Yerine koymak, kutsamak o gülü/ Mustafa Kemal’in bahçesine/ Bir ulusun suladığı beslediği/ Yediveren bağımsızlık gülü!

-Ceyhun Atuf Kansu

Yetmişli yılların başları. İstanbul-Ayazpaşa’da iki katlı bir ev. Görkemli merdiveninin başında ev sahibesi, misafiri genç kızla vedalaşıyordu. Kırmızı halı kaplı merdivenin oymalı trabzan başından destek alan ev sahibesi, saygıyla elini öpen genç kızın elini -nedense- uzun bir süre bırakmıyordu. Genç kız sordu: “Yarın Ankara’ya gidiyorum. Bir arzunuz var mıdır?”

Yorgun, hüzünlü ve oldukça düşünceli olduğu gözlenen ev sahibesi durdu ve şunları söyledi:

“Yıllardır gerçekleştirmek istediğim bir şey var. Bir çiçekçiden tek bir kırmızı gül alın, onu Anıtkabir’e götürün ve bunu Mustafa Kemal’in mübarek kabrinde ayak ucuna bırakın. O kimden geldiğini anlar.”

****

Genç kadının ismi Gazeteci Jale Tulga’ydı. Ankara’ya dönüşünün ertesi günü erkenden kalktı,  aldığı kırmızı gülle Anıtkabir’in yolunu tuttu. Merdivenleri çıkarken büyük bir resmi kalabalık gördü. Yüzlerce çelenk taşınıyordu içeri. Bir an panikledi, kalabalıktan, “Ya içeri giremezsem” diye. Sonra ilk gördüğü bir subaya kalabalığın nedeni sordu ürkek ürkek. Subay tebessümle fısıldadı “Sayın Cumhurbaşkanımız!”

Jale Hanım, törenin bitmesini bekledi. Kalabalığa karışıp Büyük Önder’in huzuruna kadar geldi. Gülü -söz verdiği gibi- ayakucuna bıraktı. Ardından da saygı duruşunda bulundu.

****

O gece bir türlü uyuyamadı Jale Tulga. Kırmızı gülün akıbetini merak ediyordu. Öyle ya, yüzlerce çelenk bırakılmıştı üstüne. Biri mi aldı attı bir başka tarafa? Ya da ezilip kaldı mı?

“En iyisi yarın giderim bakarım” dedi kendi kendine ve başını yastığına koydu. Erkenden kalktı yine sabah, içi içine sığmıyordu. Bir taksiye binip Rasattepe’nin yolunu tuttu. Anıtkabir’de kimse yoktu. Kapının önünde bir gün önce gelen çelenklere baktı. Anıtkabir’de gece içeride çiçek bırakılmadığını anımsadı. Çelenkler çıkarıldıysa, “kırmızı gül” ne olmuştu? Seri adımlarla Ata’nın huzuruna çıktı. O da ne? Gül bıraktığı yerde aynen duruyordu! Göz pınarları nemlenmişti. Yine usulca içinden “Çok Teşekkürler Atam. Kabul ettiğin için. Artık; İstanbul’a götürecek güzel bir haberim var” dedi.

****

Peki Mustafa Kemal’e o “kırmızı gül”ü kim göndermişti? Kimdi o zarif ve oldukça anlamlı jestin sahibi? Latife Uşaki. Latife Uşaklı. Latife Hanım’dı!

O; Türk kadınlarının çağdaş dünya kadınları düzeyine ulaşması yolunda Mustafa Kemal Atatürk tarafından başlatılan harekette eşine katkısı asla yadsınmayacak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı eşiydi! Nezihe Araz’ın “Mustafa Kemal’le 1000 Gün” kitabındandır bu öykü.

****

Bugünlerde, Atatürk ve Atatürk gerçeğine yönelik sevgisizlik, saygısızlık, öfke, kin, iftiralar had boyutta. Ne yapmış Atatürk? Ülke işgal edilmiş, padişah kaçmış, o da Kuvayi Milliyecilerle emperyalistleri kovmuş, “Ya İstiklal, ya ölüm” diyerek! Riski göze alıp yol arkadaşlarıyla kurtuluş ve kuruluşun önderi olmuş. 57 yıllık bir ömre; 11 savaş, 24 madalya, 7 nişan, 13 kitap sığdırıp destan yazmış! Bu mu günahı? Ölümünden 84 yıl sonra fikirleriyle hala canlı olan ve yeniden öldürülmek istenen tek liderdir Mustafa Kemal Atatürk! Herkes bilsin, O; akıl, bilim, özgürlüktür; asla ölmez! Dr. Ceyhun İrgil dostumuz ne güzel söylemiş?: “Dini alet ederek Atatürk’e düşmanlık yapanlar şunu anlamıyor; Atatürk simgedir. Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak’tan Nene Hatun’a Kurtuluş Savaşı’na katılan bu ülkedeki milyonlarca ailenin dedesinin ortak adıdır. Hakaret edince tüm millete ve şehitlere küfür ettiğinizi anlayın artık!”

Atatürk’e lanet okuyan din tacirleri; alçaktır, haindir, lanetlidir! Tarihte O’nun kadar özlenen anılan lider yoktur!

“Kolay kolay gelir miydi bir Mustafa Kemal?/ Bir Mustafa kemal yetmedi bre şahin aman/ Bir Mustafa Kemal daha”

****

O, “kırmızı gül” bin yıl geçse de solmayacaktır! Çünkü o kırmızı gül, Ay-Yıldız, Türkiye ve Atatürk sevdalısı milyonlarca Türk’ün 'Bir Kırmızı Gül'ü olmuştur…