Röportaj/ Melissa Feza Katlar

"Trans olmak da Türkiye’deki tüm insanların yaşadığı gibi gücünüze, paranıza, mevkinize, ününüze, gayrimeşrudaki dayınıza göre şekillenen bir gerçekliktir.

Serbülent Sultan, Emel Aydan, Bülent Ersoy, Zeki Müren, Kuşum Aydın gibi bir çok ünlüye alkış tutan bu millet aynı kimlikte, aynı yönelime sahip olan LGBTİ + bireyleri yok ediyor, nefret söylemleri üretiyor, psikolojik baskı uyguluyor, ev ve iş vermiyor.

Bu iki yüzlülük, kimin gücü kime yeterse gerçekliği aslında her var olmak isteyen canlı için geçerlidir. Sen bir kuşa, kediye, köpeğe, eşeğe canice eziyet edebilme insafsızlığını yaparken karşına bir aslan çıksa hemen arkana bakmadan kaçarsın. Çünkü gücün ona yetemeyecektir."

LGBTİ+ hak savunucusu ve sosyal medya fenomeni trans kadın Bihter Karal ile geçiş sürecinden, Türkiye’de trans birey olmaktan, LGBTİ+ bireylere yapılan hak ihlallerinden, LGBTİ+ bireylerin ailelerin çocuklarına karşı alması gereken tutumdan konuştuk.

Merhaba Bihter Hanım, öncelikle sizi tanımayan insanlar için kendinizi kısaca tanıtır mısınız? Bihter Karal Kimdir?

Aslen Hataylıyım. Üniversite eğitimim için geldiğim Ankara’ya eğitimim bittikten sonra yerleştim. Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi mezunuyum. Ressamım. Yaklaşık 16 senedir LGBTİ+ hak savunuculuğu ve aynı zamanda seks işçiliği alanında yaşanan hak ihlallerine karşı savunuculuk yapmaktayım. Açıkçası ezilen, dışlanan, yok sayılan tüm haksızlıkların sesi olmak için gayret ediyorum. Yaklaşık 7 sene sivil toplum örgütü çatısı altında profesyonel bir şekilde hak savunuculuğu yaptım. Uzun yıllar transların yaşadığı hak ihlallerini izleme, raporlama ve belgeleme faaliyetleri yürüttüm. Aynı zamanda uluslararası alanda Transgender Europe ortaklığında Protrans projesinde ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun birçok projesinde yer aldım. Sahada çalışmalar yürüttüm, karakollarda dayanışmalarda bulundum, trans geçiş süreci üzerinde ücretsiz sayısız danışmanlık verdim. Transları ve çalıştığım kurumu temsil ederek bir çok lobicilik faaliyetlerinde yer aldım. Üniversiteler ile iş birliği içinde sayısız etkinlikte yer aldım. Şu anda çalışmıyorum. 2018 Aralık ayında işimden usulsüzce atıldım. Epey kötü dönemler geçirdim. Tedavi gördüğüm ve ölüm riskim olan bir dönemde işsiz kalınca sigortam da kesildi. Tedavilerim aksadı. Psikolojik olarak ve ruhen çöktüğüm korkunç bir döneme girmiştim. Sonrasında destek olan dostlarımın, evimi paylaştığım tüylü dostumun ve sokak canlılarının sayesinde iyileştim. Şu anda işsizim. Sadece video aktivizmi ile uğraşıyorum. Sokak canlıları için mücadele veriyorum. Aynı zamanda sosyal medya hesaplarımda özellikle İnstagram hesabımda ezilenlerin sesi olmak için “Hayata Dair Her Şey” başlığı ile programlar yapıyorum.

Cinsiyet kimliğinizi nasıl ve ne zaman keşfettiniz?

