Bundan tam 40 yıl önce Türkiye’nin yağ, şeker, çay kuyrukları ile meşhur olduğu zamanlarda, çay otomatı yaparak tüm dikkatleri üzerine çeken Elektral, bugün ürün yelpazesini birbirinden başarılı makinelerle geliştirerek, Türkiye'nin huzuru ve konforu için çalışıyor.

1978 yılında Anadolu Caddesi üzerindeki bir un fabrikasını satın alarak ileri teknolojili ürünler imal etmeye başlayan Sayıl Dinçsoy, bugün firmanın aynı zamanda Yönetim Kurulu Başkan Yardımcıları olan oğulları Dr. Erdem Dinçsoy ve Kökten Dinçsoy ile firmanın başarılarına başarı ekliyor.

1978 yılında Devlet Planlama Teşkilatı Teşviki ile kurulan Elktal, bugün İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesinde, 3 tesis ve toplam 20.000 m² kapalı alanda üretim yapan, yılda 1 milyonun üzerinde yüksek teknolojili Elektronik Cihaz imal edebilen milli bir kuruluşa dönüştü. Bünyesinde AR-GE (elektronik - mekanik), Elektronik, Mekatronik, Üretim Hatları, Bilgisayar destekli tasarım üretim ve makine parkuru, Plastik atölyeleriyle yüksek entegrasyona sahip olan şirket, yüzde 90 oranında yerli üretim girdisi ile üretiminin yüzde 60'ını ihraç ediyor. Gerçekleşen bilanço rakamlarıyla, sektöründe vergide altın madalya alan, gerçekleşen ihracatıyla da gümüş madalyası bulunan, İhracatın Yıldızları ödülünü birincilikle kazanan, İstanbul Sanayi Odası tarafından İnovasyon finalisti olan, İAOSB - Ege Üniversitesi tarafından 2013 Yılı İnovasyon Birincisi seçilen ve alanında dünyanın en büyük 3 üreticisi konumunda olan Elektral A.Ş.'nin başarılarını ve hedeflerini şirketin ikinci kuşak temsilcisi Erdem Dinçsoy ile konuştuk.



Kısaca Erdem Dinçsoy'u tanıyabilir miyiz?
1977 İzmir doğumluyum. Babam elektrik mühendisi, gecesi gündüzü çalışmayla geçmiş. Şirketler kurmuş yönetmiş. İlkokulu Ankara'da Ankara İlkokulunda, ortaokulu Aliağa TED Koleji'nde okudum. Liseyi İzmir Atatürk Lisesi'nden okuduktan sonra İTÜ Elektronik Mühendisliğini kazandım. Sonra İTÜ'de master yapmaya karar verdim. Aynı dönem Alarko Holding'ten de iş teklifi almıştım. Ancak o esnada 1999 depremi oldu. Depremi bizzat yaşayınca İstanbul defterini kapattım ve İzmir'e dönme kararı aldım. Tam o yıl da Elektral A.Ş. kapı dedektörleri alanında üretim yapıyordu, tabi o dönemki teknolojilerler. Ürün yetiştiremiyorduk. Ben hem abime, babama yardım edeyim hem de öğrenimimi burada sürdüreyim düşüncesiyle EÜ'de DEÜ'de master programlarına kaydoldum. DEÜ bilgisayar mühendisliğini birincilikle kazandım. EÜ elektronik master programını da kazandım. Önce DEÜ'ye başladım yarım dönem sonra iş ile birlikte sürdürmenin çok zor olduğunu farkettim ve sadece elekronikte devam etmeye karar verdim. Elektronik Mühendisliği yüksek lisansını tamamladım. EÜ'de bölümümün Doktora programı yoktu. O dönem Güneş Enerjisi Enstitisü'nde doktora programı vardı, enerji teknolojisi üzerine orada doktoramı yaptım. Neticede uzun bir eğitim hayatım oldu. Bu eğitim hayatımın son 6-7 senesinde de firmada en alt pozisyondan olmak üzere çalışmaya devam ettim.

