Haber/ Asya Yaşarikiz

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş'un İstanbul Sözleşmesi ile ilgili "Nasıl usulünü yerine getirerek imzalanmışsa, usulünü yerine getirerek sözleşmeden çıkılır" sözleri ile tartışmanın fitili ateşlendi.

Yine bir AKP milletvekili olan Ahmet Hamdi Çamlı da, "Kadın erkek eşitliği koca bir tantanadır, İstanbul Sözleşmesi başka toplumsal sıkıntıların kapısını araladı" diyerek tartışmayı gündemde tuttu. Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ise İstanbul Sözleşmesi'ne karşı yapılan açıklamalara destek vererek "İstanbul Sözleşmesi'ne kim karşı çıkıyorsa doğru yapıyordur" dedi. Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak ise AKP içinde sözleşmeden vazgeçilmemesini savunan kadın milletvekillerine yönelik hakaret içeren bir köşe yazısı yazdı. Dilipak köşesinde "AK Parti içindeki AKP'liler, FETÖ'nün zihniyet ikizi gibi davranıyorlar. Hem uluslararası fonlarla destekleniyorlar hem de kamu fonlarını kullanıyorlar. Malum 'Yeşil Sermaye' de bunlara sponsor olabiliyor. Koç kadar, Sabancı kadar, Eczacıbaşı kadar bizim 'Yeşil Sermaye' davasına sadakat gösterip, bu fahişelere ve onların türevlerine karşı seslerini yükseltebilecekler mi?" ifadelerini kullandı.

6284'ün kazanımları

Peki Türkiye niye İstanbul Sözleşmesi'ni imzaladı, kadınlar niye 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'a ihtiyaç duydu? Bütün kadınları korumadığı gerekçesi ile tartışmalara konu olan 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun, kadınların sadece evlilik birliği içerisinde yaşadıkları şiddet olaylarında kadınları koruyordu ve bunlar dışında kalan flört şiddeti veya ısrarlı takip mağdurlarını korumuyordu. 6284 sayılı kanun ise bu açıdan kadınların en büyük kazanımı ve devrimi oldu. Çünkü 6284 sayılı kanun cinsiyete dayalı şiddet kavramını getirerek kadınların tümünün korunmaya alınmasını sağladı.

Şimdi ise kadınlar evlerinde, kamu kurumlarında ve artık sokakta da güvende değil. 5 Ağustos tarihinde Alsancak ÖSYM önünde İstanbul Sözleşmesi'nin tartışmasını bir araya gelerek protesto etmek isteyen kadınlara emniyet güçleri müdahale ederek gözaltına aldı.

Gözaltında küfür

Gözaltına alınan 17 kadından biri olan Didar Gül, ters kelepçe takıldığını, polis aracında küfür, hakaret ve şiddete maruz kaldıklarını söyledi. Gül, polisin tavrının hükümetin dili ve İstanbul Sözleşmesi'nin tartışmaya açılması ile ilişkili olduğunu düşünüyor. Gül şöyle konuştu; "Hükumet kadınlarla ilgili attığı her adımda geri çekilmek zorunda kaldı. Kadınlar yaşamak ve öldürülmemek için sokakta mücadele veriyor. İstanbul Sözleşmesi kadınların yaşam reçetesi durumunda. Sözleşme henüz uygulanmazken şimdi sözleşmenin kaldırılması söz konusu. Buna tahammülümüz yok."

"Tesadüf değil"

İzmir Kadın Meclisleri'nden Hilal Susuz da, hükümet kanadından gelen sözleşme karşıtı söylemlerle birlikte kadına şiddet olaylarının çoğaldığını söyledi. Susuz, "İstanbul Sözleşmesi'nden sonra 6284'ün yasalaşmasına ortak olan partilerin bunu tartışmaya açması kadın cinayetlerini meşrulaştıran, önünü açan, olası failleri cesaretlendiren bir adımdı" ifadelerini kullandı. Kadınların sık sık "Zaten İstanbul Sözleşmesi var daha ne istiyorsunuz?" söylemleri ile karşı karşıya kalmasına tepki gösteren Susuz, İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanmadığına dikkat çekiyor. "Zaten uygulamıyorsunuz bir de bunu iptal etmek için tartışma yürütüyorsunuz. Bu elbette kadın cinayetlerini meşrulaştırır, cinayetlerin önünü açar, şiddet asla son bulmaz" diyen Susuz, devlet dilinin önemine işarete ediyor. Susuz, hükumetin sözleşmeyi tartışmaya açmak yerine tam ve etkin uygulayacağını destekler nitelikle açıklamalar yapmasının ve bunun ana akım medyada yer almasının cinayetleri azaltmada etkili olacağını savunuyor.

