Haber / Didem Çam

Güneydoğu'daki Hendek operasyonları sırasında 2016 yılında şehit olan Sur’un ilk şehidi Bordo Bereli Piyade Uzman Çavuş Selçuk Paker’in annesi Sevgi Daşdemir ile bir araya geldik. Sevgi Daşdemir, oğlunun şehit olduğu günü, şehit olduğu haberini aldığı günü, vasiyetini ve sonrasında yaşadıklarını 9 Eylül Gazetesi’ne anlattı. Oğlu Selçuk Paker’in şehit olmadan bir gün önce şehadet için kendisinden dua istediğini belirten Sevgi Daşdemir, “O gün sabahtan akşama kadar mesajlaşmıştık. Akşam aramasını, sesini duymak istediğimi söylemiştim. Akşam aradığında ise şehadet için benden dua istemişti. İçine doğmuş demek ki. ‘Akşam namazımı kıldım, sana dua ediyorum. Rabbim seni doğmamış çocuğuna bağışlasın’ demiştim. Eşi 2 aylık hamileydi o zaman. Kızdı bana, ‘Ah be reis, (bana reis diye hitap ederdi) öyle dua mı olur? Oğlum şehit olsun diye dua et. Benim arkamda Sevgi Daşdemir var. Bizi nasıl büyüttüysen onu da öyle büyütürsün” demişti. Gece, 23.30’da ‘Reisim seni seviyorum’ diye mesaj atmıştı” dedi.

“Şehit olduğu anda, rüyamda gördüm. 3 kere ‘Tekbir Allah-u Ekber’ dedi”

Sevgi Daşdemir, oğlu ile birbirlerini hep sabah namazına uyandırdıklarını, o sabah da 06.18’de, ‘Reisim Allah kabul etsin’ diye yazdığını söyledi. Oğlunun operasyona gittiği zaman geceler hiç uyuyamadığını ifade eden Daşdemir, o gün namazdan sonra yatağına uzanıp uyuyakaldığı oğlunu rüyasında gördüğünü anlattı. Daşdemir, şöyle konuştu:

“3 kere kalın tok bir sesle, ‘Tekbir Allah-u Ekber’ dedi. 3’üncüde uyandım. Besmele çektim, ‘Fatıma Anamızın gördüğü, Peygamber Efendimizin yorduğu rüya olsun’ dedim. Hemen Selçuk’a mesaj attım. ‘Kuzum rüyamda seni gördüm, iyi misin?’ dedim. Baktım ses soluk çıkmadı. İletim raporu da gelmedi. Mutfağa geçtim, kahve yaptım. Sonra salona geçtim saat 8 oldu. Aradım telefonu tamamen kapalıydı. Televizyonu açtım alt yazı geçiyordu, Diyarbakır’da çok büyük çatışma: 13 asker yaralı, biri yoğun bakımda diye. Aklınıza geliyor tabii, bir de ulaşamıyorsunuz. ‘Rabbim anasına, babasına bağışlasın’ dedim. O gün, sabahtan akşama kadar aradım. İlk defa iletişime geçemedik. Çatışma zamanlarında bile telefonunu arkadaşlarına veriyormuş. ‘2 kelime yazın, en az 2 saat oyalar onu’ diye. Haber almadan duramıyordum.”

“Kuzum çok istiyordun. İçtin mi şehadet şerbetini?”

Geçmek bilmeyen günün ardından akşam ezanına 20 dakika kala çalan kapıyı açtığında karşısında komutanlar, askerler, hemşire ve doktoru görünce acı gerçeği anladığını bildiren Daşdemir, ‘Sabahtan beri Selçuk’a ulaşamıyorum komutanım. Şehit mi, yaralı mı?’ diye sorduğunu söyledi. Eve girdiklerinde bir yanına hemşire, bir yanına doktorun oturduğunu, komutanın bir şey söyleyemeden yüzüne baktığını belirten Sevgi Daşdemir, oğlunun şehadet haberini alışını şöyle anlattı: “Allah rızası için bana bir şey söyleyin. Şehitse şehit, yaralıysa yaralı. Ben her şeye hazırlıklıyım’ dedim. Komutan, ‘Biz buraya gelene kadar Selçuk yaralıydı. Gelmeden 10 dakika önce Selçuk’un şehadet haberi geldi. Biz sizi almaya geliyorduk’ dedi. Baktım o anda akşam ezanı okunmaya başladı. Açtım ellerimi, ‘Rabbim sana bin şükür. Kuzum çok istiyordun. İçtin mi şehadet şerbetini?’ dedim. Şehadet haberini öyle öğrendim.”