Çok küçük yaşlarda işe gelmeye başladığınızı biliyoruz. Zor olmuyor muydu?
Burası biraz Alman disiplinli bir firma. Babam İzmir'deki babalardan biraz farklı. Bizi ilkokuldan itibaren işe getirdi. Ağlayarak geliyorduk ilk zamanlar. Herhalde 20-25 yaşına kadar diğer çalışanlar gibi kartta basıyorduk. Dolayısıyla bu terbiye ve bilinç bizde yerleşti. O zaman arkadaşlarımız yazlık evlerine gittiklerinde biz çalışıyorduk. Cuma akşamları hep birlikte gidip, pazar akşamları dönüyorduk. Bu bir hastalıkmış, bu hastalık şimdi babamızdan bize de bulaştı. Bizi buradan çıkarmak pek mümkün değil.



Eğitim hayatınız hep Elektral odaklı geçmiş. Başka bir hayaliniz yok muydu?
Kurulu bir düzen olunca o düzeni idame ettirmek en akıllıcası. O zamanlar çocuk yaşlarda insanların değişik hülyaları olabiliyor. Ama biz buna programlanmışız. Babamız bize çocuk yaşlardan bunu aşıladı. Çok küçükken biz gelip burada yer temizleme ile işe başladık. Buradaki çıraklar ne yapıyorlarsa biz de aynı işleri yapıyorduk. O zamanlar termostat üretiyorduk presin başında günde 1500-2000 tane yapardık. O çalışma terbiyesini o zamandan alınca, o düzeni görünce aklınıza o düzeni bırakıp da başka bir fantezi iş gelmiyor. Tabiki daha zevkli işler vardır ama biz mecburduk. İyiki de o mecburiyete bir defans yapmamışız. Çünkü öyle bir şey yapsaydık nesilden nesile gitmeyen firmalaran biri olabilirdik. En azından şuanda ikinci nesil olarak biz biraz daha işin ucundan tutmuş olduk. Biz şimdi kendi evlatlarımızı hazırlamaya çalışıyoruz. Abimin kızı 17 yaşında önümüzdeki sene üniversiteye girecek. Onu benzer bir meslek dalına kanalize etmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla buralar bize malolmuş yerler değil, ülkenin malı. Ülkenin malını ne kadar yükseltebilirsek ne mutlu bize. Bu bilinçle herkesi motive etmeye çalışıyoruz. Hem personelimizi hem de kendi ailelerimizi. O nedenle başka bir iş düşünmedim açıkçası.

Elektral neler üretiyor?
Babam, TV fabrikası deneyiminden haraketle tv tüplerini yeniden kazanmayı amaçlayan bir tesisle başlıyor. İşin başlangıcını o oluşturuyor. Daha sonra hep Türkiye'de olmayan ürünler üretiliyor. Alkol test cihazı, otomobil test cihazı, termostat gibi. Sonra satış otomatları ve dedektörler başlıyor.

Şuan hangi ürünler ağırlıkta?
Şuan iki ürüne odaklandık. Tarihte o hatayı çok yapmışız. Ondan anlıyoruz ki her işi yapmak doğru değil. Yaptığın işi en iyi yapmaya çalışmak en doğrusu. Elektronik ağırlıklı olan fabrikamızda toplum huzurunu korumak amaçlı silah dedektörleri üretiliyor. Toplum konforu için de satış otomatları üretiyoruz. İki ana mottomuz var; huzur ve konfor.



