Man Adası'ndaki paralar, 50 milyon dolarlık rüşvetler, koskoca ülkenin geldiği durum, düştüğü hal...
Gündem 17/25 Aralık gibi...
Ayrıntıları sadece dünya medyasını ve Twitter'ı takip edenler öğreniyor.
Havuz medyası Zarrab'ın bülbül gibi şakımasını sayfalarında görmüyor bile.
Biraz utanması sıkılması olanlar ise görüyor ama orta yoldan.
Suya sabuna dokunmadan.
Hoş, görseler ne olacak?
Bir tane video dönüyor mesela ortalıkta. Ben yazmaya utanıyorum... Sapık bir herif sırıtarak diyor ki "Tayyip Erdoğan'ı annemin üzerinde görsem, o....luk anamdadır, işte ben o adamı böyle seviyorum!"...
Dediğim gibi insan yazarken ve yazdığını okurken bile utanıyor.
Yedikleri yarım ekmek köfteler efsunluydu herhalde, bunun başka izahı yok.
Kanıt, belge, itiraf umurlarında değil.

***

oncelvin02Neler olacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Bir yandan gözüm Twitter'da akan gündemde iken bir de kendi gündemim var ki bu ara çok gergin.
Aklıma gelenin o anda, sihirli değnek değmiş gibi pat diye olması lazım benim.
Sabır kelimesinin anlamını bilmekle beraber pratiğe geçirdiğim pek görülmemiştir.
Bu yüzden hayatım pişmanlıklar ve keşkelerle dolu ya zaten!
Evin şekil şemalinden bir anda sıkılıp, bir anda tadilat işine giriştim. Bu mevsimde ve bu havada!
Tek bir duvarın rengini de farklı yapmaya karar verdim ve biz bir haftadır o duvarı boyuyoruz. Çünkü çabuk bitsin diye aceleyle seçtiğim tüm renkler duvarda birer faciaya dönüşüyor.
Ev yarım kalmış boyalarla dolu.
Hayatımda değiştirmek isteyip değiştiremediğim ne varsa, acısını duvardan çıkarıyorum galiba.
Allah'tan boyacı arkadaş çocuk avutur gibi sabırlı ve anlayışlı. Duvarın rengi kötü oldu diye bağırarak ağlayan ilk müşterisi benim herhalde.
O da anlam veremiyor. "Siz şu anda gerçekten duvarın rengi için mi bu kadar ağlıyorsunuz?" diye şaşkınlıkla soruyor.
Eh, tahliye kanalının nerede, ne zaman, ne şekilde açılacağı belli değil. Duvar bahane, ağlamak şahane!

***

Az önce evin genel haliyle alakası olmayan grinin seçtiğim en kötü tonunu vurdu gitti. Yine geri çağırmaya utanıyorum.
Ha bir de beni rahatlatmak için az önce şey dedi: "Bence güzel oldu, sizin dediğiniz kadar catastrophe değil!"
Sonra güldü ve pardon ya Fransızcası geldi aklıma, Türkçesi neydi onun" diye ekledi.
Zaten daha önceki boyacılardan birinin ailesi de Marsilya'da yaşıyordu.
Bir diğeri de Mardinli vejetaryen bir arkadaştı ve molada ikram ettiğim kıymalı pideyi yemeyi reddedip bana veganlık hakkında birtakım bilgiler vermişti.

***

Tabii bu arada ev savaş alanı gibi. Mesela bu yazıyı mutfak tezgahında yazıyorum. Oturacak yer yok.
Düzeni bozulunca bıyıkları kesilmiş kedi gibi dengesi şaşan bir insan olarak bu durum beni öyle rahatsız ediyor ki geçen gece ömrümün en korkunç migren krizini yaşadım. (Başka sebepler de var aslında ama yazı uzamasın diye onu anlatmayı sonraya saklıyorum.)
Gece yarısı kimseyi uyandırmak istemediğim için bir taksicinin kollarında çıplak ayak, pijamayla kendimi Çeşme Devlet Hastanesi'nde buldum.
Yaşadığım ağrının şiddetini ve her zamanki gibi bu hastanede gördüğüm kaba saba muameleyi size anlatmam zor.
Doktorundan hemşiresine devlet hastanelerindeki tüm sağlık personelinin hastalara karşı bu nefret dolu tavırların sebebini anlamak mümkün değil.
Ki Çeşme'deki hastanenin şartları en uygunlarından biri olmalı.
Gittiğimde benden başka sadece tek bir hasta vardı. Yine de, bomboş serviste azarlana azarlana şifa bulmayı bekledim.
Ki bulamadım da...

***

Neyse.. Çok özet geçtim ama 18 yıldır bu köşede çeşitli konulara değinirken bazen sizinle dertleşmek de istiyorum.
İyi geliyorsunuz bana.
Ülkenin ağır gündeminden kendi hafif ama sıkıntılı gündemime küçük bir geçiş oldu sayın.
Ve bana akıl fikir dileyin.
Bu ara çok ihtiyacım var!