Röportaj/ Didar DEMİRCİ

İzmir'de yaşayan Gazeteci Yazar Mazlum Vesek’in 1990'ları bir aşk hikayesi üzerinden anlatan “Semra: Küçük-Esmer-Uzak” romanı Mona Kitap’tan çıktı. Bir dönemin gençliğinin politik ve toplumsal konumunu da sayfalarına konu edinen romanda Adana, kent olarak ayrıca ele alınması gereken bir anlatıyı içeriyor. Vesek’le romanının yazılış sürecini ve yazma yöntemini konuştuk. Semra’da her türlü zorluğa rağmen kahramanın ayakta kalabilmesini önemsediğini söyleyen Vesek, “Romanın kahramanı ne kadar kaybeden olursa olsun, karamsarlığı yok edecek, hatta karamsarlığı perişan edecek bir yol bulmalı” dedi.

Bildiğim kadarıyla uzun bir süredir İzmir’de yaşıyor ve çalışıyorsunuz. İlk romanınız “Semra” ise büyük ölçüde Adana’da geçiyor. Gerek romanınızdaki gerek kendinizdeki Adana’yı anlatır mısınız?

Benim için cevaplanması hem zor hem de uzun vakit isteyen bir soru. Zor, çünkü kendimdeki Adana’yı anlatmam için çok kere Türkçemin yetersiz kaldığını hissediyorum. Zira, siz de Semra’nın bir Adana romanı olduğunu söylediniz, zaten. Evet, uzun vakit alacak olmasının nedeni de yine bir roman dolusu Adana’yı yazabilmemle ilgilidir. Seni çok yormadan şöyle söyleyeyim: Adana, hayatımın bir bölümünü geçirdiğim bir kent ve kaynağım. Sadece bana kaynak olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Adana’da yetişen ve Türkiye’nin kültürüne damga vurmuş insanların isimleri hala parlıyor. Ben bu derin, çarpıcı kentin yansımasının sıradan bir yazı işçisiyim.

Bugüne kadar daha çok edebiyat ve sinema tarihi araştırmalarıyla karşımıza çıktınız. Roman için neden bu kadar beklediniz? Yoksa bu daha önce yazılmış bir roman mıydı?

Orhan Kemal’in 100’üncü yaşı olan 2014’te “Bereketli Topraklar Üzerinde” romanının açıklamalı baskısı için bir televizyon kanalına konuk olmuştum. Orada bana, “Siz ne zaman bir roman yazacaksınız?” diye sormuşlardı. Ben de, “Biraz daha yaşlanmam gerek” demiştim. Hala çok yaşlı değilim; ama demek ki Semra’yı yazacak yaşa gelmişim. İkinci soruya gelince, hayır bu romanı daha önce yazmadım. Ancak, yazmaya 10 yıl önce karar verdim. Günü geldi masaya oturdum ve yazdım.

Yazma süreci nasıldı? Nasıl bir ortamda yazdınız?

Romanı yazmaya başladığımda koronavirüs dünyayı sarmıştı; ama ülkemize girmemişti. Ya da bu konuda açıklamalar ve önlemler resmen hayatımıza girmemişti. Ben romana başladıktan kısa bir süre sonra Türkiye virüsle tanıştı. Ben de romana daha fazla vakit ayırdım. Açıkçası Semra’yı yazdığım günleri özlüyorum. Hüznün, coşkunun, uykusuzluğun, uzun uykuların ve her türlü ruh halinin tadına bu romanı yazarken vardım. Yazarken bunları yaşamak bambaşkaydı. Tabii, yazarken bu sürece tanıklık eden, katkı sunan gizli kahramanlar var. Onlara minnetimi ne kadar dile getirsem azdır.

Romanın konusuna gelince, 1990’ların Adana’sından günümüze kadar geliyorsunuz. Bazı ayrıntılar var ki, bunlar Google bilgisi değil; yaşanmışlıkla ilgili. Bütün bunları nasıl hatırlıyorsunuz?

Roman, elbette gerçek yaşamdan beslendi; ama gerçek olgusundan çok gerçekçi demek daha doğru olacaktır. Romanda anlatılanlar ne kadar gerçek olursa olsun, yazılanların bir roman olduğunu unutmamak gerek. Ayrıntılara gelince, ne diyeyim sevgili Didar, hayatımda hatırlanmaya değer bir şeylerin varlığından dolayı kendimi şanslı ve mutlu hissediyorum. Ama ben bazı şeyler bilerek, isteyerek unutmam ve her gün onları anarım.

Romanınızın kahramanları Semra ve Mazlum neredeyse iki edebiyat yoldaşı. Zaten romandaki bir diyalogda Mazlum’un kendine yeni bir şiir dostu bulduğu da yazılı. Şiir ve edebiyat bilgisinin işlendiği bir roman okuyoruz. Bunun okuyucuda nasıl bir etki yaratmasını bekliyorsunuz?

Tabii, bunu okuyanlara sormak gerek. Ancak, en azından edebiyatın hayatımızda pekala her an dolaşımda olabileceğini anlatmaya çalıştım. Kitaplar, şiirler, şarkılar romanın bir kahramanı olsun istedim. Umarın olabilmişlerdir. Kitabı okuyanlar, küçük araştırmalara yönelirse bu beni mutlu eder.

Romanın kahramanı Mazlum, büyük sıkıntılar yaşıyor; ama ille de kendisiyle dalga geçiyor ve bir şekilde ayakta kalıyor. Mizah unsurunu işlemek konusunda zorlandınız mı? Çünkü anlatılanları yazarken güldürmeye çalışmak gerçekten güç olsa gerek…

Romandaki Mazlum için hayat zor; ama esasında güzeldir. Aslında özellikle güldürmek gibi bir gayret ve niyet içinde olmadım. İnsanlar acılar yaşıyor diye tümden gülmekten vazgeçmezler. Sadece bunu biliyorum ve bunu anlatmayı tercih ediyorum. Ayrıca, romanın kahramanı ne kadar kaybeden olursa olsun, karamsarlığı yok edecek, hatta karamsarlığı perişan edecek bir yol bulmalı bence.

Romana “Semra” adını vermenizle ilgili bir ipucu verecek misiniz?

Hiçbir romanın adı tesadüf değildir. Semra romanının bir adı da “Küçük-Esmer-Uzak”tır. Bu üç kelimenin içinde Semra adını bulan meraklı okuyucu sanırım neden böyle bir ad verdiğimi göreceklerdir.

Romanınız artık raflarda. Peki şimdi ne yapıyorsunuz? Ne yazıyorsunuz?

Gazeteciliğin getirdiği koşturmacaya kapılmadan az önce sizin söz ettiğiniz araştırmalarımı sürdürmeye çalışıyorum. Türkiye’nin bir dönemini kapsayan müzik tarihi araştırmalarım da bir yandan sürüyor.