“Dik duruşum, Selçuk’un vasiyetiydi”

Oğlunun hep şehit olmak istediğini, kendisine de şehit haberini alınca dik durmasını vasiyet ettiğini ifade eden Sevgi Daşdemir, şunları söyledi: “Selçuk, Isparta Eğirdir’e ilk eğitime gittiğinde oradan bana kırmızı bir şal ve tespih getirmişti. Hemen şalı alıp boynuma dolamıştım. ‘Yok reis, onu şimdi örtmeyeceksin’ demişti. ‘Niye Selçuk? Örtmeyeceğim şeyi niye aldın?’ demiştim. ‘Allah’ın izniyle ben şehit olacağım. Benim şehit olduğum gün, senin beyaz palton var ya şalı onun üstüne örteceksin. Ama bak sakın benim tabutuma sarılayım, bağırayım, çağırayım, ağlayayım yok. Sen şehit anası olacaksın! Senin omuzların dik olacak! Senin gözünün yaşını kimse görmeyecek!’ demişti. Bu, Selçuk’un vasiyetiydi. Şehit olduğu zaman Diyarbakır’a Selçuk’u almaya gittim. E önüne getirdiler, evladın al bayrağa sarılı tabutun içinde nasıl ağlamayacaksın, nasıl duracaksın? Bir taraftan diyorum: Tabutu kırayım parçalayayım alayım Selçuk’u gideyim hiçbir şey yokmuş gibi. Bir taraftan da diyorum ki: Senin oğlunun sana vasiyeti vardı. Sen dik duracaksın. Senin gözünün yaşını kimse görmeyecek. Rabbim de o gücü veriyor elhamdülillah. Hem onun vasiyeti hem de iman ettik. Kendi canımız da emanet. Evladım da bana emanetti. Günü geldi rabbim emanetini aldı. Hamdolsun ki onurlu, şerefli, vatanı, bayrağı, ezanı, toprağı için aldı. Şükür, ne diyelim.”

“Bu dünyada biz Selçuk’la hiç ayrılmadık, komşuyuz”

“Sanki birbirimize söz vermiştik, hiç ayrılmayacaktık. Selçuk ile hep gurur duydum, duymaya da devam edeceğim” diyen Daşdemir, sözlerini şöyle sürdürdü: “Selçuk, özel kuvvetlere geçerken beni aramıştı, çok sevinçliydi. ‘Reis, özel kuvvetlere Ankara’ya geçeceğim’ demişti. O zaman, Hakkari Yüksekova’da uzman çavuş olarak görevliydi. Ankara’ya geçeceğini öğrendiğimde çok sevinmiştim. ‘Yok, reis çok sevinme. Bunda yatak yorgan sırtında, o dağ senin, bu dağ benim gezeceğiz. Ankara’ya arada bir uğrayacağız’ demişti. ‘Olsun Selçuk, ben de bir karavan alır, senin peşine takılırım. Akşamları bir noktada buluşuruz elbet’ diye şakalaşmıştım. Sanki birbirimize söz vermiştik, hiç ayrılmayacaktık. Hatta evlenirken bile eşine şunu söylemişti: ‘Ben annemi bırakmam. Ben ölene kadar, annem ölene kadar annem benimle beraber olacak. Eğer bunu kabul ediyorsan biz bu işe girelim, yok kabul etmiyorsan Allah ikimizin de yolunu açık etsin.’ Çocuklarımın üçüyle de hep arkadaş gibiydim. Bizde baba yoktu. Tek başıma büyüttüm ben onları. Selçuk ile çok güzel bir ilişkimiz vardı. Sokakta el ele tutuşur yürürdük. Birbirimize çok düşkündük. Her şeyimizi konuşurduk, arkadaş gibiydik ama bana çok da saygılıydı. Bu dünyada biz Selçuk ile hiç ayrılmadık, komşuyuz. Ayet-i kerimenin de dediği gibi: ‘Allah yolunda öldürülenler için ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.’ Takdiri ilahi, ömrü bu kadarmış.”

