Türkiye ekonomisinin nabzını en iyi ölçen göstergelerden biri olan Tüketici Güven Endeksi, Haziran ayı verileriyle kamuoyuna açıklandı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) işbirliğiyle yürütülen Tüketici Eğilim Anketi'nin sonuçları, milyonlarca hanenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları ve geleceğe yönelik beklentilerini net bir şekilde resmediyor. Mayıs ayında 84,8 olarak ölçülen endeks, haziran ayında sadece yüzde 0,3 gibi oldukça sınırlı bir artış göstererek 85,1 seviyesine ulaştı. Ancak bu artış, rakamların detaylarına inildiğinde bir zafer çığlığından çok, derin bir karamsarlıkın ortasında atılan cılız bir adım olarak kalıyor. Zira endeksin 100 seviyesinin altında kalması, tüketicilerin büyük bir çoğunluğunun ekonomik gidişata dair kötümser bir bakış açısına sahip olduğunu gösteriyor. Bu durum, hükümetin uyguladığı ekonomi politikalarının, henüz vatandaşın cebine ve moraline olumlu bir şekilde yansımadığının en somut kanıtı olarak değerlendiriliyor.

Endeks neden 100'ün altında ve bu ne anlama geliyor?

Tüketici Güven Endeksi'ni doğru yorumlayabilmek için, endeksin matematiksel değerinin ne anlama geldiğini bilmek büyük önem taşıyor. Endeks, 0 ile 200 arasında bir değer alabilmektedir. Bu skalada, 100 seviyesi, "nötr" veya "denge" noktası olarak kabul edilir. Endeksin 100'den büyük olması, tüketicilerin genel olarak geleceğe dair "iyimser" bir beklenti içinde olduğunu, 100'den küçük olması ise, "kötümser" bir ruh halinin hakim olduğunu gösterir.

Haziran ayı endeksinin 85,1 gibi 100'ün oldukça altında bir seviyede olması, toplumun genelinde ekonomiye dair bir güvensizlik ve karamsarlık halinin devam ettiğinin altını çiziyor. Bu, sadece bir anket sonucu olmanın ötesinde, vatandaşların harcama ve tasarruf kararlarını doğrudan etkileyen bir psikolojik durumu yansıtıyor. Güvenin düşük olduğu bir ortamda, tüketiciler genellikle "kemer sıkma" eğilimine girer. Zorunlu olmayan harcamalarını erteler, büyük satın alımlardan (otomobil, beyaz eşya, konut gibi) kaçınır ve geleceğe yönelik tasarruflarını artırmaya çalışır. Bu durum, iç talebin zayıflamasına, piyasalardaki canlılığın azalmasına ve nihayetinde ekonomik büyümenin yavaşlamasına neden olabilir. Dolayısıyla, 85,1'lik bu endeks değeri, Türkiye ekonomisinin önündeki en büyük zorluklardan birinin, vatandaşın moralini ve güvenini yeniden tesis etmek olduğunu gösteriyor.

Cüzdandaki yangın bugün de sürüyor: hanenin maddi durumu dibe vurdu

Tüketici Güven Endeksi'nin alt kalemleri incelendiğinde, vatandaşın yaşadığı ekonomik zorlukların boyutları daha da net bir şekilde ortaya çıkıyor. Endeksin en can alıcı alt başlıklarından biri olan "Mevcut dönemde hanenin maddi durumu" endeksi, mayıs ayındaki 69,1 seviyesinden, haziran ayında sadece yüzde 0,4'lük bir artışla 69,3'e yükseldi.

Bu rakam, endeksin diğer tüm alt kalemleri arasında en düşük seviyede olanıdır ve vatandaşın "bugün" yaşadığı geçim sıkıntısının ne kadar derin olduğunu acı bir şekilde ortaya koyuyor. 69,3'lük bu değer, hanelerin büyük bir çoğunluğunun, mevcut gelirlerinin, artan enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında yetersiz kaldığını düşündüğünü gösteriyor. Gıda fiyatlarındaki artış, fahiş kira bedelleri, faturalar ve diğer temel yaşam maliyetleri, vatandaşın bütçesini zorlamaya ve alım gücünü eritmeye devam ediyor. Bu endeksteki "milim milim" artış, vatandaşın cüzdanındaki yangını söndürmekten çok uzak bir noktada duruyor. Bu durum, toplumun en geniş kesimlerinin, günlük yaşamlarını idame ettirmekte dahi zorlandığının bir göstergesi.

Geleceğe dair umut kırıntısı: beklentilerde ufak bir iyileşme

Mevcut duruma ilişkin derin karamsarlıka rağmen, tüketicilerin geleceğe yönelik beklentilerinde, mevcut duruma kıyasla bir miktar daha olumlu bir tablo çizildiği görülüyor. Ancak bu olumluluk, yine de 100 olan "iyimserlik" eşiğinin oldukça altında kalıyor.

