Birleşmiş Milleteler, yaşlıların, sağlık ve sosyal açıdan yaşam standartlarının yükseltilmesine Dünya kamuoyu ve hükümetlerinin dikkatini çekmek amacı ile 1 Ekim’i, Dünya Yaşlılar Günü olarak tespit etmiştir. Yaşlılık, fizyolojik bir dönemin olması yanında, yaşadığımız yüzyılda sosyal, ekonomik ve kültürel boyutları ile giderek ön plana çıkan bir konu olarak karşımızda durmakta. Kamu kuruluşlarından üniversiteler ve NGO örgütlerin kadar bir çok organizasyon, yaşlılık dönemi sorunlarına yönelik çeşitli çözüm yolları ve projelerle sık sık komu oyunun gündemine gelmekte. Bazı sektörler için ise örneğin sağlık ve turizm gibi,yaşlı bakımı ve yaşlı turizmi ile potansiyel iş imkanları olarak dikkat çekiyor.

***

(WHO) Dünya Sağlık Örgütü, psikogeriatrik yaşlılık dönemini 65 yaş ve üstü için dile getirir, 85 yaş ve üzerini ise çok yaşlı olarak tanımlar.

Demografik perspektifle bir topluma bakıldığında, genel olarak nüfusun %8’i yaşlı, %8’i kronik hastalıklara maruz ve %8’i de engelli olarak bir dağılım düşünüldüğünde, toplumun %24’ünün özel bakıma ihtiyacı olduğu görülür. Bu oranın nispeten genç sayılacak toplumlar için olduğu göz önüne alınırsa, refah düzeyi yüksek ve yaşam süreleri daha uzun olan gelişmiş ülkelerde bu oranların giderek arttığı ve Japonya gibi ülkelerde toplamda %70’lere ulaştığı görülmektedir.

Bir toplumun yaşlı olarak addedilmesi için bir ülkedeki yaşlı nüfusun totalin %7’si ve üzerinde olması gerekir. Eğer kümülatifte oran %10’ları aşıyorsa, artık o toplum için çok yaşlı nitelemesi yapılmaktadır.

Ülkemiz, beklenen yaşam süreleri açısından çok ciddi ilerlemeler kaydederek 90’lı yıllarda 64 yıl olan rakamı geçen yıl itibari ile 76’lara çıkarabilmiştir. Cumhuriyetimizin 100.yılında 80’leri görebilme beklentisi ile yaşlı nüfusumuzun da 9 milyonlara ulaşması öngörülmekte. Elbette, bu sağlık hizmetleri kadar uygulanan olumlu sosyal politikaların da bir sonucu… Yine de ülkemizde üretken nüfusunu tanımlayan ve işgücüne aktif katılan 16/64 yaş arasındaki yetişkin nüfus zirve yılının 2040’larda tersine grafik ile düşüşe geçeceği ardından da yaşlı nüfusun çocuk nüfusuna göre fazla olacağı unutulmamalı. Kuşkusuz, yaşlılık politikaları ve yaşlılara yönelik sosyal politika stratejileri de bu bilgiler ışığında belirlenecektir. Bu kapsamda yaşlı hakları, aktif yaşlanma, kuşaklararası dayanışma gibi sosyal konulara yoğunlaşırken yaşlı ihmali, bakım ve hastalıkları ile bunları yapacak profesyonel uzmanların yetiştirilmesine yönelik eylem planları için çalışmalar şimdiden başlamalıdır.

Kronik hastalıklar bağlamında yaşlılar için yapılan çalışmalarda, kalp damar sistemi, kas iskelet sistemi hastalıkları ile metabolik hastalıklar ilk sıralarda görülse de nöroloji kökenli hastalıklar ile kanser vaka sayılarının artışı herkesin dikkatini çekmektedir.

***

Dünya’da bir farkındalık olarak 21 Eylül’ün tespit edildiği Alzheimer Günü ise, Dr.Alois Alzheimer tarafından tanımlanan, ilerleyici ve bugün için tedavisi bilinmeyen bir nörolojik hastalıktır. Unutkanlık gibi erken bulgularla başlayıp, ileri aşamalarında tüm beyin fonksiyonlarının kaybı ile karşımıza çıkmaktadır. Esasında, alzheimer, halk arasında bunama denilen demans ana başlığı altında ele alınır. Bilinen en büyük risk faktörü gittikçe uzayan yaşam süreleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Toplumumuzun yaşlanmasına yönelik riskleri fırsata dönüştürecek yeni politikalar geliştirirken, yaşlılık dönemi hastalıklarına yoğunlaşan geriatri gibi klinik dallarına yeterince yatırım yapmanın zorunluluğu ihmal edilemez bir olgu olarak karşımızda durmaktadır.