Tamer Ustaoğlu: Okumayıp çıraklık yapan binlerce çocuğun yaşadığı şeyleri ben de yaşadım. Kazandığım para öğle yemeğime bile yetmiyordu.

1980'lerde tatil için memleketine gelen 'Alamancı'ları hatırlarsınız. Bozuk Türkçeleri, farklı giyim tarzları ve aykırı tavırlarıyla dikkat çekerlerdi. Tamer Ustaoğlu da işte o 'Alamancı'lardan biriydi. Almanya'ya işçi olarak giden ilk ailelerden birinin çocuğu olarak Bobingen'de dünyaya geldi. 15 yaşına kadar Almanya'da yaşadı. Ailesinin çocuklarının Türkiye'de yetişmesini istemesi üzerine istemeden de olsa eğitimini yarıda bırakarak 15 yaşında İzmir'e döndü. İstemeye istemeye ailesinin ısrarları sonucu İzmir'e gelen Ustaoğlu, babasına tavrını eğitim hayatına devam etmeyerek gösterdi. 1. Sanayi Sitesi'nde tornacı çıraklığı yaptığı dönemde annesinin girişimleri ile Turizm Eğitim Merkezi'nde yatılı okumaya başladı. Annesinin bu isteği Ustaoğlu'nun hayatını değiştirdi. Turzim mesleğini çok seven ve çalıştığı her kurumda dikkat çeken başarılara imza atan Ustaoğlu, o kadar başarılı oldu ki patronunun ısrarları sonucu kendi işini kurdu. Tamer Ustaoğlu ile Almanya günlerini, mesleğe başlama hikayesini, Türkiye'de ilk defa uygulanan iş modeliyle patronluğa uzanan başarı dolu iş yaşamını konuştuk.

Kısaca Tamer Ustaoğlu'nu tanıyabilir miyiz?
1967'de Almanya'nın Augsburg şehrine bağlı Bobingen kasabasında doğdum. 15 yaşıma kadar Almanya'da yaşadım. Babam Almanya'ya giden ilk işçilerden. Baba tarafından köklerimiz baba tarafından Isparta'ya, anne tarafından Girit'e uzanıyor. Ama annem de babam da İzmir'de doğmuşlar ve Ballıkuyu'da yaşıyorlarmış. Babam ilkokul mezunudur. İyi bir öğrenci olmasına rağmen ailenin okutacak gücü olmadığı için eğitimine devam edemiyor. 1961 yılında işçi olarak Almanya'ya gidiyor. Ben Almanya'da doğdum. Ortaokula kadar Almanya'da eğitim gördüm. Sonra meslek okuluna başladım. 15 yaşımda, mesleki eğitim almaya başladığım dönemde ailem Türkiye'ye dönme kararı aldı. Benim 18 yaşıma geldiğimde Türkiye'ye dönmeyeceğimi düşündükleri için bu kararı verdiler. Doğru düşünüyorlardı. Eğer 18 yaşıma kadar orada kalsaydım Türkiye'ye dönmeyi düşünmüyordum. Beni zorla getirdiler diyebilirim.

Almanya'da doğup büyüyen biri olarak Türkiye'ye alışmakta zorlandınız mı?
İlk geldiğimde inanılmaz zorluk çektim. hiç kimseyi tanımıyordum. Şuan bile Türkçem iyi değildir ki o zamanlar çok daha kötüydü. Alamancı derlerdi bana. Ailemle, özellikle babamla çok büyük tartışmalar yaşadım. 18 yaşıma gelince döneceğimi söylerdim. Aslında Almanya'da çok uysal bir çocuktum ama buraya gelince asileştim.



Eğitiminize devam ettiniz mi?
Türkiye'ye zorla getirildiğim için okumayacağım diye inat ettim. Almanya'da gittiğim okulun denkliği olmadığı için Türkiye'de lise 2'den başlamam gerekiyordu. Tamam dedi babam aldı beni götürüp 1 Sanayi Sitesi'nde bir tornacının yanına çırak olarak verdi. 2 ay boyunca sabah saat 4.30'da kalkıp 5 treniyle sanayiye gidiyordum. Akşam 7 - 8'e kadar çalışıyordum. Okumayıp çıraklık yapan binlerce çocuğun yaşadığı şeyleri ben de 2 ay yaşadım. Kazandığım para öğle yemeğime bile yetmiyordu. Eve geldiğimde 45 dakika yıkanma faslım oluyordu. Tabi annem buna çok üzülüyordu. Bu bana büyük ders oldu.