  • "Gelecek 12 aylık dönemde hanenin maddi durum beklentisi" endeksi, mayıs ayındaki 85,3 seviyesinden yüzde 0,6'lık bir artışla 85,8'e yükseldi. Bu, vatandaşların, bugüne göre önümüzdeki bir yıl içinde kendi maddi durumlarının bir miktar daha iyi olabileceğine dair zayıf bir umut taşıdığını gösteriyor.

  • "Gelecek 12 aylık dönemde genel ekonomik durum beklentisi" endeksi ise, mayıs ayındaki 82,2 seviyesinden yüzde 0,3'lük bir artışla 82,4'e çıktı. Bu da, Türkiye ekonomisinin genel gidişatına dair beklentilerde, çok sınırlı da olsa bir iyileşme sinyali olarak okunabilir.

Bu beklentilerdeki hafif kıpırdanma, hükümetin uyguladığı yeni ekonomi programının veya enflasyonla mücadeledeki kararlılığın, uzun vadede sonuç verebileceğine dair bir beklentiden kaynaklanıyor olabilir. Ancak, bu beklentilerin hala 100 eşiğinin çok altında olması, vatandaşın bu programa olan güveninin henüz tam olarak tesis edilmediğini ve "bekle-gör" politikasının hakim olduğunu gösteriyor.

Dayanıklı tüketime harcama niyeti var ama...

Haziran ayı endeksinin en ilginç ve üzerinde en çok düşünülmesi gereken alt kalemi ise, "Gelecek 12 aylık dönemde dayanıklı tüketim mallarına harcama yapma düşüncesi" endeksi oldu. Bu endeks, mayıs ayındaki 102,5 seviyesinden, haziran ayında yüzde 0,1'lik bir artışla 102,6'ya yükseldi. Bu rakamın önemi, endeksin 100 olan "iyimserlik" eşiğinin üzerinde olmasından kaynaklanıyor.

Göztepe A.Ş'nin eski sahibi Altınbaş'lar Alpet'i satıyor mu?
Göztepe A.Ş'nin eski sahibi Altınbaş'lar Alpet'i satıyor mu?
İçeriği Görüntüle

İlk bakışta, bu durum, vatandaşların önümüzdeki bir yıl içinde buzdolabı, çamaşır makinesi, mobilya gibi dayanıklı tüketim mallarına para harcamaya istekli olduğu şeklinde yorumlanabilir. Ancak, ekonominin genelindeki derin karamsarlık tablosuyla birlikte değerlendirildiğinde, bu endeksin ardında farklı bir psikoloji yatıyor olabilir. Yüksek enflasyon ortamında, tüketiciler, fiyatların gelecekte daha da artacağı beklentisiyle, alımlarını öne çekme eğilimi gösterebilirler. Yani, bu endeksteki "iyimserlik", gerçek bir güven artışından ziyade, "bugün almazsam yarın daha pahalı olacak" korkusunun bir yansıması olabilir. Bu, klasik bir yüksek enflasyonist beklenti davranışıdır ve aslında ekonomiye dair temel güvensizliğin bir başka göstergesi olarak da okunabilir. Vatandaşlar, paralarının değerini korumak için, onu nakitte tutmak yerine, dayanıklı bir mala yatırmayı daha mantıklı buluyor olabilirler.

Piyasalar için anlamı: durgunluk ve belirsizlik devam edecek mi?

Tüketici Güven Endeksi, sadece bir sosyal gösterge değil, aynı zamanda piyasalar ve ekonomi yönetimi için de önemli bir öncü göstergedir. Tüketici güvenindeki bu durağanlık ve karamsarlık, iç talebin zayıf kalmaya devam edeceğine ve perakende sektöründen hizmet sektörüne kadar birçok alanda canlılığın sınırlı olacağına işaret ediyor. Bu durum, şirketlerin yatırım ve istihdam kararlarını da olumsuz etkileyebilir.

Hükümetin, enflasyonu düşürme hedefiyle uyguladığı sıkı para ve maliye politikaları, kaçınılmaz olarak iç talebi baskılamayı amaçlıyor. Ancak bu sürecin, vatandaşın alım gücünü ve moralini bu denli düşürmesi, politikaların sosyal maliyetlerinin ne kadar yüksek olduğunu da gösteriyor. Önümüzdeki aylarda, hem enflasyonla mücadelede elde edilecek somut sonuçlar hem de vatandaşın alım gücünü destekleyecek olası adımlar (asgari ücret, emekli maaşları vb.), tüketici güveninin yönünü belirleyecek en kritik faktörler olacak. Eğer bu karamsarlık bulutları dağıtılamazsa, Türkiye ekonomisinin, durgunluk riskiyle yüzleşmeye devam etmesi kaçınılmaz olabilir. Gözler şimdi, önümüzdeki aylarda açıklanacak yeni ekonomik verilerde ve bu verilerin tüketici moraline nasıl yansıyacağında olacak.

Kaynak: HABER MERKEZİ