Küçük kasabanın birinde,
Caminin tam karşısında,
Arazisi olan adam,
Genelev inşa etmeye başlamış.

İmam ve cemaat ise,
Buna şiddetle itiraz etmişler.
Ancak mal sahibinin,
Kendi arazisi üzerine,
Nasıl bir iş yeri açacağına,
Yasal olarak karışamamışlar.

Tüm cemaatin tek yapabildiği,
İmamın öncülüğünde,
Genelev için her gün,
Sadece beddua etmekmiş.

İnşaat ilerlemiş,
Açılışına birkaç gün kala,
Her nasıl olduysa,
Şiddetli yıldırım düşmesiyle,
Genelev yerle bir olmuş.
Caminin cemaati olaydan,
Duydukları memnuniyeti,
Hiç de saklamamışlar.

Genelev sahibi adam,
Cami imamı ve cemaatin,
Direkt veya dolaylı olarak,
Hasardan sorumlu oldukları,
İddiasıyla dava açmış.

Cami imamı ve cemaat,
Yaptıkları savunmalarda
Bu konu ile ilgili olarak,
Sorumlu tutulmalarına,
Şiddetle itiraz etmişler...
Bu olayın dualarından,
Meydana gelmiş olmasını,
Kabul etmemişler...

İşlemler tamamlanıp,
Mahkeme günü geldiğinde,
Hakim dosyayı dikkatle,
İncelemiş ve taraflara dönüp:
“Bu konuda nasıl hüküm,
Verebileceğim bilmiyorum” demiş.

“Tutanaklara bakarsak,
Ortada tuhaf durum var.
Taraflardan birisi,
Duanın gücüne inanan,
Bir genelev sahibi.
Diğeri ise duanın gücüne,
Kesinlikle inanmayan,
Bir imam ve cemaati…”

Kıssadan hisse:
Günümüzde olduğu gibi,
Kimilerinin çıkarları için
Nasıl dindar gözüktükleri,
Kimi dindarların ise,
Çıkarları uğruna,
Dini nasıl inkar ettikleri,
Bu hikayede sabittir...

Gülseniz mi?
Ağlasanız mı?
Ben de bilemedim ...