Aslında cinsiyet kimliğimi tanımlama aşamam yaklaşık 14-15 yaşlarına tekabül ediyor. Kendimi fark edip bunu tanımlayamama durumum ise yaklaşık dokuz yaşları. Dokuz yaş öncesinde de benzer duyguları yaşıyordum fakat hissettiğim duyguların, dürtülerin ne olduğunu bilmiyordum. Bir farkındalığım yoktu ve etrafımda bu farkındalığı gözlemleyebilecek bir çevre de yoktu. Yani ne ailem, ne akrabalarım ne de komşularım bendeki farklılığı (ki kötü anlamda kullanmıyorum farklılığı), bendeki bu özel durumu anlayabilecek bilgi birikimleri ve farkındalıkları yoktu. Dokuz yaşımda kendimi karşı cinse ait hissediyordum. Bu zamanla bir patlama evresine dönüştü ve bunu babamla paylaştım. Babama “ben bir kızım baba” deme cesaretinde bulundum. Cesaret diyorum çünkü bu benliğim, ruhum, gerçekliğimdi. Kendi iç dünyasını keşfetmiş bir çocuktum ben. Benim iç dünyam dış dünyadaki diğer akıllar tarafından esir edilmemişti. Tabi babamdan aldığım cevap kötü bir cevaptı. Ve neredeyse hayatıma mal olacaktı. Neyse ki geçmişte kaldı artık her şey.

Cinsiyet kimliğiniz nedeniyle ailenizden baskı ve şiddet gördünüz, bazı kötü olaylar yaşadınız. Türkiye’de trans birey olmak nedir? Yaşadığınız en büyük zorluk ne oldu?

Olmak aslında bu coğrafyada her canlı için farklılık gösteren bir kelime. Maalesef var olmak her canlı için güce göre şekilleniyor. Trans olmak da Türkiye’deki tüm insanların yaşadığı gibi gücünüze, paranıza, mevkinize, ününüze, gayrimeşrudaki dayınıza göre şekillenen bir gerçekliktir. Ayrıca neden trans? Bu atamayı yaparken de aslında düşünmek gerekir. Kişilerin etiketi kimlikleri değil isimleri olmalı. Serbülent Sultan, Emel Aydan, Bülent Ersoy, Zeki Müren, Kuşum Aydın, Huysuz Virjin gibi bir çok ünlüye alkış tutan bu millet aynı kimlikte, aynı yönelime sahip olan LGBTİ + bireyleri yok ediyor, nefret söylemleri üretiyor, psikolojik baskı uyguluyor, ev ve iş vermiyor. Ayrımcılık yaparak kişileri rencide ediyor, kimlikleri ifşa ediliyor, idari para cezası yazılıyor, evleri basılıyor, mühürleniyor. Bu iki yüzlülük, kimin gücü kime yeterse gerçekliği aslında her var olmak isteyen canlı için geçerlidir. Sen bir kuşa, kediye, köpeğe, eşeğe canice eziyet edebilme insafsızlığını yaparken karşına bir aslan çıksa hemen arkana bakmadan kaçarsın. Çünkü gücün ona yetemeyecektir. Bu insanlar için de geçerli bir durum ve aynı şeydir. Mevki-Makam sahibi olan her birey bu topraklarda istediği gibi özgürce yaşayabilir. (Dikkat edin parası olan demedim.) Burada en temel kıstas statüdür ve bu statüye bağlı gücünüzdür. Para tek başına sadece çevre edinmeye yarabilir. Ancak mevki ve para birleşince işte o zaman işler bambaşka boyuta ulaşıyor. Dolayısıyla trans olmak ve bu olmanın yaratacağı olumlu-olumsuz tüm hikaye de kişiden kişiye değişecektir. Ailenin desteğini görmüş, elinden tutulmuş, sevilmiş, iş verilmiş, okumuş, kendi ayakları üzerinde duran, halk tarafından sevilmiş bir trans birey ile dışlanmış, savunmasız, ezilmiş bir trans bireyin durumu aynı olamayacaktır. Hak ihlallerini tartışırken bunları da göz önünde bulundurmak zorundayız. Mesela trans kimlikler ile seks işçiliği meselesi de iç içe geçmiş bir durumdur. Seks işçisi bir meslektir. Ve başlı başına bir alan. Trans olmak ise bir var oluştur, bir cinsiyet kimliği veya ifadesidir. Dolayısı ile ikisi çok farklı konulardır. Olmak kısmında da bunu değerlendirirken ikisini farklı ele almak gerekir. Seks işçiliği yapan bir trans bireyin karşılaşacağı hak ihlalleri ile seks işçisi olmayan bir trans bireyin karşılaşacağı hak ihlallerinin aynı olmayacağını da unutmamak gerekir.

Cinsiyet kimliğiniz nedeniyle yaşadığınız ve sizi çok etkileyen bir anınızı anlatabilir misiniz?

