Röportaj / Kardelen Buğday

Düştüğü adada yalnızlaşan, çevresine ve kendisine koyduğu yasaklar ile kendini sınırlayan Robinson’un, Cuma ile karşılaştıktan sonra yaşadığı dönüşümü konu edinen, İzBBŞT’nin ilk çocuk oyunu ‘Robinson Dans Öğreniyor’ küçük izleyicilerin ilgisini her geçen gün daha da fazla çekiyor. Kostüm tasarımlarından oyunculuklara, taşıdığı eğitici mesajlardan eğlenceli anlarına kadar her yönüyle büyük beğeni toplayan oyunun, yönetmen ve oyuncuları ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Oyuncular, ‘Robinson Dans Öğreniyor’ için; “Çocuklar danslarla müziklerle eğlenirken özgürlüğün ne demek olduğunu öğreniyor” diyor.

Robinson Dans Öğreniyor’un çalışma süreçlerini merak ediyorum. Ekip olarak nasıl hazırlandınız oyuna?

Efe Çetinel

Biz, ‘Robinson Dans Öğreniyor’ ekibi olarak İzmir Şehir Tiyatroları’nın açılış oyunu ‘Azizname’de de birlikte çalıştık. Yani birlikte çalışmanın verdiği keyfi tiyatromuz kurulduğundan beri yaşıyoruz. Bu nedenle ‘Robinson Dans Öğreniyor’un hazırlık evresindeki çalışmalar da bizim için çok keyifli ve hızlı geçti. Azizname’de bir aile gibi olmuştuk, bu iletişim gücünün çocuk oyunumuza da sirayet ettiğini söyleyebiliriz.

Çocuk tiyatrosunun bir misyonu ve felsefesi olmalı mıdır? Eğer varsa ‘Robinson Dans Öğreniyor’ nasıl bir misyon üstleniyor?

Hatice Altan

Sanatın, dolayısıyla tiyatronun misyonu; insanı, insana, insanca anlatmak olarak tanımlanabilir. Hem yetişkinler hem de çocuklar için tiyatro, insana, insan olmanın gerekliliğini, sevgiyi, saygıyı, dayanışmayı, nazik olmayı, merhameti, empatiyi anlatır; anlatmalıdır. Özellikle çocuk oyunlarında da bu insani duyguların çocuklar tarafından hissedilmesi, benimsenmesi hedeflenmelidir. Elbette her şey zıttı ile var. ‘İyi’yi anlatabilmek için ‘kötü’den yararlanırsınız. ‘Robinson Dans Öğreniyor’da Robinson karakteri, en başta katı davranışları, gereksiz kuralları ve baskıcı tutumuyla görünüyor. Sonra, baskı ve yasakların bir işe yaramayacağını anlatabilmek için; adasında özgür, şarkı, dans ve müzik ile mutlu yaşayan doğanın çocuğu Cuma’yı görüyoruz. Sade, özgür ve mutlu yaşamıyla Robinson’u etkiliyor ve onu dönüştürmeyi başarıyor. Önce yasakları ve baskıyı savunan Robinson, dönüşümden sonra “Müzik, şarkı ve dansı yasaklamakla, ben gericilik, tutuculuk etmişim” diyor. Çocuklarımızın eğlenirken düşünmelerini sağlamak, verileni olduğu gibi kabullenmemelerini, hayatı ve davranışları sorgulamanın değerini anlatmak çocuk tiyatrolarının, çocuk oyunlarının misyonu olmalıdır.

‘BİLİNÇLİ KÜLTÜR TÜKETİCİSİ’

Efe Çetinel

Çocuklar geleceğin yetişkinleri. Dolayısıyla onlara küçük yaştan itibaren tiyatro sevgisini kazandırmak, geleceğe bir sanatçı ya da iyi bir tiyatro izleyicisi hazırlamak anlamına geliyor. Yani çocuk tiyatrosunun geleceğe yönelik olarak bilinçli bir kültür tüketicisi hazırlamak gibi de bir misyonu var. Belki de birçok çocuk hayatında ilk defa tiyatro oyunu izlemiş olabiliyor, siz sahnedeyken. Çocukları sanatla tanıştırıyorsunuz çocuk oyunlarında... Yine, ‘Robinson Dans Öğreniyor’da da çocuklar danslarla müziklerle eğlenirken özgürlüğün ne demek olduğunu öğreniyor aslında. Geleceğe dair ışık olmaya çalışıyoruz.

ALKIŞ GELDİĞİNDE...

Ozan Çolak

Dramatik olarak iyi yazılmış, iyi kurgulanmış oyunlarda karakterlerde belirgin bir dönüşüm gözlenir. Bu dönüşüm ne kadar iyi işlenirse oyunun kalitesi de o kadar yükselir. Biz, bu konuda biraz şanslıyız. Robinson’un başta yasaklara dayanan, özgürlükleri kısıtlayan, kendini sürekli denetleyen hali günümüz insanının ortak davranışlarını özetliyor aslında. Çocuklara etraflarına çekecekleri bu gereksiz duvarların etkisini anlatıyor, bu duvarları ne kadar kırar, empati yeteneğinizi geliştirirseniz daha mutlu daha huzurlu ve tırnak içerisinde çağdaş bir yaşam geçirirsiniz diyoruz. Burada Robinson karakteri bu dönüşümü yaşıyor. Çocuklardan da aldığım dönüşler bu yönde. Oyunda, ‘Ben de bu adadan gitmekten vazgeçtim, çünkü dostlarımla burada mutluyum’ dediğim an büyük bir alkış geliyor. Demek ki amacımıza ulaşmışız diyoruz.

