Sabahın erken saatleriydi. Afyonum henüz patlamamış bir şekilde durakta bekliyordum. İçine içine konuşan yaşlı bir adam bana bir şeyler söyledi. Pek anlamadım. Meğerse bankın üzerinde duran paketin kime ait olduğunu soruyormuş. Baktım herhangi bir kişinin unuttuğu masum bir pakete benziyordu. Farkına varmamıştım. Sonra bir kadın geldi, o da paketi sordu ve hemen duraktan uzaklaştı. Benimle konuşan adam kaçmadı ama sahipsiz paketin tehlikesini anlattı uzun uzun. Sonra otobüsüm geldi ve ben oradan ayrıldım. Kulağım da hep haberlerdeydi. Narlıdere'de bir patlama yaşanıp yaşanmadığını merak ediyordum. Çok şükür olumsuz bir olay yaşanmadı. Bu olayı arkadaşlarımla paylaştım. Sonradan öğrendim ki, İzmir'de bazı yerlerde böyle şeyler yaşanmış. Aynı gün içersinde pek çok paket unutulmuş... Kim bilir belki başka şehirlerde de böyle şeyler yaşanmıştır.

Şehrin en kalabalık, en işlek noktalarında, duraklarında unutulan paketler?

Komplo teorilerinden hoşlanan biri değilim. Hatta oturduğu yerden komplo teorisi üreten insanlardan nefret ederim.

Ama bu durum bana tuhaf geldi.

Sanki birileri kaos ortamının devam etmesini, insanların kaygı içinde yaşamasını istiyor... Bu kadar çok tesadüf biraz fazla...

Bir insan normal olarak bir paketten korkmaz. Ama İstanbul'daki olay hepimizi üzdü, korkuttu... Acımasız, vahşi bir terörle karşı karşıyayız. Korkmamız da normal...

Böyle bir durumda “Korkmayalım” demek kadar saçma bir şey olamaz. Bir psikiyatrist edasıyla korku konusunda ahkam kesecek değilim.

Ama bildiğim bir şey var. Hayatımızdan, yaşam tarzımızdan taviz vermemeliyiz. Hem de hiç...

İnsanlığı bir kenara bırakmış terör örgütlerinin en büyük amacı yaptıkları vahşi eylemlerle halkı korkutup sindirmek. Yoksa hiç tanımadıkları, görmedikleri insanlara bu vahşeti yapmalarının bir manası yok.

Terörle mücadele konusunda devletin pek çok alternatifi olabilir. Olmalı da zaten... Ama bizim halk olarak tek alternatifimiz var.

Sinmeden, pısmadan normal hayatımızı yaşamak.

Ancak o zaman kazanırız...