“Bir daha öyle eşsiz bir evlat dünyaya gelmez”

Oğlunun şehadet haberini alışının üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen hala her kapı çalındığında gelecek gibi beklediğini belirten Sevgi Daşdemir, “Kokusunu, sesini özlüyorum. Onu çok özlüyorum, ama diğer taraftan da çok büyük bir gurur, onur duyuyorum. Bir anne için evlat; aldığın nefes, can. Selçuk öyle bir evlattı ki… Belki bir daha öyle eşsiz bir evlat dünyaya gelmez. Oğlumu çok şükür, vatan, bayrak, ezan uğruna şehit verdim. Acısı çok büyük” dedi.

“5 ay boyunca her hafta İstanbul’dan Ankara’ya gittim”

Şehit olmadan 11 ay önce evlenen oğlunun gelininin isteği üzerine Ankara Cebeci Askeri Şehitliği’ne defnedildiğini belirten Daşdemir, İstanbul’da yaşadığı için, her hafta perşembe günleri sabaha karşı İstanbul’dan yola çıkıp sabah Ankara’ya oğlunun mezarına gittiğini, bunun 5 ay böyle devam ettiğini söyledi. Sevgi Daşdemir, “İkindiye kadar durup namazı kıldıktan sonra İstanbul’a geri gidiyordum. Bu durum bu şekilde 5 ay devam etti. Daha sonra gelinimin doğumu yaklaşınca Ankara’ya taşındım. Bir süre sonra da şehitliğin tam karşısında yer alan, evladımın adının verildiği apartmana taşındım” diye konuştu.

“Benim babam kahraman asker”

Torununun oğlu Selçuk’a çok benzediğini bildiren Daşdemir, “Selçuk’un kızı Meyra, 6 yaşına girecek. Babasına hem fiziksel olarak hem de karakter açısından aşırı derecede benziyor. Bize geldiğinde camdan bakıyor, ‘Babaanne hadi ne zaman şehitliğe gideceğiz, ne zaman babama gideceğiz. Benim babam kahraman asker’ diyor. Babasının odasına giriyor. Eşyalarına bakıyor. Boks eldivenlerini takıyor, boks yapıyoruz. Orada babasına ait her şey var. En ufak karaladığı not parçasını bile müze gibi saklıyorum. Torunum büyüdüğü zaman görsün babasının el yazısını. Hatta ‘Canım babama… Meyra’ diye yazı yazdı. ‘Babaanne ben bunu babama götüreceğim’ dedi. Yazıyı oğlumun kabrine koydu. Durumu biliyor yani. Annesiyle beraber yavaş yavaş anlatıyoruz” dedi.

“Ezanımız dinmesin, bayrağımız inmesin”

Şehitler için özel mesajlar da veren Daşdemir, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizim şehitlerimiz Uhud’dan geliyor, Çanakkale’den geliyor. Rabbim hepsinden razı olsun. Hepsinin şehadetini kabul etsin. Bizler şehit anneleri olarak onurlu bir şekilde evlatlarımızın ismini unutturmamaya çalışıyoruz. Biz onlarla kader arkadaşıyız. İmtihanımız aynı. Tabii ki çok acı, çok ağır, ama bir taraftan da çok büyük bir gurur. Hepimiz evlatlarımızla gurur duyuyoruz. Allah, hepimizin yardımcısı olsun. Allah hepsinden razı olsun. Evlatlarını bu vatan, bu bayrak, bu ezan uğruna şehit verdiler. Haklarını ödeyemeyiz. Rabbim tüm şehit annelerine güç, kuvvet versin. Bugüne kadar biz çok şehit verdik, vermeye de devam edeceğiz. Ezanımız dinmesin, bayrağımız inmesin.”