Hazırlayan/ Uğurcan ÜLGER

1979 İran İslam Devriminin ardından Avrupa ülkelerine göç etmeye başlayan çok sayıda İranlının büyük bir kısmının güzergahında ilk durak Türkiye oldu. Ardından Birleşmiş Milletlerin 2008 yılında LGBTİ bireyleri de mülteci statüsü kapsamına almasıyla birlikte molla rejiminden kaçan çok sayıda İranlı Türkiye’ye sığındı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Örgütü (UNHCR) tarafından yayınlanan rapora göre Türkiye’de 39 bin kayıtlı İranlı sığınmacı bulunuyor.

Molla rejiminin baskılarına rağmen hala sanat denilince akla ilk gelen ülkeler arasında yer alan İran’da doğup büyüyen ve ülkesinden kaçmak zorunda kalan bu 39 bin sığınmacı arasında pek çok sanatçı ve 'düşünce suçlusu' da yer alıyor. Gazeteci ve yönetmen Ali Zamani, şair Bita Habibi ve kurgu yönetmeni Şahab Zafermehrabian da bu sığınmacılar arasında.

Manisa'yı terk etmeleri yasak

Çalışmalarını, terk etmeleri yasak olan Manisa’da sürdüren üç sanatçı da geçinmek için farklı işler yapıyor. Habibi ve Zafermehrabian İngilizce öğretmenliği yaparak geçinmeye çalışırken, Zamani de zaman zaman fabrikalarda çalışıyor, yaz aylarında ise düğün fotoğrafçılığı yapıyor.

38 yaşındaki Zamani ülkesinde fotomuhabir ve yönetmen olarak çalışmış. Çektiği bir fotoğrafın ardından hayatı değişmiş. 3 yıl önce sınırı geçerek Türkiye’ye sığınan Zamani yerleştirildiği şehirden hoşnut değil. “Benim için çok zor çünkü istediğim yerlerde çekim yapamıyorum. Burası küçük bir şehir ve bir mülteci olarak yapabileceğim şeyler sınırlı” diyor ve fotoğraf çekerken polislerle karşılaşırsa başının belaya gireceğini söylüyor. Ajan muamelesi bile görebileceğini ifade eden Zamani, bu nedenle günlerini genelde evde film izleyerek geçirdiğini anlatıyor ve zamanını “boş boş” geçirmek zorunda kaldığını söylüyor.

Ödüllü şair habibi

Zamani ile evli olan Bita Habibi de Manisa’dan çıkamamaktan hoşnut olmadığını ifade ediyor. Yazdığı şiirlerle 2 ödül aldığını anlatan Habibi, felsefe eğitimleri aldığı öğretmeninin idam edilmesinden sonra Türkiye’ye kaçmaya karar vermiş. Bir yandan geçimini sağlamak için gününün büyük bir kısmını İngilizce öğretmenliği yaparak geçirdiğini söyleyen Habibi, şiirlerinde metafizik konuları ele aldığı için kitaplaştırmaktan çekindiğini belirtiyor. Manisa’ya sıkışıp kalmanın sanatını da etkilediğinin altını çizen Habibi, son yıllarda yalnızca birkaç şiir kaleme alabildiğini aktarıyor. Kendisinden çok Ali’nin durumuna üzülüyor: “Ali önceden gazeteciydi ve yönetmenlik yapıyordu. Bu dört duvar, bu şehir onun için daha zor geliyor. Sanatçılar için belki de maddiyat ilk sırada değil ama çevre çok önemli. Sığınmacı sanatçıların genelde pek çevresi olmuyor. Bu nedenle en verimli olabileceğimiz dönemde çoğu zaman hiçbir şey yapamıyoruz.”

