Bazen bir kadın gelir! Kelimeleri şiir yapar, şarkı yapar da, bir adamın sesine ruh verir ve ölümsüzleşir…
Kadın mıdır ölümsüzleşen, erkek mi? Yaşadıkları hikâyesi mi? Başlı başına, Aşk mı peki? Aşk dediğinizi duyar gibiyim dostlar...
Bugünkü hikâyemiz, yine bir aşk hikâyesi. Ve bir efsane…
Tam da ölüm gününde…

*****
Kariyerinin zirvesi diyebileceğimiz çağlarda, Zerrin adında genç bir kadına âşık olur. Onun için yaşar adeta. Aklında, fikrinde o. Her yerde, tüm benliğinde; o, o, o...
Zerrin de ülkenin önde gelen, kalburüstü ailelerinden birinin kızı. Aile bu ilişkiyi onaylamaz. İki âşık; kızın ailesinin karşı çıkmasından dolayı, istedikleri gibi görüşemezler. Dağılır âşığımız. Dağıtır kendini. İçkiyle tanışır. Başlar içmeye...
İlişkilerini gizli gizli sürdürmek zorunda kalırlar. Bunu fark eden aile; Zerrin’i, Amerika’ya gönderme kararı alır. Bu haberi alır almaz, Zerrin’in evinin önünde adeta nöbet tutmaya başlar. Ama evin bir arka kapısı olduğundan habersizdir. Aile, Zerrin’i arka kapıdan kaçırarak gönderir. O andan itibaren, bir daha hiçbir şekilde Zerrin'i göremez. Kendisini kaybeder adeta. Bulmak için de kendini alkole vurur. Öyle ki; alkolle olan arkadaşlığı, dostluğa dönüşür.
O dönem eşinden yeni ayrılmış olan şair, söz yazarı, menajer, yapımcı Mehmet Teoman ile her gün birlikte içerler. Bir gün eve döndüklerinde, Mehmet Teoman evdeki plakları karıştırmaya başlar. Plâkların içinden Reggiani’nin plâğını seçer, pikaba yerleştirir. Başlar Reggiani'nin muhteşem şarkıları...
Reggiani'nin şarkıları ve kendini alkole teslim eden arkadaşının pejmurde durumu…
Etkilenir Mehmet Teoman…
Bir şair etkilendiğinde ne yapar? Başlar yazmaya. Sabaha karşı bitirir şiirini. Şarkı sözü olacak o muhteşem dizeleri... Kaldırır arkadaşını, okumasını ister. Okur arkadaşı. Vurulurlar sözlere. Hiçbir değişiklik yapmadan kayda alırlar hemen. Ve ruhu titreten, efsane şarkı böylece doğmuş olur.
Türk müzik tarihinin, en sinematografik şarkılarından biridir. Her kelimesi, yarattığı duygu, bir mızrak gibi yüreklere saplanır. Hele ki; o kendini alkole vurmuş âşığın, muhteşem sesiyle birleşince. Sadece dinlenmez o şarkı, hissedilir. Yaşanılır adeta... Hangi şarkı mı? “Kadınım” tabi ki...
Daha söylemeden sanatçıyı da bildiniz işte, Tanju OKAN...
Hemşerim… Babamın amcasının, Mahmut ağabeyimin babası Turgut amcamın çocukluk arkadaşı...

***
1938, İzmir - Tire doğumlu. Bir usta sanatçı... Usta'yı daha nasıl anlatmalı bilmem? Yeter mi ki; bir kâğıt, bir kalem...
27 yıl önce bugün, 23 Mayıs 1996'da kaybettik Tanju Okan'ı...
O kadınının, sırılsıklam âşık erkeğini...
Şiir yürekli, melânkolik, 'Aşk'a âşık, 'Sevgi'yi seveni...

*****
Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla...
Şiir olsun hayatınızda dostlar. Şiir'i yaşayan, yazdıran ve yaşatan da...