Neredeyse üç aya yakın sokakta kaldım. Şimdi geriye bakınca iyi ki sokakta kalmışım diyorum. Çünkü sokakta kalmak benim için dünyayı anlamanın bir dönüm noktasıydı. Buzdağının arka kısmını görmek gibi bir şeydi. Bu insanlığa karşı daha donanımlı bir savunma mekanizması sağladı bana. Bir gün bankta yatıyordum. Gerçekten de çok açtım. Cebimdeki üç lirayla simit alarak hayatta kalmaya çalışıyordum. Her zamanki bankta yatarken bir adam geldi. Bana sorular sormaya başladı. Bir şey demedim. Çünkü o dönem çok sorunla uğraştım, Çok kötü insanlara denk geldim. Hiç kimseyle konuşmuyordum. Adam çok ısrar etti. Bak böyle aç kalarak olmaz. Sana bir çorba ısmarlayayım, kötü bir insan değilim, bunu Allah rızası için yapacağım diyerek beni ikna etti. Normalde gitmezdim ama çok açtım ve çaresizdim. Bu nedenle kabul ettim. Yakınlardaki bir kafeye götürdü. Çorbayı içtim, sonra beni geri kaldığım yere yani parka geri getirdi. Yani eşlik etti. Ve adam gitti. Ben de öylece oturdum. Tokluğun verdiği o güzel anların keyfini yaşıyordum. Bir süre sonra o kişi geri geldi. “Sana yazıklar olsun...” dedi. Ben o anda tabi şoke oldum. Ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bir ara acaba para falan mı düşürdü beni hırsızlıkla falan mı suçlayacak diye kendimce düşünmedim değil. Sonra bana “Ben senin açlığını giderdim şimdi sen benim açlığımı gidereceksin. Ulus’a gidelim de sen de benim açlığımı doyur” dedi. Dünya başıma yıkıldı. O an öyle bir his bürüdü ki içimi tarifi mümkün değildi. Size yemin ederim o anda beni silahla vursa kurduğu cümlelerin kalbimde açtığı derin yaraların verdiği acı kadar etki yaratmazdı. O anda iki parmağımı boğazıma sokarak kusmaya çalıştım sonrası tek kelimeyle korku dolu anlardı. Kısacası o yaşadığım olay beni insanlardan daha da uzaklaştırmıştı.

O dönemde size yardım eden insanlar yok muydu?

Haklarını yemeyeyim bazı seks işçileri beni evlerine çağırıyordu. Ama gitmiyordum. Ara bazı seks işçisi arkadaşlar yemek yaptırıp getiriyordu. Bir çok sokakta kalan insanla tanışmıştım. Bazen polisler gelip GBT baktığında ve kimliğim ortaya çıktığında ya durumumu görmezden geliyorlardı ya da umursamıyorlardı. Bazı polislerin tacizine de maruz kaldım ancak içlerinde çok ama çok iyi olanlara da denk geldim. Arada çay ikram edenleri de olmuyor değildi. Parkta güvenlik görevlileri bazen beni kulübelerinde davet edip çay ikram ediyorlardı. Bazıları da taciz ediyor veya kötü davranıp parktan kovmaya çalışıyordu. Onun da nedeni aslında cinsiyet kimliğimin ortaya çıkmasıydı. Çünkü öncesinde “Bu kızın burada ne işi var, ablacım olmaz, yazıktır, günahtır!” diyen özel güvenlik görevlileri durumumu öğrenince -bazıları- tamamen değişti. Dayak bile yediğim oldu hiçbir suçum olmamasına karşın. Sadece bankta uyuduğum için. Çünkü transfobiktiler. Cinsel taleplerine karşılık vermediğim için, reddedip sert çıkıştığım için bana bu eziyeti reva gördüler. Onlara boyun eğip dediklerini yapsaydım belki bu kadar çok üstüme gelmeyeceklerdi. Neyse ben bunu hazmedemedim. Ve bu kişiler hakkında amirlerine şikayette bulundum. Sonrasında Kurtuluş Parkı’ndan alınıp o kişiler Uzun Park’a gönderildi. Bir daha da hiçbir güvenlik görevlisi bana yönelik ne söylemde bulundu ne de müdahalede. Sokakta kaldığım dönemde Çankaya Kaymakamlığı’na gittim, Çankaya Belediyesi’ne gittim. Ama hiçbiri geri dönüş sağlamadı. Kadın sığınma evine kimliğimden ötürü alınamayacağımı söylemişti bir belediye yetkilisi. Dolayısı ile devlet ana bana sahip çıkamamıştı. Tek başımaydım. Ailemin de yanına dönemezdim. Dönseydim şu anda Bihter Karal olamayacaktım. Mutsuz bir birey olarak yıllarca hapsedilmiş bir bedende çığlık atan ruhumun işkence çekmesine neden olacaktım.