Dedektörlerde pazar payınız nedir?
Türkiye'de yüzde 50 pazar payına sahibiz. Dünyada da yüzde 15 civarında pazar payımız var. Dünyada bu alanda en başarılı 3 şirketten biriyiz. Şimdi yeni bir cihaz yaptık TÜBİTAK'tan destek alarak yaptığımız bir cihaz. Artık konvansiyonel dedektörlerin dışında insanın üzerindeki alaşımları görebiliyoruz. Yani biz sizin üzerinizde ne kadar alüminyum var ne kadar paslanmaz çelik var, ne kadar bakır var görebiliyoruz. Çantalarımızn geçtiği dedektörlerin insan tipini yaptık. Dolayısıyla kişinin tehdit oluşturan yoğunlukta bir metal taşıyıp taşımadığını akıllı algoritmalarla hesaplayıp karar veren bir cihaz. Artık üzerimizdekileri çıkarmamıza gerek kalmayacak. Çünkü cihaz bir silahı ya da bozuk parayı yoğunluğuna göre algılayarak ona göre uyarı verecek. Kemer veya gözlükle geçtiğinizde sinyal vermeyecek ama küçük bir çakıyla geçtiğinizde sinyal verecek.

Cihaz şuan kullanıma hazır mı?
Şuan hazır durumda. Dünyadaki testleri ECAC tarafından yapılıyor. Bu testleri yapmaya yeni başladılar. Biz bu testi yaptırmak için başvuran ilk firmalardan biriyiz. 2018'in dördüncü çeyreğinde teste davet ettiler. Bu test raporunu aldıktan sonra biz çok rahat dünyanın en iyi cihazını üretiyoruz diyebileceğiz. Eskiden en iyi 3 cihazdan birini üretiyoruz derken 2018 sonunda dünyanın en iyi cihazını üretiyoruz diyebileceğiz.

Ağırlıklı pazarınız nereleri?
Dünyanın risk haritasına baktığınız zaman kırmızı noktalı olarak görünen yerler bizim pazarımız. Hindistan, Pakistan, Mısır, Lübnan, Libya, Irak, Rusya, Kazakistan gibi. Almanya ise en büyük pazarlarımızdan biri. Almanlar bu işin mucidi. Ürünler firmanın ismiyle anılıyor. Şuan onlara onların markasıyla üretim yapıyoruz. Almanlar bizim ürettiğimiz ürüne kendi markalarını basıp İngiltere'deki cezaevlerine satıyorlar. Kendimizin doğrudan ihracat yaptığımız ülkelerin yanında bir de Almanya gibi ülkeler vasıtasıyla üretimini yaptığımız ürünler var. 60 ülkeye ihracatımız var. iyi referanslara sahibiz. Dünyada en önemli parlemento binalarından, konsolosluklara, havalimalarına cezaevlerine kadar dünyanın en büyük devletlerine bir Türk markası olarak satış yapıyoruz. Yüksek teknoloji bir ürün olması nedeniyle de ülkemizin tam da hedeflediği türden bir ihracat gerçekleştiriyoruz.



