Geçtiğimiz hafta içi çok sevdiğim gazeteci bir dostum aradı, TRT Kent Radyo'da Cumartesi günü bir programa katılıp katılmayacağımı sordu, davet etti. Programına katılmaktan onur duyacağımı ve keyif alacağımı söyledim, cumartesi günü için sözleştik.
Cuma akşam geç saatlerde arkadaşım bir kez daha aradı. Her zaman neşeli olan, etrafına pozitif enerji saçan sevgili kardeşimin canı çok sıkkındı.
Ne oldu, diye üsteleyince utana sıkıla söyledi.
“Hafta sonu yapımları sorumlusu aradı. Senin programa katılman sıkıntı yaratabilirmiş. 'Başımız ağrımasın' diyor. Çok üzgünüm...”
Ne gibi bir sıkıntı olabilir? Neden başınız ağrırmış soruma ise aldığım cevap daha da ilginçti...
“Abi sosyal medyada 'Silivri'ye gidiyoruz, tutuklu meslektaşlarımıza destek için' diye paylaşım yapmışsın. Bu sakıncalıymış...”
Canın sağ olsun kardeşim, üzülme dedikten sonra telefonu kapattım.
Oturdum, düşündüm...
Beni sakıncalı bulan ve programa katılmamı istemeyen kişinin kim olduğunu merak ettim.
Bunu söyleyen benim de yöneticisi olmaktan gurur duyduğum İzmir Gazeteciler Cemiyeti'nin üyesi olan Celalettin Duruoğlu idi...
Kendisini şahsen tanımam, onun da beni tanıdığını sanmıyorum.
Celalettin Bey, herhalde beni 'havuzdaki' meslektaşlarıyla karıştırdı.
Ne yani; ülkemde meslektaşlarım demir parmaklıklar arkasındayken, milletvekilleri, parti başkanları, akademisyenler, sıradan vatandaşlar hukukun en temel ilkeleri ayaklar altına alınıp tutuklanırken, hakkını arayan akademisyenler açlık grevinde can verme noktasındayken ne yapmalıydım?
Sosyal medyada ne yeyip içtiğimi, nereye tatile gittiğimi ya da Survivor'da kimin birinci olması gerektiğini falan paylaşsam Celalettin Bey'in ya da karar vericilerin gözünde 'muteber' olur muydum sizce?
Bugün bu ülkede 166 gazeteci hapiste.
Bugün bu ülkede muhalifleri ve özgür basını susturmak için her yol deneniyor.
Bugün bu ülkede halkın haber alma özgürlüğünü, basın özgürlüğünü savunmak için, 'adalet' için, her gün 20 kilometre yol yürünüyor.

AMAN BAŞINIZ AĞRIMASIN!


Şimdi aklıma takılan bazı sorular var ve yanıt verilene kadar da bu işin peşini bırakmayacağım. Umarım cevap verme nezaketi gösterirler, verilecek yanıtları da buradan duyururum. Gelelim sorulara...
Benim programa katılmamam için size talimat verildi mi?
Talimat verildiyse kim tarafından verildi ve gerekçeleri neydi?
Bu karar şahsi tasarrufunuz ise kendinize hala 'gazeteci' diyebiliyor musunuz?
Hepimizin vergileriyle finanse edilen, kamunun ortak sesi olan TRT'ye kimin programa çıkıp çıkmayacağına karar verirken hangi kriterleri kullanıyorsunuz?
Kamu adına görev yaparken, kimin sakıncalı olup olmadığına karar verme hakkını kendinizde nasıl buluyorsunuz?
Cumartesi günü programa katılmadım, belki başınız bu yüzden ağrımamıştır ama sorularıma cevap verene kadar başınızı çok ağrıtacağım...