Hekimlerimizin Kurtuluş Savaşı’ndaki direnişlerinin simgesi de Tıbbiyeli Hikmet'tir...

O, 19 yaşında Sivas Kongresi'ne delege olarak katılmış, Mustafa Kemal ve delegelerinin önünde yaptığı konuşma ile kongre sonuç bildirgesine imza atmış gibidir.

Bu yazı, 14 Mart Tıp Bayramı’nın az bilinen ünlü sunucu Orhan Boran’ın babası Tıbbiyeli Hikmet’in ve “Ya İstiklal Ya Ölüm” parolasının öyküsüdür. 1914'te 1. Dünya Savaşı'nda tıp öğrencileri cephelere gitti. 1915'ten itibaren tıp öğrencileri, başta Çanakkale olmak üzere tüm cephelerde görev yaptılar. Savaş boyunca 765 tıp öğrencisinden 346'sı, 1915'te Tıbbiye'ye kaydolan 1. sınıf öğrencilerinin çoğu Çanakkale'de şehit oldu. İstanbul'u ele geçiren İngilizler Tıbbiye'yi işgal etmek istediler ancak öğrenciler direndi. İşgali protesto etmek ve Anadolu’daki Milli Mücadele'ye destek vermek için Cerrahhane’nin açılış yıldönümü bahanesi ile 14 Mart’ta bir tören yapmaya karar verdiler. 3. sınıf öğrencilerinden Sırrı, Kazım İsmail, Yusuf, Müfit ve Hikmet Boran biraraya gelerek, İngiliz işgaline karşı protesto toplantısı düzenlemeyi kararlaştırdılar. Asıl maksatları işgal kuvvetlerine karşı ayaklanmaktı.

İşgalciler törene karşı çıkınca, Hikmet Bey ve arkadaşları, “Biz her yıl 14 Mart’ı kutlarız” diye savunma yaptılar. İngilizler, bu eylemi sineye çekmek zorunda kaldı.

****

Okulun iki kulesi arasına Türk Bayrağı asarak öğrencileri toplantıya çağırdılar. İşgal kuvvetleri, engel olamadılar. Tüm tıbbiyeliler 14 Mart 1919 günü büyük salonda toplandı. Ülkenin işgali protesto edildi. İngilizler toplantıyı şiddet kullanarak dağıttı, birçok öğrenciyi tutukladı.

İşte bu nedenle, 14 Mart 1919 tarihinden itibaren her 14 Mart "Tıp Bayramı" olarak kutlanmaya devam edildi. 14 Mart'lar sıradan bir bayram değildir, emperyalizme karşı direnişin de sembolüdür.

Gelelim Tıbbiyeli Hikmet’in hikayesine... Milli Mücadele'de Dr. Talât Bey öğrencileri Sivas Kongresi'ne delege seçmelerini teşvik etti. Öğrenciler Mustafa Kemal Paşa’nın Sivas’ta yapacağı kongreye katılmak için toplandılar. Bu toplantıya Nazım Hülagü ve Baydur, Hikmet (Boran), Yusuf İsmail (Balkan), Sudi Cavit (Ural), Yusuf Naci (Ceylan), Şefik Tevfik (Ural) ve Faik; Reşat Mahmut Ayan, Şükrü Sevki, Fahri Ünseren, Kamil Kaptanoğlu, Sezai Konukgil, Emin, Ekrem Şerif Eğeli (sonradan Prof ve Dekan oldu), Nüzhet Şakir Dirisu, Şefik Tevfik (Erdemir), Nermi (Karadeniz), Ahmet Hamit (Selgil), Kamil Hurşit (Kaptanoğlu) ve Hüsnü Ahmet (Gürol) olmak üzere toplam 25 kişi katıldı. 14 Mart direnişini organize edenler arasında bulunan Tıbbiyeli Hikmet ve Yusuf Bey, Sivas Kongresi’ne katılmak üzere temsilci seçildi. Maddi olanaksızlıklar nedeniyle Yusuf Bey gidemedi,

Hikmet’in gitmesine karar verdiler. Sevdiklerine, sevenlerine; "Kuşluk vakti penceremin önünde, karanfil ve zakkum çiçeklerinin arasında turkuaz renkli akıp giden boğaza bakmaktayım. Bugün İstanbul'dan ayrılmaktayım. Tıbbiye eğitimi hürriyet içinde tamamlamak için mutlaka geri döneceğim. Bekleyin beni" diyerek "Yedi Tepeli Şehri" terk etti Tıbbiyeli Hikmet...

***

Hikmet Bey, Kongre'ye katıldı. Sivas Kongresi'nin 7 Eylül 1919'da yapılan ikinci celsesinde verilen önergede, imzası vardır. Kongrenin 9 Eylül 1919 gecesi, mandacılık tartışmasında bu konuyla ilgili olarak Atatürk'e hitaben yaptığı konuşmada; "Paşam, Tıbbiyeliler beni istiklal davamız için gönderdiler, mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olan kim olursa olsun, şiddetle ret ederiz. Fikri siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal'i vatan kurtarıcısı değil vatan batırıcısı olarak lânetleriz" dedi. Bu sözler, kongrede büyük etki yarattı. Mustafa Kemal bunun üzerine, "Arkadaşlar gençliğe bakın, gençler, vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır" diyerek Hikmet Bey'e dönmüş ve "Evlat müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz, azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz! Parolamız tektir ve değişmez: Ya İstiklal, Ya Ölüm!.." demiştir. Mustafa Kemal'in bu sözleri üzerine Hikmet Bey de "Var ol Paşam!.." demiş ve Mustafa Kemal'in elini öpmüştür.

***

Sivas’tan dönen Hikmet, arkadaşı Yusuf Balkan ile birlikte Ankara’ya gitti, Büyük Taarruz'da görev aldı, Asker Hastanesinde, İbrahim Tali Bey ile birlikte tifüs aşısı üretmek için denemeler yaptılar ve deneylerde gönüllü oldular. Bir yıl sonra İstanbul’a döndü ve Tıbbiye'yi bitirdi. "Genel Cerrah" olarak görev yaptı.

Yıllar sonra Atatürk kahraman tıp öğrencisi Hikmet Bey’in milletvekili olmasını ister, ancak "öldü" denilir. Oysa Anadolu’da doktorluk yapan Hikmet Bey, kendini hatırlatıp ortaya çıkıp Milletvekili olmaz!

***

Bir halk kahramanıdır Tıbbiyeli Hikmet.

Tıp ve Milli Mücadele tarihi açısından çok çok önemlidir.

19’unda memleketi kurtarma adını hayatını ortaya koymuş bir yurtseverdir o…

"Tıbbiyeli Hikmet” adının da bir Tıp Fakültesine verilmesi önerisinin desteklenmesi de şarttır!

Tıp Bayramı, ‘Tıbbiyeli Hikmet'in ruhunu yaşayan ve yaşatan hekimlerin bayramıdır.

Bütün hekimlerimize, hemşirelerimize, sağlık çalışanlarımıza saygıyla ve minnetle…