Biraz da otomatlardan söz eder misiniz? Hikaye nasıl başladı?
Babam üniversiteyi Hollanda'da Eindhoven teknik üniversitesinde okuyor. Saat 5'ten sonra bütün dükkanlar kapanıyor, bir çiçek bile alamıyorsunuz diyor. O saatten herşey sonra otomata bağlanıyormuş. Sonra Türkiye'ye döndüğünde 1985-90'lı yıllarda çay otomatları yapmaya başlıyor. Türk tipi demlemeli çay otomatlarıydı bunlar. Tabi o zamanlar analog teknolojilerle yapıyor bunu. O zamanların Türkiye'si çok da otomata uygun değil. Bozuk paralar çok çabuk değişiyor, enflasyon çok yüksek gibi nedenlerle ne para mekanizmalarını programlayabiliyorsunuz ne insanlar ona adapte olabiliyor. Bu gibi sebebplerden biz 90'lı yılların sonuna doğru bu üretimi durdurduk. Daha çok dedektör ağırlık kazanmıştı. Taki 2006 yılında paradan altı sıfır atılması, enflasyon oranlarının daha stabil hale gelmesi, bizi tekrar bu iş olabilir mi diye düşündürdü. İlk önce babamız ile birlikte bu işin en büyük fuarına, İtalya'ya gittik. Bilgilerimizi yenilemek amacıyla. Rakiplerimizi inceledik. En küçüğünden bir cihaz satın aldık. O cihazı gece en büyük boy bir valiz alıp içindeki metal kısımlarını kırarak içini genişlettik. Cihazı uçakla getirdik Türkiye'ye. O cihazı inceleyerek bir numune ürettik. Sonra enteresan bir şekilde, İstanbul'da Milten Holding'in sahibinin kızı Amerika'da okumuş, döndükten sonra babasına otomatları anlatmış. Şirkete bunu uygulayalım diyor. Babası kızını kırmıyor, tamam diyor. Milten Holding bize geldi, kömür otomatı yaptırmak istediğini söyledi. Biz bisküvi otomatını yapmaya çalışırken bir anda kömür otomatına geçtik. Her bir paket 5 kg. Her bir rafı 8 kömür alan 6 raflık bir otomat yaptık. Bu da 240 kg'lık bir yük demek. İskeletin de ağırlığıyla toplam 450-500 kg oldu. Küçük bir otomattan böyle bir şeye atlamak icap etti. 20 tane almak istediler. Yapmaya karar verdik. 1,5 TL para atıyorsunuz 5 kg lık kömür veriyor. Bize entersan gelmişti ama müşteri istediği için yaptık. Sonra öğrendiğimiz kadarıyla o iş olmamış. Daha sonra onu benzin istasyonlarına koymuşlar. Mangal kömürü için kullanmışlar. Neticede bizim için otomatların ikinci jenerasyon hikayesi böyle başlıyor. Sonra ikinci nesilde, para üstü verebilen, kağıt para kabul eden, uydudan takip edilebilen çeşitli türlerini yaptık. Güvenlikte sağladığımız başarı sepete yeni bir ürün eklemeyi sağladı. Onunla birlikte yan fabrikayı satın aldık ve orayı tamamen otomat üretimine ayırdık.



Kaç çeşit otomat üretiyorsunuz?
Zor bir soru. Bisküvi ve kahve otomatı amiraller. Protein otomatları yaptık. Dondurma, boyoz- gevrek otomatımız var. Mobil aksesuar otomatı, hijyen otomatı, gazete, çorba otomatı yaptık.

Otomatlar talebe göre mi üretiliyor?
Evet talebe göre üretim yapıyoruz. Asgari miktarda stok bulunduruyoruz. Birisi çorba otomatı istese stoktan verebiliriz. Ama biri gazete otomatı istese 50'den aşağı yapmayız. Çünkü o fizibıl değil. Proje olarak hazır ama sipariş olursa üretiriz.

Otomatlarda pazar payınız nedir?
Çok düşük. Sebebi şu, biz bu işe gireli aktif olarak 10 yıl oldu. 10 sene önceki Türkiye'nin imajıyla şuanki imajında çok büyük bir fark var. Çok amatör başlamıştık, şuan çok profesyoneliz. Ama Avrupa'da 150-200 yıllık rakiplerimiz var. Avrupa pazarı artık doyma noktasına gelmiş.

Önümüzdeki süreçte yeni yatırımlarınız olacak mı?
2018 sonuna kadar şnorkelle suyun altında etrafı izliyoruz. Maalesef konjötürü çok iyi görmüyoruz. Dolayısıyla da yatırım yapmayı düşünmüyoruz. Ama yine kendi içimizde kendi özkaynaklarımızla değişiklikler yapıyoruz. Çok büyük çaplı yatırımlarımız olmayacak ama tekno yatırım projesine başvurduk. Kötü evsahibi insanı ev sahibi yaparmış derler ya bizim de yatırımlar böyle gelişiyor. Ürünelerimizin dış kısımları dışarıya boyaya gidiyordu. Komponentlerin dizgilerini de eskiden dışarı veriyorduk. Bu işten ağzımız yandı, kalite problemleri yaşadık. Şimdi elektronik kartlar kendi bünyemizde diziliyor. Kalite standartını tutturuyoruz. İçimiz rahat. Şimdi toz boyayı kendi bünyemizde yapmak için çalışıyoruz. Makine parkımızdaki eksikleri tamamlıyoruz. Biz bunları yatırımdan saymıyoruz ama aslında sürekli yatırım yapan bir firmayız.