İzmirden uzak yaşamak zorunda olan İzmirlilerin, kente karşı duyarlılığı doğal olarak biraz fazladır. Biz dışarıdakiler, söz konusu İzmir olunca biraz fazla buruklaşıyoruz haliyle. İstediğin kadar iyi koşullarda yaşa, altın varaklı binalar ve eşyalar içinde, yediğin önünde yemediğin ardında bile olsan, hani eski deyimle, ille de vatanım diyen altın kafesteki kuş misali, olur olmaz zamanlarda kederlenebiliriz her an İzmir İzmir diye… Buradan bakınca, İzmirdeki herkes devamlı ve bitmeyen
bir partide gibi gelir, dışarıda yaşayana. ‘’-Eee yaşıyorsunuz işte oğlum, kıymetini bilin’’ gibisinden hasetlik ve kıskançlık içeren cümleler kurmaya bayılırız. Orada değiliz ya. Sallayıp dururuz böyle. ‘‘Şimdi orada olmak vardı’’ kaşıntımızı giderebilmek için. Yok su kesintileri varmış da, yok işsizlik tavan yapmış da Faso fiso bize. Urla’da, Çeşme’de, Foça’da yapılacak 10-15 günlük tatile, Kordonda içilecek bir, iki kadehe indirgeriz hasretimizi. Ha, gelince bir vakit İzmire de 1. hafta sonunda yine kaşınmaya başlar çoğumuz. ‘’-Hocam iyi güzel de yani en nihayetinde köyden hallice İzmir’' diye sallamaya başlarız. Bu bir kısır döngüdür. Aslında İzmirden gidenin, onu terk edenin üzerine yapışan lanetdir biraz da.

Neyse… Geçen gün bizim cemiyet yeni yıl partisi vermiş. Ben de İstanbul’dayım tabii. Çatladım, hatta biraz da hasetlendim burada. İzmir’den arkadaşlarla konuşuyorken de sözde fazla önemsemeden ‘’-eee, sen de gittin mi bari partiye’’, ‘’-…nasıldı ? Eğlendiniz mi?’’ minvalinde cümleler kurdum. İzmirden gidenin cezası, ne gittiği yere alışamama, ne de geldiğin kentin eskisi gibi insanı olamamak değil. Arafta kalmak asıl kötü olan. Bir yere ait olamama duygusu. Bu arada benim gibi Balkan göçmeni bir ailenin de çocuğuysanız zaten vay halinize. Sanki kavimler göçünden beri hareket halindeymişiz gibi. Afedersiniz bir yerlerimizi koyacak, yerleştirecek yer bulamadık hala. Mesela bizim kız da Almanya’ya okumak için gitti, eğer onun da genlerinin kaşıntısı tutarsa gelmez, bir daha dönmez oralardan sanki. Oğlanı desen, gönlü müziğe düştü. Sahnenin tozunu da yuttu ya. Bütün dünya meskeni artık… Biz anne baba olarak, bu yılbaşında yalnız geçireceğimiz bundan sonraki bir çok yılbaşının benzerini deneyimleyeceğiz. Çocuklar yok bu yılbaşı. İzmirden
uzaksın zaten. Gel de hasetlenme şimdi buradan. Hadi yazıyı ‘Bir Gevrek Bir Boyoz İki de Kumru’ filmi içinden bir bölümle bitireyim. İzmirlilik üzerine…
‘…İzmir İzmirlinin hem cenneti hem de cehennemidir. Gidenler bir gün dönebilmek için, kalanlar da bir gün gidebilmek için yaşar. Ama ne kalanlar gidebilir ne de gidenler geri dönebilir…’

2026 yılının tüm hemşehrilerime şans, sağlık, muhabbet, bol kazanç, başarı ve sevdiklerinizle eksilmeden geçireceğiniz, çok keyifli, neşeli anlar getirsin. Bitmeyen partiye dönsün umarım hayatınız. Belki bizim de dileklerimiz tutar da, biz de İzmir’de geçiririz bir yılbaşını belki kim bilir?

Yeni yılınız kutlu olsun insanlarım…