“Benim şehrim Manisa”

Şahab Zafermehrabian sinemayla çok genç yaşta tanışmış. 17 yaşındayken sinemaya “aşık” olduğunu söylüyor. Ablasının rejim ile karşı karşıya kalması üzerine ailece Türkiye’ye sığındıklarını söylüyor. 22 yaşındayken yerleştiği Manisa’da geçirdiği 6 yılda çeşitli kısa film projelerinde set fotoğrafçısı, kurgu operatörü ve ses uzmanı olarak çalışmış. Öyle ki katkı sunduğu kimi filmlerle Altın Portakal başta olmak üzere ulusal ve uluslararası pek çok festivalde yarışmış. Manisa’yı artık “benim şehrim” diye tanımladığını söyleyen Mehrabian, “Yine de başka şehirlere rahatça gidemememiz büyük problem. Mesela İzmir’de daha çok iş yapabiliriz fakat çoğu zaman şehirden çıkmak için izin alamıyoruz. Bu da üretkenliğimizi sınırlıyor ister istemez” diyor.

Hedefleri başka ülke

Türkiye’deki çoğu sığınmacı gibi başka bir ülkeye gidebilmek için gün sayıyor üçü de. Fakat bu kadar sabırsızlanmalarının birincil sebebi yalnızca daha iyi yaşam koşullarına sahip olma arzusu değil. Üçü de sanat üzerine yapacakları çalışmaları daha özgür bir şekilde gerçekleştirmek istiyor. O zamana kadar Türkiye’de neler yapılabileceğine yönelik soruma mültecilere fırsat verilmesi durumunda topluma yapabilecekleri katkıları anlatarak cevaplıyorlar.

Zamani, “Ben ülkemden ayrılmak zorunda kaldım. Bu nedenle artık benim için hangi ülkede yaşadığımın tek başına bir önemi yok. Benim için önemli olan kim olduğumu yeniden hatırlamak, kimliğimi bulmak” diyerek amacını anlatıyor. Sınır istemediğini ve artık mekanı merkezine alan bir hayat kurgulama arzusunda olmadığını anlatıyor ve ekliyor: “Biz insan olduğumuzu hatırlamak istiyoruz; resmi olarak insan olmak, insan yerine konulmak istiyoruz. Biz 2. Sınıf bile değiliz. Bizi ne zaman isterlerse gönderebilirler. Hiçbir güvencemiz yok. Fakat bunları düşünmeden sadece sanat yapabilme imkanım olursa bu ölüm gibi hayatın yeniden bir anlamı olabilir.”

Vatansız sanatçılar birleşmeli

Habibi ise vatansız sanatçılar için bir organizasyon kurulması gerektiğini düşünüyor. Dünyayı sanatın değiştirebileceğine inandığını ifade ediyor ve geçmişte, destek gören mültecilerin dünyaya katkılarını hatırlatıyor: “Sanat yapan vatansızlara destek verilirse, o ülkeyi kurtarabilirler. Spinoza bir mülteciydi ama Avrupa’nın gidişatını değiştirdi. Mevlana da bir mülteciydi. Yeri yurdu yoktu ama ona burada bir yer verdiler ve Türkiye’nin mirası haline geldi. İmkan verilse Mevlana gibi bir mülteci bu ülkenin kaderini değiştirebilir. Belki şimdi de buradaki sığınmacılardan biri geleceğin mirasıdır. Fakat bir şansımız olsa bir film, bir eser üretebiliriz… Belki dünyanın yolunu bu şekilde değiştirebiliriz. Biz bu fırsatı yakalamak istiyoruz.”

Nefreti aşmamız gerek

Zafermehrabian ise Türkiyeliler ve mülteciler arasında diyalog zemini aramak gerektiğini düşünüyor. Mültecilere yönelik çok zıt yaklaşımlara şahit olduğunu aktaran Zafermehrabian, “Özellikle sosyal medya insanları çok radikal yapıyor. Yoğun bir nefrete şahit oluyoruz bu mecralarda. Hızla diyalog yolunun açılması gerekiyor. Diyalog kurmak, bir arada beraberce yaşamak, üretmek için bir fırsat istiyoruz” ifadeleriyle toplumsal barışa yönelik çaba için ortak hareket edilmesi gerektiğini anlatıyor.

Şahab: Birkaç yıl İzmir’de çalıştım. Farklı farklı davranışlara şahit oldum. Ben aktivistlerin ne yapabileceğini bilemiyorum. Ama şimdi sosyal medya insanları çok radikal yapıyor. İnsanlar mültecilere karşı nefret dolu gibi duruyor. Bence diyalog yolu açılması gerekiyor. Diyalog kurmak, beraber olmak için fırsat istiyoruz.