Tornacı çıraklığından turizm sektörüne nasıl geçtiniz?
Annem yaşadıklarıma üzülüyordu ve benim için farklı bir iş arayışındaydı. Mükerrem Taşçıoğlu'nun Turizm Bakanlığı döneminde TUREM'ler (Turizm Eğitim Merkezi) açılmaya başlıyordu. Annem orayı gitmemi istiyordu. İzmir'deki ilk TUREM'de henüz okul binası olmadığı için Balçova Termal Otel'in içinde açılmıştı. Toplam 11 öğrenci alacaklardı ve yatılı okuyacaktık. Sınav pazar günü yapılacaktı. Ama benim diplomamın denkliği yoktu. Annem, babamı zar zor ikna edip perşembe günü Ankara'ya gönderdi. Babam 1 günde işlemleri halledip pazar günü beni zorla sınava götürdü. Sınava 350 kişi katılmıştı. Ben geçemeyeceğimi düşünüyordum. Çünkü yazılı sınavın çoğunu anlamıyordum. Elimden geldiği kadarıyla yapmaya çalıştım. Yazılı sınav tek kıstas olsaydı hiç şansım yoktu. Ama bir de mülakat süreci vardı. Mülakatta çok değerli turizmciler vardı. Mülakatta aksanımdan anlayıp nereden geldiğimi sordular. Almanya'dan geldiğimi, Almanca ve başlangıç düzeyinde İngilizce bildiğimi söyledim. Seni servise alalım dediler. Servisin ne olduğunu bilmiyordum. Daha 15 yaşında çocuktuım. Akşam kazananlar açıklandı birinci sırada benim adım vardı.

Profesyonel iş hayatına nerede başladınız?
Bir sene yatılı okudum. Okulu da birinci bitirdim. Çünkü mesleği çok sevdim. Büyük Efes Oteli, Etap Oteli ve Balçova Termal Otel'de staj yaptım. Okul bitince 3 otelde bana iş teklif etti. Ben Büyük Efes Oteli'ni tercih ettim. 1 Mayıs 1994'te henüz 16 yaşımdayken Büyük Efes Oteli'nde komi olarak meslek hayatıma başladım. Askere kadar komilik yaptım. 5 yıl boyunca İzmir'e gelmiş tüm devlet adamı ve sanatçılara servis yaptım. Komilik ve garsonluk yaptığım dönemde mesleğimin en iyilerinden biriydim.

Askerlik sonrasında özel sektör maceranız başlıyor sanırım.
Askerden döndüğüm gün yine Büyük Efes Oteli'nde işbaş yaptım aslında. İlk başladığım dönemde çok iyi maaş alıyordum. Sonradan yeni oteller açıldı, turizmin yapısı değişti. Askerden sonraki dönem uzun sürmedi. Baktım Büyük Efes Oteli'nde kariyer yapamayacağım 1989 Temmuz ayında istifa edip özel sektöre geçtim.

Büyük Efes Oteli bir döneme damgasını vurmuş, çok önemli konukları ağırlamış bir otel. Burada çalıştığınız dönemden unutamadığınız anınız var mı?
Çok olay oldu. Günlerce konuşabilirz. Ama bir şey beni çok etkiledi. Bergama'da yapılan arkeolojik kazılar döneminde, Türkiye'ye gelen Alman heyetine kazı alanında yemek verilecekti. 1984 veya 1985 yılıydı. Biz Büyük Efes Oteli'nden bir ekip catring hizmeti vermek için Bergama'ya gittik. Kazı alanında sadece küçük bir bağ evi, evin dışında da bir tane çeşme vardı. Yemek öncesi bütün konuklar gibi biz de ellerimizi yıkamak için sıraya girdik. Arkamda iki kişi Almanca konuşuyordu. Detayı tam hatırlamıyorum ama İzmir'le ilgili bir konuydu. Ben de döndüm Almanca 'o aslında öyle değil böyledir' dedim. 10-15 dakika sohbet ettik. Biri geldi, 'müsaade et ellerini yıkasınlar' dedi. Ben de hepimiz sıradayız dedim. Adam cumhurbaşkanı dedi. Richard von Weizsäcker eşiyle birlikte herkes gibi sıraya girmiş. Sonra özür diledim, sıramı verdim ama kabul etmedi. Biz de normal insanız ve herkes gibi sıramızı bekleriz dedi.

Best Western Konak Otel'e gelişiniz de ilginç. Bunu biraz açar mısınız?
Burası o dönem Mercury grubuna bağlıydı. Müdürü de benim okuldan öğretmenimdi. Özellikle istedi burada çalışmamı. Ben önce Etap Oteli'nde çalışmayı düşünüyordum. Ama beni burada işe alan müdürüm o sırada Etap Oteli'nde müdür yardımcısıydı ve işime taş koydu. Kendisi buraya müdür olup beni de buraya alacakmış. Büyük Efes Oteli'nde kariyer yapmam zordu. Ama burası özel sektör ve çalışanın önü her zaman açık. 1 sene geçmeden Yiyecek İçecek Müdürü oldum. Benim üstümdekilerden memnuniyetsizlik vardı. Onlar gittikçe yenisi gelene kadar o görevi bana vekaleten veriyorlardı sonra bakıyorlardı iyi yapıyorum devam ediyordum. Hilton İzmir'in açıldığı yıl bana da teklif yapılmıştı. Oraya gitmeyeyim diye vekaleten yürüttüm müdürlüğü asaleten bana verdiler.

