İtalyan Radyosu naklen yayınlanıyor:

-İskender, Sezar, Napolyon: Ayağa kalkın, büyüğünüz geldi:

Bulgar basını yazıyor:

-Atatürk öldükten sonra artık dünya, eskisi gibi enterasan değildir!

İnsan ne zaman ölür, ne zaman?

-Son kez anıldığı zaman...

Atatürk’ü anarken, yazının tam burasında; Gökova Aile Sağlığı Hekimi Mine Işık’tan bir mesaj geldi. Özetle:

“Alman ZDF TV’sinde Thomas Gottachik’in sunduğu ‘Bahse var mısın?’ adlı yarışma programına başvuran İsviçreli Michael Sauser, 188 ülkenin istiklal marşlarını notasıyla birlikte söyleyebileceğini iddia ediyordu. Yarışmacının isteği kabul edildi ve söylemesi için beş ülke seçildi; sonuncusu Türk İstiklal Marşı idi. Jüri ilk dört marşı dinleyince ‘yeter, sonuncusunu okumaya gerek yok’ dedi. Sauser, ‘hayır’ dedi. ‘madem onu da seçtiniz, onu da söyleyeceğim. Jüri kabul etti. Orkestra hazırladığında yarışmacı, salona dönerek ‘Türk Ulusal Marşı ayakta dinlenir’ dedi, öyle de yapıldı...” Bazı bilgiçlik taslayanlar bundan ders alır mı bilmem...

Evet, Atatürk öldü mü, Dünya ıssız kaldı mı? İnsan, son kez anıldığı zaman ölürse, Atatürk daha yüzlerce, binlerce yıl yaşayacak demektir. Çünkü, “Türk halk şiiri zincirinin son halkası” Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünden kör aşık Veysel Şatıroğlu türküye geçirmiş ki:

“Ağlayalım Atatürk’e

Bütün dünya kan ağladı

Süleyman olmuştu mülke

Geldi ecel can ağladı

Uzatma Veysel bu sözü

Dayanmaz herkesin özü

Koruyalım yurdumuzu

Dost değil düşman ağladı.”

Hayır koca Aşık!

Ağlamak yerine, alıp başımızı limon gibi, iki avucumuzun arasına, kara kara değil, ak ak düşünelim:

-Atatürk’ten aldığımız kalıtı (miras) çocuklarımıza, torunlarımıza gereğince aktarabiliyor muyuz? Türk büyükleri yabancı devlet adamları ne dedi onun ardından? Tuğla kitaplar yazıldı bu konuda. Bunların, hiç olmazsa bir köşe yazısına sığacak kadarını aktarmak bile bize, onun açtığı ışıklı yolu göstermeye yetecektir sanırım. Bilmeyenler şunu bilsin: Atatürk’ün, savaşta ve barışta en yakını yoldaşı ve koldaşı İsmet (onun verdiği soyadı ile) İnönü’dür. Atatürk’ün İnönü’ye küs olduklarını ileri süren sapkınlar, onların birbirlerine son mektuplarını okuyup nedamet getirsinler. Hem öyle ki; Atatürk’ün ölümü üzerine, onun yüce makamına seçilen İnönü’nün ulusa beyannamesini bir vefa ve edebiyat şahaseridir:

“Büyük Türk milletine:

Bütün ömrünü hizmetine vakdettiği sevgili milletinin ihtiram kolları üstünde Ulu Atatürk’ün fani vücudu istirahat yerine tevdi edilmiştir Hakikate yattığı yer, Türk milletinin, O’nun için aşk ve iftiharla dolu olan kahraman ve vefalı göğsüdür.”

Şu ifadeye bakar mısınız? Zaten Atatürk ve İnönü, her eylem ve sözlerini tarihe yazılacağını bilerek hareket etmişler. Bir de bu bildirinin son satırlarını okuyalım:

“Devletimizin banisi ve milletimizin fedakar, sadık hadimi, insanlık ve idealinin aşık ve mümtaz siması,

Eşsiz kahraman Atatürk!

Vatan sana minettardır.”

Yalnız onu yar-i vefakarı İsmet İnönü mü?

Yerli ve yabancı nice şahsiyet, Büyük Atatürk’ün arkasından, ata sözü gibi sözler söylemiştir. Önce bizden bazı söylemleri anımsayalım: Onun doğuran, en büyük Türk anası Zübeyde hanım, ta içinden gelen hisle şu veciz cümleyi söylüyor:

“Allah’ın bana bu evladı, vatanı kurtarmak için gönderdiğine inanıyorum.” (1923- İzmir)

Hep yanında bulunma şansına ermiş Hamdullah Suphi Tanrıöver:

“Özel hayatında, en küçük, en değersiz arkadaşına, sofrasında ayağa kalkacak kadar nazik bir ev sahibidir.”

Yusuf Kemal Tengirşenk:

“Atatürk demek, doğruluk demek, dürüstlük demek, ideal demek, istiklal demek, Batılı düşünüşte insan olmak demek, Türk olmak demektir.”

Anafartlar’da yendiği Mareşal Birdwood, onun için, “Yetenek ve kişiliğin devi” diyor.

Yine bir İngiliz komutan “Tarih, daha yetiştirmekte pek cömert değildir. Şu şansızlığa bakın ki, çağımızda bu dehayı Türk milleti kıkardı ve ben ona yenildim.”

“Atatürk’ün dehası, tarihte Türk ulusunun taşıdığı ruhun faziletine en yüksek örneklerden birini teşkil eder.”

(Yugoslav Elçisi Branko Aczamoviç)

Celal Bayar’la birlikte, ilk TBMM’den hayatta kalan ikinci kişi ile röportaj yapmış, kendisine, “Atatürk’ün yapmadığı, eksik bıraktığı bir şey, bir devrim var mı” diye sormuştum. Muhterem zaten cevabı aynen şöyle olmuştu:

-İyi ki sordun evlat: Atatürk, laikliği getirdi ama, din devrimini tamamlayamadan öldü. Her ileri harekette yobazlar ‘Din elden gidiyor!” yaygarası koparacaklar’ diyor.”

İşte görüyoruz...

Usta bir şair olduğu kadar, üst düzey bir aydın olan Melih Cevdet’e kulak verelim:

“O, bizi bütün ortaçağ baskılarından kurtarmak için gerekli tüm araçları getirmiştir. Onları kullanmak bize düşer.”

Ata’yı en iyi anlayıp anlatanlardan İlhan Selçuk’un öz sözü şöyle:

“Bugün 10 Kasım. Ve salonlarda bir takım insanlar toplanıp ‘İzindeyiz... İzindeyiz...’ diye bağıracak. Atatürkçülük, salonlarda tören olmaktan çıkıp, halkın hayatında töre olduğu gün Atatürkçülüktür.” “Sağ görüşlü” diye nitelenen yazar Kadircan Kaflı da benzer düşüncede: “Mustafa Kemal Atatürk’e en gerçek saygı, yurt ve ulus yolunda, O’nun gibi olmaktır.”

Son iki alıntı; “Unutulmaz Atatürk’ün büyük hatırası, Türk hakkı kadar ebedidir.” “Cumhuriyet, sembolünü Mustafa Kemal’de bulmuştur. Çünkü Cumhuriyet, Atatürk’ün eliyle dikilmiş bir Hürriyet anıtıdır!”

Ne mutlu Atatürk’ün yolunda yürüyüp, onu ve devrimlerini yaşatanlara!...