Güç havalarda yelkenimiz açık… Allara boyanmış, ay yıldızlı, gemimiz bir sağa, bir sola… Geniş ve bölünmüş güvertesinde ekonomi var… Siyaset var… Sanat var… Politika var… Kültür var… Eğitim var… Bu engin güverte de spor da var…
Yirminci yüzyılın en genç zamanlarında kurulmuş Türkiye’mden bahsediyorum. Üzerinde hep beraber, barış umuduyla yeni güne uyandığımız ülkemizden… Mustafa Kemal’in en uzağı gören mavilerinden çıkanlarıyla yoğrulmuş ve olgunlaşmış… Öyle ki, en büyük okyanusların en büyük fırtınalarını dahi yarıp, çıkmış…
Geçen hafta Bir İstanbul derbisi izledik tüm yurt… Galatasaray ile Fenerbahçe arasında oynanan… Futboldan çok bitiş düdüğünden sonra yaşananlar bizi konuşturdu hafta boyunca... Doğruydu, yanlıştı… Haklıydı, haksızdı… Her şeyi bir kenara bırakın! Futbol adına, spor adına bildiğiniz tüm teknikleri ve bilgileri unutun!
O Fenerbahçe ki, Atamın büyük sempati duyduğu… Kurtuluş günlerinde cepheye türlü yollarla asker ve cephane nakleden… O Galatasaray ki, 1. Dünya Harbi ve Çanakkale’ye ne cevherler gömen… Lisesine, Atamın; “Harp Akademisi, Harbiye ve Mülkiye neyse Galatasaray Lisesi de odur” dediği…
Şimdilerde ise, taraf gözetmeksizin yazıyorum; üç, beş kendini bilmezin, koca camiaları düşürdüğü duruma ve bu camiaların geçmişteki izlerine bakmaksızın, yaptıklarına bakar mısınız? Hatta geçmiş izlerini silmeye çalışırcasına yaptıklarına…
Bugün Kasım’ın onu… Büyük bir özlem ve hasretle anıyoruz O’nu… Her geçen yıl daha fazla anlamamız gerektiğini ve her geçen an daha fazla öğrenmemiz gerektiğini de anlıyoruz. Ve arıyoruz…
Dipnot; “Spor, bir milletin gençlerinin o ülkeyi ayakta tutmasını sağlar.” M. Kemal Atatürk