Türkiye'de bir otelde ilk defa uygulanan bir sistemle kendi işinizin patronu oldunuz. Bu süreci anlatır mısınız?
Otelin sahibi Ruşen Savranoğlu, çok iyi bir iş adamıydı, ileri görüşlüydü. Birgün beni çağırdı, toplantı yaptık. 'Sen bir şirket kur, yiyecek içecek departmanının işletmesini sana vereceğim' dedi. Ben işletmeci değilim, istemiyorum dedim. 'Yok yok, senin için daha iyi olur' dedi. Benim kafamda, 'bunlar patron, karlı olmayacağı işe girmez, o kar edecekse ben zarar ederim' düşüncesi vardı. İş öyle bir yere geldi ki bana zorla şirketi kurdurdu. Önce servisi aldım. Sonra mutfağı da aldım. Baktık iyi gidiyor şirketi limitede çevirdik. Bu sistemle çalışan ilk otel olduk. Sistem çok başarılı oldu. Bizden sonra deneyen çok oldu ama hemen hemen hiçbiri yürütemedi. Çünkü sistem güvene dayalı. Karşılıklı güvenimiz tam. Şuan Best Western Konak Otel'in mutfak, servis, gıda satın alımı, kahvaltı, öğle yemeği, oda servisi, bar servisi, akşam yemeği gibi hizmetlerin tümünü bizim şirketimiz yapıyor.

Otel dışında başka kurumlara hizmet veriyor musunuz?
Şuanda bir özel kolejin yemek hizmetini veriyoruz. Mavişehir'deki İzmir İstek Okulları'nın mutfağını kurduk, işletiyoruz. Aynı şekilde Kuşadası İstek Okulları'nın da yemeğini biz veriyoruz. Ayrıca anlaşmalı olduğumuz yerlerin catring hizmetlerini veriyoruz. Yılda yaklaşık 1500 kişilik catring hizmetimiz oluyor.

Benim bildiğim bana kalmasın


Okuldaki bir öğretmenim 'biz seni nasıl yetiştirdiysek sen de öğrendiklerini başkalarına öğretmelisin' derdi. O benim kulağıma küpe oldu. Hakikaten bizde, benim bildiğim bana kalsın kimse bana rakip olmasın mantığı vardır. Oysa bildiklerimizi hep aktarmalıyız ki daha iyileri gelsin. O mantıkla ben iş hayatında bir noktaya geldikten sonra bildiklerimi paylaşmaya başladım. Önce TUREM'de bila ücret mesleki eğitimler verdim. Ardından Ege Üniversitesi'nde turizm öğrencilerine dersler verdim. İş hayatımda da bu mantığı benimsedim. Vakit buldukça başta EGİAD olmak üzere sivil toplum örgütlerinde hizmet etmeye çalıştım. Karşıyaka Spor Kulübü'nde görev almam da bu düşüncenin ürünüdür. Karşıyaka Spor Kulübü Basketbol şubesinde çok güzel işler yaptık.

“Çok iyi bir ekibimiz vardı”


Spor kulübü yöneticiliği çok zor bir iş. Haklı haksız çok eleştiriliyorsunuz. Bizim dönemimiz de çok iyi bir ekibimiz vardı. Tarihimizde ilk defa Türkiye Kupası kazandık. İkinci şampiyonluğu kazandık. Spor kulüplerinde vakti ve nakdi olan tecrübeli isimlerle birlikte vizyon sahibi gençler birlikte görev almalı. Genç nesil hep yetişerek görevi devralmalı. Yıllarca aynı insanların aynı yerleri işgal etmesini doğru bulmuyorum.

İzmir'in geleceği parlak


Ama son 10 yılda İzmir'de çok şey değişti. Ülkenin ve dünyanın genel ekonomik durumunu dışarıda bırakırsak her şeyin yolunda gittiğini varsayarak İzmir'i 10 yıl sonra çok çok iyi bir yerde olacağını düşünüyorum. İzmir'in en büyük sıkıntısı tesisleşememe, yol, hava alanı, liman, fuar alanıydı. Bunlar yeni yeni tamamlanıyor. Türkiye'nin yıldızı parladıkça İzmir de öne çıkacaktır. Lokasyonumuz dünyada çok az şehirde var. Bunu henüz yeterince kullanamıyoruz. Ama artık İzmir'in önü açık. Doğru pazarlama yapmak gerekiyor.