Bu ülkede yaşayan insanların ev satın alma merakı bir virüs gibi nesilden nesile aktarılıyor galiba.
Eğitimlisi eğitimsizi, kentlisi kasabalısı, gencecik insanların evlendikleri andan itibaren tek amaçları 'başlarını sokacak bir ev' sahibi olmak.
Kira ödemek yerine 15 yıl bankaya borçlanmaya razılar.
Yeter ki tapusunda kendi isimleri yazan bir evde otursunlar.
Genç yaşta gezelim, seyahat edelim, şu mavi gezegeni sırt çantamızı alıp keşfedelim diyen yok.
20'li, 30'lu yaşlarındalar ama dertleri tasaları ev kredisi ödemek.
En güzel yıllarını heba etmek.
15 sene kim öle kim kala be güzel kardeşim!
Bir kere bakalım evliliğini yürütebilecek misin?
İki kişisiniz ama dört odalı, üç banyolu evde gözünüz.
Çünkü hani darılma ama görgüsüzsünüz.
Bul kendine kutu gibi bir ev. Üreme işi kolay, evlenir evlenmez çocuk diye kafanı bozma...
Önce aileden ayrı özgür yaşamanın tadını çıkar. Eşinin tadını çıkar.
Dört mevsimi yaşayan bir coğrafyada doğmuşsun, bunun tadını çıkar. Ülkeni gez. İnsanını tanı.
İleri tarihlere üç kuruşa bilet satılıyor. Araştır, bul dünyayı gez.
Fırfırlı dantel örtülü gümüşlük büfesinin önünde değil, Roma'da İspanyol Merdivenleri'nde eşinle öpüşürken çekilmiş fotoğrafın olsun mesela.
Seyahat etmek, macera yaşamak alışkanlık yapar. Sen yakın yerlerle başla, sonra bir bakmışsın Endonezya'dasın.
Bırak şu haminine gibi ev kredisi ödeme merakını. Gözlerini yumup bu dünyaya veda ettiğinde cebineki tapu değil, beynindeki anılar kalacak yanına kar...
Gez kardeşim gez.
Çok okumuyorsun bari çok gez.
O zaman belki kendinden farklı olanı anlamayı, dinlemeyi, sevmeyi öğrenirsin.
Doğayı tanırsın, saygı duyarsın.
Bu dünya senin 15 senelik krediyle aldığın fırfırlı evinin etrafında dönmüyor, bunu görür ufkunu açarsın.
İşte o zaman hepimizin işine daha çok yararsın.

***

En renkli pazar

Sosyal medyayı hala manita bulma yeri ya da kedi köpek videosu paylaşma platformu zannedenler hayat yarışında giderek daha büyük bir hızla taca çıkıyor.
Sizin hesabınız aslında sizin medya kanalınız. Gazeteniz, televizyonunuz, derginiz.
Orada canınız ne isterse onu yayınlayıp kendi reklamınızı kendiniz yapabilirsiniz.
Geçen sene idi sanırım. Mersin'de yaşayan Ahmet Parlak isimli genç bir adam rakı sofrasında arkadaşlarıyla otururken bir şarkı söylemiş (İsyan) ve bunu sosyal medya hesabında paylaşmıştı.
Önce sanal ortamda sonra Acun Ilıcalı'nın ekrana çıkarmasıyla televizyon ekranında tanındı, sevildi.
Dün baktım bir gazete ilanı; İzmir'de bir mekanda sahne almaya başlamış.
Kendi halinde bir restoran işletmecisi iken adam şarkıcı oldu iyi mi!
Belki de hayallerinin mesleğine kavuştu.
Bana bazen yazıyorsunuz, köşe yazarı olmak istiyorum ne yapmam lazım diye... Size vereceğim sihirli bir formül yok diyorum ben de. Ama tavsiyem var. Her ne iş yapıyorsanız yapın sosyal medyayı doğru kullanıp kendinizi doğru tanıtın.
Gerçekten düşündüğünüz gibi yaptığınız işte iyi iseniz zaten alıcısı her şekilde gelip sizi bulacaktır.
Beyaz atlı prensi beklemeyin yani. At da sizsiniz, prens de, pelerin de... Yeter ki dijital dünyanın kurallarını iyi okuyun.