Güneş İzmir'in orta yerine iniyor. Kekiklerin kokusunda, çılgın bir yağmur özleminde kuşların şarkısını dinliyor, delikanlılık günlerimin Dönertaş'ına dönüyorum.
Gençliğimin ağustos böceği, dağda yakılmış ateşi Altınordu'yu düşünüyorum.
Hasretliklerin ve İzmir futbolunun tarihi yazıldığında, yüreklere kurşun gibi saplanacak Altınordu sevgisini yaşıyorum. Basmane, Dönertaş, Mezarlıkbaşı, Tilkilik, Agora sokaklarında Şeytanlar'ı arıyorum.
Yeliz Coşkuner'in, "böyle sevmeler sarı düşlerde var" adlı destanı, Tanıkların, Kibarların, Albayrakların, Ertanların, Sakaoğluların, Öztürklerin, Sevgellerin Altınordu'su için yazılmıştır sanki: "Bir kaç demet yıldız, bir tutam ayışığı, bir düzine gül, birkaç damla sevgi serpiştiriyorum yaşamınıza, geleceğiniz rengarenk, düşlerimiz ulaşabilir olsun diye..."
Unutmanın ve hatırlamanın bir sırası vardır. En son unutulan çabuk hatırlanır. Ben gözlerimin ekranında izlediğim Altınordulular'dan hiçbirini unutmadım. 60'lı yılların sonlarında kuşandığı Altınordu formasını 70'li yılların sonuna değin onurla taşıyan, Kayserispor serüveninden sonra Göztepe'ye gelen, futbol emekçiliği yaşamını Şeytanlar'da sona erdiren Zeki Ekinci'yi ben hiç unutmadım.
Altınordu ve Göztepe formalarıyla ölümsüz bir şarkıyı yaşatan Zeki Ekinci de birçok unutulmayan futbolcu gibi, "Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım" diyerek futbolu bıraktı. Her futbolcu için futbolu bırakmak hüzün demektir. Zeki Ekinci ise futbol alanlarında artık teknik direktör olarak hizmet verdiği için bu hüznü en az yaşayanlardandı. Alper Erkoca'nın güneşi Zeki gibi futbolcuların meşin yuvarlak ve insan sevgisiyle özdeştir bir yerde: "Güneş ya eskisi kadar sıcak değil / ya da içimi ısıtan sendin, güneş değil"