Bireysel birkaç soru sormak istiyorum. ‘Robinson Dans Öğreniyor’ dışında Azizname oyununda da sahne alıyorsunuz. Bu iki tür arasında sizin için hangisinin daha keyifli olduğu söylenebilir?

Ozan Çolak

Ama Stanislavski’nin de dediği gibi ‘Oyuncunun yurdu sahnedir.’ Yetişkin oyunları ile çocuk oyunları farklı çalışma disiplinleri içeren, farklı türler. Ama ikisi de ayrı ayrı keyifli. Aslında Azizname’de yetişkinliklere söylediğimiz şeyleri, bu oyunda biraz daha çocuksu bir tavırla onlara anlatıyoruz. Söylediğimiz şeyler iki türde de çok farklı değil. Çocuk seyircileri kimi oyuncu arkadaşlarımız zor bulur. Ancak ben bu oyunda hiç zorlanmıyorum. Çok rahat iletişim kuruyoruz çocuklar ile. Soru cevap şeklinde ilerliyoruz, zaman zaman belli konularda onlardan onay alıyoruz. Çocuk oyunlarının sağladığı bu tür iletişim imkanı zaman zaman oyuncu olarak bizi de çok besliyor. Dolayısıyla ikisi de ayrı ayrı çok keyifli.

Cuma karakteri edebi literatürde de sahne sanatlarında da pek çok kez karşımıza çıkan bir karakter... Efe Çetinel öznelinde İZBBŞT ne kattı bu karaktere?

Efe Çetinel

Bu karakteri barışçıl bir kabilenin içinde yetişmiş gibi düşündüm sahneye uyarlarken. Sürekli dans eden, müzik yapan, hayvanlarla eğlenen, onlarla karşılıklı bir iletişim içinde bulunan pozitif Cuma’ya ulaşmaya çalıştık. Türkiye’de Cuma karakterinin yer aldığı başka oyunlarda, bu karakter daha iri yarı görünüşlü oyuncular tarafından canlandırılmış. Biz ise ipte sallanan, daha esnek dans eden yani daha çocuksu bir Cuma karakteri elde ettik.

Oyunda yer alan kuşların performansları da çok ilgi çekici. Günümüzden izler de taşıyorlar. Siz nasıl hayat verdiniz Hulugali Kuşu’na?

Işıl Keskin Peynirci

Hulugali Kuşu’nun oyun metninde çok fazla bir sözü yoktu aslında. ‘Gugu, gugu’ diye öten, arada bir görünen ve kaybolan bir kahramandı. Ve gerçekte olmayan, hayali bir kuş bu. Dolayısıyla tipi nasıldır, sesi nasıldır, davranışları nasıldır bilmiyorduk. Zamanla çalıştıkça en iyisini yakalamaya çalıştık, çıkardığı seslere günümüzden esintiler katmaya başladık. Tabii kostüm, kostümde yer alan kanatlar, kukla gibi öğeler de gelince iş başka bir noktaya ulaştı. Hulugali Kuşu ile bütünleşmiş olduk. Hepsi bir arada olunca atarlı, Robinson’un koyduğu kurallara karşı koyan bir kuşa dönüştü. Dolayısıyla herkes de onları çok sevdi.

Papağan karakterinde de benzer durumu görüyoruz… Ciddi bir hazırlanma süreci geçirmiş olmalı?

Devrim Karakoyun

Hazırlanma sürecinde papağanları gözlemledim. Tabi sadece papağanları gözlemlemek yeterli olmazdı, oyun içinde Robinson’a karşı durduğu, değişimine destek olduğu fikri üzerine odaklandım. Harika kostüm tasarımıyla da buluşunca ortaya renkli bir papağan çıktığını düşünüyorum.

OYUNUN KİLİT NOKTASI

Kaptan karakteri temsil ettiği değerler bakımından Cuma ile tam tersi bir yerde duruyor. Siz bu farklılıklar konusunda neler söylemek istersiniz?

Ercan Erdil

Aslında iki karakterin temsil ettikleri değerler üzerine oyun metni çok durmuyor. Bu tamamen yönetmenimiz ile kurduğumuz karakter kompozisyonuna dayanıyor. Aynı durum Robinson ile Cuma arasında da geçiyor. Ancak onlar karşılaştığı anda Robinson biraz daha ada yaşamına alışmış durumda, yani Cuma’ya tipolojik ve davranışsal olarak daha yakın. Ama Kaptan tamamen adanın dışında bambaşka bir dünyadan geliyor, oranın kültürünü taşıyor. Cuma ise doğal bir hayatın özelliklerine sahip. Bu iki karakterin birbirini gördüğünde yaşadıkları şaşkınlık, oyunun kilit noktası gibi geliyor bana…