Düşene vurulmaz demiştim ama,
Düşen düştüğünün değil de,
Hala kibrinin peşindeyse,
O zaman çok da acımayacaksın...
*
Şebnem Bursalı ablam,
Bir gün aradan sonra,
Aldı eline yalan makinesini,
Başladı yine uydurmaya...
*
Başladı ama, kuşları da en az kendisi kadar,
Yalancı, uydurukçu ve kumpasçı olduğu için çuvalladı...
Yalancının mumu yatsıyı bırakın,
Öğlene kadar bile sürmedi...
*
Sanki kendisi yaşananların tanığı gibi,
Alo ile başladığı yazısını,
Şimdi kocaman bir yalan abidesi olarak,
Odasının duvarına asar sanırım...
*
Bizi kendisi gibi “alo” ile yönlendirilebilecek,
Emir almaya alışkın sandığındandır sanırım,
Boyundan büyük yalanları sürdürüyor...
*
Önce “akreditasyon” diye başladı ablam...
Sonra öyle bir sıkıntı olmadığı ortaya çıktı.
Bu sefer de “bize niye ilan vermiyorsunuz” demeye başladı.
Bir yalancının kolayca başvurabileceği,
Ucuz ve pespaye bir taktik bu...
İlk yalanı unutturmak için daha büyük bir yalan söylemek...
Sanki devletin tamamından,
Telekom'undan, bakanlığından, Türk Hava Yolları'na kadar,
Çarşaf çarşaf ilanları alırken,
“Ayıptır hepsini bize vermeyin,
Biraz da İzmir'deki diğer gazetelere verin” demiş gibi.
Gelmiş alamadığı ilanın hesabını bizden soruyor...
*
En son yalanı ise hakkaten kocaman...
Yalanlayan yalanlayana...
Utanır mı?
Sıkılır mı?
Sanmam...
Kendi hayal dünyasındaki konuşmaları,
İspiyoncularının da başını yakarak kabul bile edemez...
O bile büyük bir erdem de,
Nerdeeeee.....
*
Küçük bir uyarı ablama;
Sağa sola yalan dolanla saldıracağına,
Önce spor servisinden,
Sonra da yazı işlerinden başlasan...
Üç kuruşa ve 212 sayılı yasayı hiçe sayıp,
Çalıştırdığın yirmiye yakın gazeteciye sahip çıksan...
Yok öyle birileri dersen,
Zahmet etme hemen listesini yazarım buradan...
*
Düşene vurulmaz demiştim,
Üzgündür şimdi aday yapılmadığına demiştim ama,
Huylu huyundan vazgeçmiyor anlaşılan.
O zaman kaldığımız yerden devam...
Yarın ola hayrola...