Maçta açılan ‘‘Doğal olan normal doğum’’ pankartına tepkiler devam ederken bakanlıktan yeni bir hamle geldi. Özel tıp merkezlerinde artık planlı sezaryenle doğum yapılamayacak. Resmî Gazete’de yayınlanan yeni yönetmeliğe göre, tıp merkezinde planlı sezaryen yapılamayacak, ameliyathanesi bulunmayan tıp merkezinde doğum ünitesi kurulmasına izin verilmeyecek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Doğurganlık tehdit altında” açıklamasının ardından 2025’in “Aile Yılı” ilan edilmesiyle birlikte, kadın bedeni üzerindeki denetimin daha da arttığına dair eleştiriler yükseliyor.
“Kadın nasıl istiyorsa öyle doğurabilmeli”
İzmir Tabip Odası Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Komisyonu üyesi Jinekolog Op. Dr. Yeşim İşlegen, doğum yöntemlerinin tıbbi koşullarla birlikte kadınların tercihlerine göre belirlenmesi gerektiğini vurgulayarak şu uyarıda bulundu:
“Hiçbir tıp merkezinde, cerrahi donanımı olmayan yerlerde sezaryen yapılmaz ve yapılmaması da gerekir zaten. Sezaryen çok büyük bir ameliyattır. Yataklı tedavi kurumlarında yapılması gereken bir operasyondur. Aslında şu an tartıştığımız konu, doğrudan normal doğum ve sezaryen karşıtlığı üzerinden ele alınabilecek bir mesele değil. Bu konu, daha çok “normal doğum” pankartı üzerinden okunuyor. Ancak sezaryenin dünya genelinde yaygın şekilde tercih edilen bir yöntem olduğuna da dikkat çekmek gerekiyor. Bunun birçok sebebi var. Öncelikle hastalar çoğu zaman başta normal doğumu istediklerini söyleseler de, sürecin ağrılı, uzun ve meşakkatli olması, doğumun belli bir iradeyi ve desteği gerektirmesi nedeniyle bu karardan vazgeçebiliyorlar.
Bunun yanı sıra, kadınların anatomik yapısında da zamanla bazı değişiklikler oldu. Pervik bölgedeki değişiklikler nedeniyle normal doğumun daha zor gerçekleştiği evrimsel bir sürece girmiş durumdayız. Türkiye’deki sezaryen oranlarının bu denli yüksek olmasının tek sebebi kadınların tercihi değil. Asıl mesele, bu süreçte kadınların desteklenmemesi. Eğer kadın gerçekten normal doğum istiyorsa, desteklenmeli. Ama en önemlisi, kadın nasıl doğurmak istiyorsa öyle doğurabilmeli. Buna kimsenin müdahale etmemesi gerekir.”
“Nitelikli hekim ve ebe desteği sağlanmalı”
“Öte yandan, hekimlerin sezaryen tercihinde artış olduğu da bir gerçek. Bu da hekimlerin iş yüküyle ilgili. Normal doğum çok uzun süren, yoğun emek gerektiren bir süreç. Nitelikli ebe desteği olmadan bu süreç yürütülemiyor. Ancak hekimlerin böyle bir desteği yok. Üstelik bu kadar uzun süren bir işlem karşılığında aldıkları ücret oldukça düşük. Dolayısıyla, sezaryen bu anlamda daha “kolay” bir tercih haline gelebiliyor.
Öncelikle kadınların doğuma dair korkularının çok küçük yaşlardan itibaren yerleştiğini biliyoruz. Aileler çocukların yanında doğum öykülerini abartılı, korkutucu bir şekilde anlatabiliyor. Bu da çocukların zihninde doğuma dair travmatik bir imge oluşmasına neden oluyor. Bu tür anlatımların çocukların yanında yapılmaması gerekiyor. Ve bence en önemlisi, kadınlara doğurmanın bir güç olduğu anlatılmalı. Bunun bir dezavantaj değil, avantaj olduğunu kadınlara göstermek ve hissettirmek gerekiyor.”
“Müdahale kabul edilemez”
Kadınlar, bedenleri ve sağlıkları hakkında fikir beyan edilmesine "Beyler siz normal doğum yaparsınız" ifadeleriyle tepkilerini gösterdi. Ayrıca doğumların vajinal ve sezaryen olarak ikiye ayrıldığı belirtilerek, "normal doğum" şeklindeki ifade kullanımına da itiraz edildi. Kadın Haklarını Koruma Derneği İzmir Şube Başkanı Avukat Hülya Çağlayan Gültekin ise yönetmeliğin ardındaki amacı şöyle yorumladı:
“Her ne kadar bu kararın kadın sağlığını korumaya yönelik olduğu iddia edilse de, esas amacın, sezaryen doğum yapan kadınların ikiden fazla doğum yapmasının tıbben riskli olması nedeniyle doğurganlığın önündeki engelleri kaldırmak.
Kadınların doğum şekli konusunda bilgi alma, seçenekleri bilme ve en önemlisi karar verme hakkı, üreme haklarının doğal bir sonucudur. Devletin, kurumların ya da toplumun bu sürece “doğru olan budur” diyerek müdahale etmesi kabul edilemez.”
Sosyal ve ekonomik politikalar üretilmeli
Gültekin, çözümün kadınlar üzerindeki baskıyı artırmak değil, sosyal politikalar üretmek olduğunu belirtti: “Ailelerin çok çocuk sahibi olmama nedenleriyle yüzleşilmesi gerekmektedir. Günümüzde ekonomik kaygıların oldukça yüksek olduğu bir dönemde, ailelerin gelirlerini artıracak sosyal ve ekonomik politikaların üretilmesi büyük önem taşıyor. Kadınların üzerindeki bakım yükünü hafifletecek ücretsiz ve erişilebilir kreşlerin açılması bu politikaların önemli bir parçası olmalı.
Bizler, doğum şekli konusunda kadının iradesine saygı gösterilmesini; hangi doğum yöntemini seçerse seçsin, her kadına ve bebeğine ücretsiz sağlık hizmetlerinin sağlanmasını talep ediyoruz. Doğum öncesi ve sonrası dönemde, doğumun daha sağlıklı gerçekleşmesini sağlayacak sağlık ve eğitim hizmetlerinin de yaygınlaştırılması gerekir.”
“Yönetmelik geri çekilmeli"
İzmir Kadın Dayanışma Derneği açıklama yaparak yönetmeliğin gerçi çekilmesi gerektiğini söyleyerek “Biz kadınlar olarak kaç çocuk doğuracağımıza, doğum yöntemimize, nerede ve kiminle doğum yapacağımıza yalnızca kendimiz karar veririz. Evimize, mahallemize en yakın sağlık kuruluşlarında güvenli doğum yapabilme hakkımız; bedenimiz ve sağlığımıza ilişkin kararları alma yetkimiz, hiçbir bürokratik düzenleme ya da erkek egemen sağlık politikası tarafından sınırlandırılamaz. Bu yönetmelik, yaşam, sağlık ve üreme haklarımızı tehdit ediyor. Bu nedenle derhal geri çekilmeli ve bizim söz ve karar hakkımızı tanıyan hak temelli sağlık politikaları ivedilikle hayata geçirilmelidir.” İfadelerini kullandı.