Türkiye ekonomisinin nabzını tutan en önemli göstergelerden biri olan borç stoku verileri, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından kamuoyuyla paylaşıldı. Açıklanan rakamlar, ülkenin hem kamu hem de özel sektörünün yurt dışına olan toplam borç yükümlülüğünü ortaya koyarken, ekonominin dış finansmana olan ihtiyacını ve kırılganlıklarını da bir kez daha teyit etti.
Mart 2025 sonu itibarıyla, Türkiye'nin brüt dış borç stoku, yani kamu, özel sektör ve Merkez Bankası'nın yurt dışındaki kreditörlere olan toplam borcu, 527,5 milyar dolarlık devasa bir seviyeye ulaştı. Bu rakam, ülkenin milli gelirine oranlandığında ise yüzde 38,5'lik bir büyüklüğe tekabül ediyor. Ekonomistler, bu oranın, bir ülkenin ürettiği toplam değere kıyasla borçlarını geri ödeme kapasitesini gösteren kritik bir barometre olduğunu belirtiyor. Brüt dış borçun bu denli yüksek olması, özellikle küresel faiz oranlarının arttığı ve finansal koşulların sıkılaştığı dönemlerde, ülkenin borç çevirme maliyetlerini artırarak ekonomi üzerinde bir baskı unsuru oluşturabiliyor.
Brütün gölgesinde net borç: türkiye'nin alacakları düşüldüğünde tablo nasıl?
Ekonomik analizlerde, bir ülkenin borçluluk durumunu daha net görebilmek için genellikle net dış borç stokuna bakılır. Net dış borç, ülkenin yurt dışına olan toplam borcundan, yurt dışındaki varlıklarının (rezervler, yurt dışındaki mevduatlar vb.) düşülmesiyle hesaplanır ve daha gerçekçi bir borçluluk tablosu sunar.
Bakanlığın açıkladığı verilere göre, Türkiye'nin net dış borç stoku, Mart sonu itibarıyla 264,1 milyar dolar olarak kayıtlara geçti. Bu rakamın milli gelire oranı ise yüzde 19,3 seviyesinde tespit edildi. Her ne kadar net borç, brüt borca göre daha yönetilebilir bir seviyede görünse de, bu rakam hala Türkiye'nin yurt dışından önemli ölçüde borçlu olduğunu ve döviz kurundaki dalgalanmalara karşı hassas bir yapıda olduğunu gösteriyor. Uluslararası yatırımcılar ve kredi derecelendirme kuruluşları, bir ülkenin risk primini belirlerken, özellikle bu net borç göstergesindeki seyri yakından takip ediyor.
Kamunun borç yükü 7,8 trilyon liraya dayandı
Dış borçların yanı sıra, kamunun kendi içindeki borçluluk durumu da ekonominin sağlığı açısından büyük önem taşıyor. Açıklanan verilere göre, kamunun net borç stoku, Mart 2025 dönemi itibarıyla 7 trilyon 799 milyar liraya ulaştı. Bu rakamın milli gelire oranı ise yüzde 16,7 olarak belirlendi. Kamu net borç stoku, merkezi yönetim, yerel yönetimler, sosyal güvenlik kuruluşları gibi kamu kurumlarının tüm borçlarını ve alacaklarını içeren konsolide bir rakamı ifade ediyor.
Bu tabloyu tamamlayan bir diğer önemli veri ise, Hazine garantili dış borç stoku oldu. Bu rakam, 15,9 milyar dolar olarak hesaplandı. Hazine garantili dış borçlar, özel sektör veya kamu işletmeleri tarafından alınan ancak geri ödenmemesi durumunda devletin, yani Hazinenin, ödeme garantisi verdiği borçları ifade eder. Bu nedenle, doğrudan bir kamu borcu olmasa da, devlet için bir "koşullu yükümlülük" veya "potansiyel risk" olarak kabul edilir.
Uluslararası standartlar ve milli gelire oran: borçluluk seviyesi ne durumda?
Türkiye'nin borçluluk seviyesini uluslararası normlarla karşılaştırabilmek için kullanılan en önemli göstergelerden biri de, Avrupa Birliği (AB) tanımlı genel yönetim borç stokudur. Bu standart, özellikle AB üyesi ülkeler tarafından kullanılan ve Maastricht Kriterleri'nin temelini oluşturan bir hesaplama yöntemidir.
Açıklanan verilere göre, Türkiye'nin AB tanımlı genel yönetim borç stoku 11 trilyon 806 milyar lira olarak gerçekleşti. Bu rakamın milli gelire oranı ise yüzde 25,3 oldu. Türkiye'nin bu oranın, AB'nin Maastricht Kriterleri'nde belirlediği yüzde 60'lık tavanın oldukça altında olması, kamu borçluluğu açısından pozitif bir gösterge olarak değerlendiriliyor. Bu durum, Türkiye'nin kamu maliyesinin, diğer birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeye kıyasla daha sağlam bir temelde durduğunu gösteriyor. Ancak, bu oranın düşük olması, toplam borç stoku içindeki özel sektör ve dış borç yükünün yarattığı riskleri ortadan kaldırmıyor.
Rakamların ardındaki gerçek: bu veriler ekonominin geleceği için neden kritik?
Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan bu borç istatistikleri, sadece rakamlardan ibaret değil, aynı zamanda Türkiye ekonomisinin geleceğine dair önemli sinyaller taşıyor. Bu veriler, ekonomi yönetiminin, yatırımcıların ve vatandaşların dikkatle izlemesi gereken birkaç kritik noktayı işaret ediyor:
-
Yatırımcı Güveni ve Risk Algısı: Dış borç stokunun seviyesi ve milli gelire oranı, uluslararası yatırımcıların Türkiye'ye yönelik risk algısını doğrudan etkiler. Yüksek borçluluk, ülkenin risk primini (CDS) artırır ve bu da hem devletin hem de özel sektörün yurt dışından daha yüksek faizle borçlanmasına neden olur. Bu durum, yatırım maliyetlerini artırarak ekonomik büyümeyi yavaşlatabilir.
-
Döviz Kuru ve Enflasyon Üzerindeki Baskı: Yüksek dış borç, ülkenin döviz ihtiyacını artırır. Borç anapara ve faiz ödemeleri için sürekli olarak döviz bulunması gerekliliği, Türk Lirası üzerinde bir baskı unsuru oluşturur. Kurdaki olası bir artış, hem borç yükünü dolar bazında artırır hem de ithalat maliyetlerini yükselterek enflasyonu körükler.
-
Ekonomi Politikalarının Başarısı: Bu veriler, aynı zamanda uygulanan ekonomi politikalarının bir nevi karnesidir. Ekonomi yönetiminin öncelikli hedeflerinden biri, borç stokunu sürdürülebilir seviyelerde tutmak ve dışa bağımlılığı azaltmaktır. Bu rakamlardaki olumlu veya olumsuz seyir, uygulanan politikaların ne kadar başarılı olduğuna dair önemli bir geri bildirim sağlar.
-
Kredi Notu ve Finansman İmkânları: Moody's, Fitch, S&P gibi uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları, Türkiye'nin kredi notunu belirlerken bu borç istatistiklerini en önemli kriterlerden biri olarak kullanır. Kredi notundaki bir iyileşme, ülkenin uluslararası piyasalardan daha kolay ve daha ucuz finansman bulmasını sağlarken, nottaki bir düşüş ise tam tersi bir etki yaratır.