Trans bireyler sokakta, markette yani günlük hayatlarında nasıl söylemlerle karşılaşıyor?

Kimliğini açık yaşayan trans bireyler toplum içerisinde laf atmalar, tacizler edilmeler, bakışlara maruz kalmalar gibi birçok kötü eyleme maruz kalıyorlar. Hani bir bakış vardır ya o bakış her şeyi anlatır. Öyle bir bakıyorlar ki size anlatamam. Sanki uzaylı görmüşçesine. Sokakta köpeğe tecavüz edene bakmazlar, kadını katledene dönüp bakmazlar, hırsızlık yapanı göz ardı ederler, yaşanan bütün bu iğrençlikleri görmezden gelirler ama bir trans, eşcinsel çift gördüklerinde kötü gözle bakarlar.

Toplum, LGBTİ+’lara yönelik hak ihlallerinde duyarlı mı sizce?

Toplumu değerlendirirken toplumu meydana getiren değerlerini, kurallarını, toplumun içindeki statüleri, inanışlarını, siyasi yapısını göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Örneğin Türkiye’de toplum hem muhafazakar, hem ataerkil hem de aşırı heteronormatif bir işleyişe sahip. Kutuplaşan, ötekileştirilen, insan haklarının yok sayıldığı, sürekli şiddet eylemlerinin arttığı, kilit grupların ezildiği, dezavantajlı bireylerin yok sayıldığı dönemleri yaşıyoruz.

Bence toplum gücü yetene ses çıkarır, gücü yetmeyene ses çıkarmaz. Dolayısı ile toplum adalet dağıtamaz. Toplumun her kesimi LGBTİ+ bireylere yönelen şiddete ses çıkarmaz. Toplum olarak maalesef sadece LGBTİ+ için değil, hayvanlara, doğaya, çocuklara, yaşlılara, kadınlara yönelen şiddet konusunda bile ses çıkaramıyoruz. Toplumun önüne LGBTİ+ geldi mi maşallah ahlak, iman, örf, adet gelenek üzerinden herkes ahkam kesiyor. Geri kalan korkunç olaylara tık yok. Bu yüzden toplumun LGBTİ+ bireylere yönelik yaşanan hak ihlallerine ortak ses çıkarması mümkün değildir.

Kadına ve trans bireylere yönelik şiddet ve cinayetler için neler söylersiniz?

Allah rahmet eylesin Özgecan Aslan, Münevver Karabulut cinayetleri ve aynı şekilde arkası kesilmeyen kadınlara, kadın kimliğine yönelen bu nefret cinayetleri kesinlikle onayladığımız şeyler değil. Özgecan Aslan tecavüze uğrayarak korkunç bir şekilde yakıldı. Hunharca canice katledildi. Ülkemizde A’dan Z’ye din, dil, ırk ayrımı yapmadan hepimiz bu cinayete karşı kenetlendik ve birlik olduk. İşte bu doğru olan bir adımdı. Peki 2016 yılında Zekeriyaköy’de tecavüze uğrayarak yakılan Hande Kader’e bu toplum, bu devlet neden sahip çıkmadı? Çünkü o bir seks işçisi, o bir trans birey. Toplum neden böyle birine sahip çıkacak ki? Özgecan Aslan bir aile kızı. Ama ikisi de can... İkisi de canice, hunharca katledildi. Dolayısı ise görmezden geldikleri şiddet aslında kendilerine yönelen şiddetle aynısıdır. Hande Kader’in katilleri hala bulunmadı. Peki bu neye sebebiyet verdi biliyor musunuz? 2017 senesinde Ankara’da iki trans kadın bir hafta arayla kaçırılıyor ve yakılmanın eşiğinden dönüyorlar. Failler “Sizi de Hande Kader gibi yakacağız!” diyerek saldırıda bulunuyor. İşte bu faillerin yakalanmaması gelecek cinayetlere davetiye çıkarıyor, başka canların yanmasına sebep oluyor. Bu örnek aslında toplumun varoluş bütünlüğünde etki tepki meselesinin güce göre nasıl değiştiğinin kanıtıdır.