlar, parası olmayan depremzedelerin “toplama kampı mı” olacaktır? İzmir Valiliği, Şehircilik Müdürlüğü acaba AK Parti’nin “arka bahçesi mi” oldu? Bornova’da Vali Bey neden sinirlendi, hangi sorulara sinirlendi?

Daha önce de yazdım, Bayraklı’da bir gizemli tezgâh var. Bayraklı’ya Katarlı zenginler mi göz dikti yoksa uzun vadeli bir “vatandaş değişimi” projesi mi sahneye konuldu?

Halkın oylarıyla seçilen Belediyelere eksik bilgiler, yanıltıcı bilgiler verilip, sonra da vatandaşa “belediye sizinle ilgilenmiyor” demek hangi “projenin” ürünüdür?

Ve tabii İzmir Valiliği Mahalli Çevre Kurulu’nun “07.00-24.00” çalışma iznine uymayan görgüsüz müteahhitlerin etkisi, İzmir Valisi’nden üstün galiba?

***

Karıştıkça karışıyor kafalar!

Bugün cuma. Yazacak da konu çok. Çizgimin dışına çıkacağım bugün. Ama hâkim olan sığ ve cahil güya siyasi söylemlerin dışında, cevap bulamadığım soruların sınırlarında yorumlar yazacağım. Her ne kadar “muhataplardan” ses çıkmasa da yurttaş okurlarımla düşünce alışverişim son hızla devam ediyor. Reis-i Cumhur hazretleri teşrif buyurdular şehr-i İzmir’imize... Ne hoş değil mi? Cumhurbaşkanı sıfatıyla, mensubu olduğu siyasi partinin kongresine katıldılar. Depremzedelere yapıldığı iddia olunan evlerin temellerini attılar ve bolca da konuştular konuştular konuştular. Konuşmalarını sadece kendi gibi düşünenler dinlediğinden de “atanmış seçilmiş ayrımı” olmadan pek çok alkış aldılar.

İyi de hani salgın? Ne acayip mikropmuş arkadaş bu? Gizlice düğün yapanlara baskın yapıp, binlerce para cezası kesilen memleketimizde, bu kongre salonu dışında polis bekledi vallahi. Daha iki üç gün önce bir “hocaefendinin” cenazesinde de polis vardı değil mi?

Diyorum ya? Kafalarımız karıştıkça karışıyor.

Sağlık Bakanı Bay Koca, o gizemli yüz ve sesiyle “cenazelere gitmeyin, komşu ziyaretleri yapmayın, evinize misafir kabul etmeyin” diye günler boyu konuşmamış mıydı? Reis-i Cumhur hazretleri de öyle buyurmamış mıydı?

Ne oldu? Bitti mi şimdi, gitti mi o mikrop memleketimizden? Gitmiş olsa tamam da bu ne peki?

Bilim insanları (bilim kurulu dışındakiler) ısrarla uyarırken, dünyada önlem üzerine önlem alınırken, hekimler sürekli sosyal medyada bilgi verirken görüp yaşadıklarımız nedir, biri söylese ya? Aşılamadaki gariplikler ne peki? En çok sokakta olanlar, pandemi döneminde dahi çalışanlar değil de evde oturan, hayatları zorunlu olarak kısıtlananların aşılaması nedir? Belediye çalışanları, öğretmenler, kurye gençler, polisler, şoförler, askerler, esnaf, işçiler ve birçok “evde kalamayan” grup aşılamanın yanından geçemedi. Açık söyleyeyim son bir haftadır kendi sosyal çevremde duyduğum yeni hastalar arttıkça artıyor. Sıradan vatandaş, yakını öldüğünde, cenazesini garipler gibi en kısa sürede toprakla buluştururken, iktidara yakın “biri” vefat ettiğinde neredeyse tüm illerde dolaştırılıp namaz kılınacak!

Ya bu mikrop konusunda ciddi aldatıldık ya da bu mikrop gitti AK Parti’ye üye oldu veya aşılar sadece iktidar ve yakınlarına yapılıyor. Zira bu salgınla alakalı ne kadar tedbir ve uyarı varsa bunu ısrarla “yok sayan” sadece iktidar.

Soru çok yanıt yok... Türkiye’de “her şeyi” kendinin yaptığına inanan “iktidar” yarın kalkar da “ak partililere corona işlemez” derse vallahi şaşırmayacağım.

Ne diyelim “sağlık olsun”!

Ama bir son cümle gerekecek galiba, AKP İzmir kongresinden sonra umarım “hasta sayısında” sürpriz artışlar olmaz.