"Karalama kampanyası"

İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi Yönetim kurulu Üyesi Avukat Perihan Çağrışım Kayadelen de kadın cinayetlerinin artmasının nedeninin 6284 sayılı kanunun etkin bir şekilde uygulanmaması olduğunu belirtiyor. Bu iradenin ne hakimler ne savcılar ne kolluk görevlileri ne de siyasetçilerde olmadığının altını çiziyor.

Ana akım medyada İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunla ilgili karalama kampanyası devam ettiğini savunan Kayadelen, kampanyaya destek verenlerin, kadınların güçlenmesine tahammül edemeyen kişiler olduğuna dikkat çekti. Bu kişilerin, erkeklerin boş yere evden uzaklaştırıldığını iddia etmelerinin boş yere olduğunu belirten Kayadelen iddiaların istatistikler ve verilerle desteklenmediğini ve bu yüzden de iddiaların hikayeden ibaret olduğunun altını çizdi. Kendilerine gelen dosyalarda en çok, kadınların kendilerine en yakın kişiler tarafından şiddete maruz kaldıklarını hatırlaran Kayadelen, hiç bir kadının kolay kolay 6284 sayılı kanuna başvurmadığını dile getirdi.

6284 sayılı kanunun ilk çıktığı ve kadın cinayetlerinin bu kadar artmadığı yıllarda erkeklere altı aya kadar uzaklaştırma kararı alınabilirken şimdi 15, 20 gün ya da bir ay gibi bir uzaklaştırma kararı alınabildiğine dikkat çeken Kayadelen şöyle konuştu; "6284'ün uygulanmasının önündeki en önemli engel, politik tavırdır. Politika üretenlerin 6284'e karşı olan tutumu, uygulayıcıların da tutumunu belirlediği için problemler artmaya devam edecek. Çözülmesi için her şeyden önce devlet dilinin değişmesi, acil olarak 6284'e yönelik bu gerçeği yansıtmayan söylemlerin ortadan kaldırılması ve kanunda var olan koruma yöntemlerinin etkin şekilde uygulanması için tüm girişimlerin yapılması lazım."

Adalet Bakanlığı'nın geçtiğimiz yılın sonunda kadına yönelik şiddet mücadelesinde yeni bir yol diyerek açıkladığı Aile içi ve Kadına Yönelik Şiddet Bürosu Genelgesini hatırlatan Kayadelen, gelinen noktada bu uygulamanın kadınların hayatını daha da zorlaştırdığına dikkat çekti. Kayadelen şöyle konuştu; "Önceden kadınlar gittikleri her karakola koruma kararı için başvurabilirken şimdi aile içi şiddet büro amirliğine gidip başvuru yapmak zorunda kalıyor ve kadın ordan oraya gönderiliyor. Mantık doğru olabilir. Bu alanda çalışan kişilerin bu alanda eğitilmiş ve gerekli hassasiyete sahip kişiler olması gerekir. Fakat alt yapıyı hazırlamadan bu değişikliği yaparsanız sonuçta kadının hayatını daha da zorlaştırmış olursunuz."

Kayadelen, kutsal aile kavramına da atıfta bulunarak şu değerlendirmeyi yaptı; "Artık bir tercih yapmak zorundayız. Kutsal aile kavramı denilen kavramı mı koruyacağız yoksa kadının yaşam hakkını mı koruyacağız? Kadına rağmen aileyi korumaya yönelik bir tavır devam ettiği sürece kadına yönelik şiddet maalesef son bulmayacak. Çünkü zaten kadınlar en yakınları tarafından öldürülüyor. Kadına yönelik şiddetin engellenmesi için bir an önce bu tip politika üretmekten vazgeçilmesi gerekiyor."

"Örnek oldu"

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay da hükümetin eril dilini eleştirerek sözlerine başladı. "Kadınlar bugüne kadar AKP’nin muhafazakarlaştırma, makbul kadınlar yaratma politikalarına, kürtaj hakkının gaspına, çocukların cinsel istismarına hep karşı durdular ve kazanımlarını farklı partilere oy verseler de hiç oy vermeseler de alanlarda birlikte korudular" Kemalbay, sözleşme ile kadınların güçlendiğine, bu kazanımların erkek egemen sistemi rahatsız ettiğine işaret etti.

