Ahlakın yerini kötülük ve manipülasyon alınca çürüme konusunda bile muteber vaazı mafya lideri verir. - Av. Atasoy Zer

Pandemiyle mücadele. Ekonomide istikrarsızlık. İşsizlik. Açlık. Yoksulluk. Rüşvet miktarı ile övünme. İtibarsızlaşan kurumlar. Kadın cinayetleri. İş kazalarında birincilikler(!) Bu ülkenin “En Büyük Değeri”ne, “Kurtuluş ve Kuruluşun Önderi” Atatürk’e “mimber”den saldırılar, iftiralar, hakaretler. Marmara cinayeti. Gündemimizin önemli maddelerinden “müsilaj”, yani “deniz salyası”. Orhan Bursalı ustamızın benzetimiyle; “Salya değil, bizzat Marmara’nın kendi cesedi!”

Hatalı döviz politikaları. Merkez Bankası’na müdahale. “128 Milyar dolar nerede?” Dış siyasette yalnızlık. Ve çete lideri Sedat Peker’in ifşaları. Milyonlarca tıklanan videoları.

Bir tarafta; bir avuç da kalsa “Onurları maaşlarının çok üstünde namuslu gazeteciler”. Bir tarafta da meslekle bağdaşmayan, etik dışı, mikrofon/kalem kiralamışlar…

Bilgin Gökberk dostumuz ne güzel özetlemiş: “Bu ülkede medya hiçbir zaman tertemiz olmadı ama bu kadar şerefsiz satılmış pislik gazetecinin olduğu bir zaman da hiç olmadı!”

***

“Yalnız ve güzel ülkem”de, çürümeyi, kirliliği, talanı, yolsuzlukları konuşurken tartışırken bazı konuları da unutmayalım. Örneğin; Boğaziçi Üniversitesi’ne (BÜ) “kayyum rektör” atanan Prof. Dr. Melih Bulu’ya karşı akademisyenlerin ve öğrencilerin 150 günü aşan protestosu. AKP’li Bulu’nun Rektörlüğe atanmasının ardından kapısına kelepçe takılan üniversitede demokrasi geleneği askıya alındı. Akademik kadrolara yandaş atamalar yapıldı.

Tepkiler toplayan Melih Bulu yönetimi, bazı akademisyenlerin ders vermesini de “keyfi şekilde” engellemeye başladı. İlk olarak; öğretim üyesi hukukçu Feyzi Erçin’in ders vermesine engel getirildi. KRT TV’de Zafer Arapkirli’nin programına katılan Feyzi Erçin, bazı direnişçi öğrencilerin davalarını üstlendiği için ders programının kaldırıldığını öne sürdü.

Son olarak Ecmel Ayral ve İbrahim Turan’ın dersleri kaldırıldı. Melih Bulu’nun istifası için direnişte olan öğrencileri destekliyordu Ayral ve Turan da.

***

“21 yıldır zevkle, gururla, gönülden hizmet ettiğim Boğaziçi öğrencilerine artık ders veremeyeceğimi öğrendim. İçim cız etti” diye başlayan bir açıklama yaptı Ecmel Ayral.

Şöyle de devam etti: “Maddi karşılığı olmayan bu vazifeyi, memlekete ve gençlere bir borç ödeme imkânı olarak gördüm hep. Emeğimi, bilgimi, tecrübemi, dostlarımı onların hizmetine sunmaya gayret ettim. Keşke iyiden, doğrudan, güzelden bu kadar nefret etmeselerdi. Olsun, yine de güzel günler göreceğiz çocuklar, biliyorum, görüşmek dileğiyle.”

“Boğaziçi Dayanışması”nın Twitter adresinden yapılan açıklamada ise, “Ecmel Ayral Hocamızın Boğaziçi Üniversitesi’nde ders vermesi kayyum tarafından engellendi. Kabul etmeyen ve vazgeçmeyen tüm bileşenleri kayyumlara karşı direnişi bir adım öteye götürmeye çağırıyoruz!” ifadelerine yer verildi.

***

Otoriterliğin “tarz” benimsendiği ülkemizde üniversiteler akademik özgürlüğün alanları olmaktan çıktı son yıllarda. Evrensel ilke ve gelenekler unutuldu. Oysa, bilim yuvası üniversiteler; toplumun düşünce merkezi, beynidir! Uzmanlık, bilimsel disiplinler çok önemlidir. Hiyerarşik bir emir komuta zinciri içerisinde yönetilemez, yönetilmemelidir üniversiteler!

BÜ’nün Bulu’dan önceki rektörü Prof. Dr. Üstün Ergüder, verdiği röportajda bakın herşeyi nasıl özetlemiş: “Ben üniversite yönetimini, bir senfoni orkestrasına benzetirim. Maestronun da yani rektörün, görevi her kim ne çalıyorsa, onu en iyi şekilde ve uyum içerisinde çalmasını sağlamaktır. Burton Clark’a göre, ‘Herşeye karşın üniversiteler meslektaşlar topluluğudur.' O, üst yönetimin bunu unutmaması ve liderliğin başarısının meslektaşlarını, en azından önemli bir nüvesini, değişim için seferber edebilme becerisinden geçtiğini vurgular. Özgürlükten korkacak hiçbir şey yok! Boğaziçi’nde akademisyenler öğrenciler sorumlu bireyler olmayı ancak özgürlüklerini kullanarak öğrenirler. Boğaziçi kültürünü şekillendirirler.”

Üniversiteler geleceğe bakar!

Boğaziçi direnişi tarihi bir öneme sahip. Öğrencileriyle, hocalarıyla!..

Yüksek çürüme sarmış dört bir yanımızı…