Hükümetin, çoklu baro, sosyal medya sansürü, Ayasofya, kıdem tazminatı ve İstanbul Sözlemesi politikalarını bir saldırı olarak ortaya attığına dikkat çeken Kemalbay son olarak "Topyekun saldırarak toplumda büyük bir psikolojik çöküş ve yenilgi havası da yaratmayı ve susturmayı istediler ancak İstanbul’dan İzmir’e Bursa ve Antalya’ya bir çok ilde sokağa dökülerek, kadınlar, onların bu heveslerini şu ana kadar kursaklarında bıraktılar. Daha iyi bir zaman kollamak için kıdem tazminatını daha önceden geri çekmişlerdi. İstanbul Sözleşmesini konuşacakları MYK’larını da ileri tarihe ertelemek zorunda kaldılar. Kadınlar İstanbul Sözleşmesini yaşam güvencesi olarak görüyorlar ve vazgeçilmesine kesinlikle istemiyor. Umuyorum ki kadınların mücadelesi başta hepimize ve toplumsal mücadele dinamiklerine örnek olsun." dedi.

Kadın sanatçı gözüyle

155 kadın yazar ve şair, İstanbul Sözleşmesi'nin tartışmaya açılmasını protesto etmek için 5 Ağustos'ta sokağa çıkan kadınlara destek vermek için ortak bir bildiri yayınladı. Bildiride imzası olan kadınlardan biri olan Şair Neslihan Yalman, sözleşmenin tartışmaya açılmasının emekçi kadınlardan üniversite öğrencilerine, sanatçı kadınlardan ev hanımlarına değin bütün kadınları içine alan bir sorun olduğunu dile getirdi. Hazırladıkları ortak bildirinin bir başlangıç olduğunu söyleyen sanatçı, kadın cinayetlerinin arttığı bu günlerde kadınların atik davranması gerektiğinin altını çizerek, birlikte mücadele etmenin önemine değindi.

Yalman şöyle konuştu; "Beraber olmaz da en ufak bir esintiden ötürü bölünürsek, asla sağlıklı bir örgütlenme kuramayız. Yoksa, şüphesiz ki; eksikler, fikir ayrılıkları, farklı tecrübe zeminleri olacaktır. Karşımızda, çıkarları adına güçlerini örgütlü şekilde birleştiren devlet, iktidar, partiler, belediyeler, valilikler gibi kurumlar var. Şiddet gösterenlere tolerans tanınıyor. Tolerans tanımayanlar da minnak kedi miyavlaması titizliğinde, ürkekçe ses çıkartıyorlar; aslen çok korkuyorlar. Bu yetmez! Kadınlar olarak, mevcut sisteme karşı birleşmeliyiz. Alttan almak diye bir başlık tartışmaya bile açılamaz. Hak talebimiz var. Verilmek zorunda..."

Temmuz ayında 47 kadın öldürüldü

Yaşanan bu tartışmalar sırasında, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Temmuz ayı verilerini Ağustos ayı başında açıkladı. Buna göre, 2020 yılı Temmuz ayında 47 kadın öldürüldü.

36 kadının 11'i evli olduğu erkek, 5'i birlikte olduğu erkek, 5'i tanıdığı biri, 4'ü eskiden evli olduğu erkek, 2'si akraba, 2'si babası, 2'si eskiden evli olduğu erkek ve 2'si de oğulları tarafından öldürüldü.

11 şüpheli ölümlü kadın cinayeti ile birlikte, Türkiye'de bir ay içinde 47 kadın yaşama veda etti. Kadınların yine en yakındaları tarafından öldürüldüğü Türkiye'de kadınlar yine en çok evlerinde öldürüldü. 18 kadın evinde en yakınları tarafından öldürüldü.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Temmuz ayı Karşılama Raporu'na göre, Kadın Cinayetlerine Durduracağız Platformu'na ulaşan kadınların yüzde 22'si başvurdukları kamu görevlileri tarafından hak ihlaline uğradıklarını belirtti. Kadınlar hak ihlallerine yüzde 57 oran ile polisler tarafından maruz bırakıldı.