Güntülü Yalçın henüz 25 yaşında... Kendi küçük ama cesareti çok büyük... O’nun için mutluluk, dağların zirvesinde bayrak dalgalandırmak, en zorlu kanyonlara iniş yapmak, doğada vahşi hayvanların tam orta yerinde kamp kurmak demek.

Aslıhan Gürbüz’ün (Ufak Tefek Cinayetler dizisinin Merve Aksak’ı) sosyal medya hesabından ‘takip edin’ önerisi sayesinde haberdar oldum Güntülü Yalçın’dan... Yaptığım röportaj sayesinde bu gencecik kadının doğaya, hayata, insanlara, hayvanlara bakışına, güçlü duruşuna, yaşamdan ne istediğini bilen kararlılığına bayıldım. O kelimenin tam anlamıyla bir survivor...

Yıllar içindeki tercihlerinin temelini İzci’lik ile atmışsın... Nedir İzci’lik, sana nasıl bir yol açtı?

9 yaşında Ankara’da Barış İzci Grubu’nda başladım doğayla ilgilenmeye. İzcilik yalnızca kamp yapmayı, ateş yakmayı değil, aslında size doğada hayatta kalmayı öğretiyor. Çocukluğumda iyi kamp malzemeleri yoktu, olanlar da çok pahalıydı. Bu yüzden basit ekipmanlar ile, ihtiyacımız olan şeyleri kendimiz üretirdik. Bu sayede el becerilerimiz ve hayal gücümüz artıyordu. Cesaret gerektiren her tür oyun ile karşı karşıya kalırdık, korkmamayı ve soğukkanlı olmayı orada çocukken öğrendim. Çadırlarımız su geçirirdi, dışına ve dikişlerine mum çekerdik. Geceleri Hike adını verdiğimiz aktivite yapılırdı. Sizi biraz su, bir bıçak, biraz un, 3 kibrit ve işaret fişeği ile 2 kişilik ekipler halinde ormanın ortasına bırakırlardı. 14-15 yaşlarındaki çocukları ormanda tek başına bırakarak onları gelecekte kendilerine güvenen insanlar olarak yetiştirdi bizi liderlerimiz.



Neden kamp hayatı? İlkel koşulların içinde varolmak nasıl bir duygu?

Doğada olmak inanılmaz bir duygu, şehirdeki yapaylık yok. Kendimi bulduğum bir yer doğa. İnsanoğlu hayatı boyunca birşeyler elde etmek için çalışıyor, yeni bir ev, yeni bir araba ve sonunda dünyada hiçbir şey görmeden, hiçbir anı yaşayamadan, mutlu bile olamadan ölüp gidiyor. Yalnızca elde edebildikleri eşyalardan mutlu olabilen bir nesil ile karşı karşıyayız artık. Doğada işler böyle yürümüyor, çok paranın bir hükmü yok. Sırtında taşıyabildiğin kadar malzeme ile hayatta kalmaya çalışıyorsun orada. Günlerce yürüyorsun, yemeğin bitiyor, suyun bitiyor ve günün ortasında yorgunluktan ölürken tepeden gördüğün bir dereye son enerjin ile koşarak gidip kana kana içtiğin o suyun tadı ve mutluluğu, şehirde yok. Kimse evde su var ve yemek var diye mutlu olmaz şehirlerde, ancak doğada karşınıza çıkan bir deredeki su ya da bir minik böğürtlen çalısının mutluluğu hiç birşeyde yok. Doğa size elinizdekilerin kıymetini bildiren iyi bir öğretmen.

Çok gençsin, otostop ile gezmek büyük bir cesaret işi değil mi?

Yolda olmanın gelişiminize bir çok katkısı var, ancak en önemlilerinden birisi insanları kolayca tanıyabilme yeteneğinizi geliştiriyor. Yoldayken günde ortalama 20 kişi ile tanışıp bunlardan 5’ i ile uzun uzun sohbet ediyoruz, 2, 3’ü zaman zaman görüştüğümüz insanlar haline geliyor, bu yüzden çok fazla çevren ve tanıdığın oluyor. Zamanla bir insan hakkında ki kararı ilk 3 dakikada verir hale geliyorsunuz. Otostop çekerek gezerken duran arabaların hepsine elbette binmiyorum, seçiyorum ve bindiğim hiçbir arabaya net nereye gideceğimi ya da nerede konaklayacağımı söylemiyorum. Türkiye’yi bir çok kere gezdiğim için yolları biliyorum, ya da telefondan kontrol ediyorum, ara yol ya da sapaklara girerse bu sayede bilgim olabilir. Telefonumda acil durumda konumumu arkadaşlarıma gönderen bir program yüklü, elbette ki kendimce güvenlik önlemlerim olsa da aslında en çokta günümüzde herkesin çok kötü olduğu dünyada insanlara güvenmeyi seçiyorum ve inandığım bir şey var; insanın karşısına çıkan insanlar ve başına gelenler, o insanın içinde diğer insanlara beslediği duygular ve niyetlerle doğru orantılıdır. Ben içimi temiz tutup gerisini yola bırakıyorum.



Başına gelen hoş ya da tatsız olaylar var mı?

Yaklaşık 7 yıldır otostop çekiyorum, Türkiyenin hemen hemen her yerinde, dünyanın bir çok ülkesinde otostop çektim ve hiç başıma gelen kötü bir olay ile karşılaşmadım, yalnızca birkaç kere Balkan ülkelerinde inerken para isteyenler oldu. Bir iki kez tartışmışlığım var. Arabasına bindiğim ve yıllardır hala görüştüğüm arkadaşlarım oldu. Otostopta onlarca güzel dostluk edindim. Türkiye’de ve Dünya’da binlerce kadın tek başına ya da 2 kişi otostop ile geziyor. Bunlardan yalnızca birinin başına bir olay geldiğinde medyada ses getirdiğinden herkes sanıyor ki tüm insanlar böyle, hayır aslında değil. Binde bir olan bir durum bu. Tamamen güvenli bir şey diyemem elbette, ancak uçakta, otobüsde de kaza ihtimali var. Yola çıkmak için önce kendine sonra insanlara güvenmek şart.

Yurtiçi ve yurtdışında otostop ile kaç kilometre yol yaptın?

Kilometreyi net olarak söylemem ancak yüz binlerce kilometre olduğuna eminim. Türkiye’nin 81 ilinin hepsini birkaç kere olmak üzere ve Dünya’da ise 36 ülke gezdim. Aralarda uçak kullansam da bazı ülkelerden bazı ülkelere geçerken yine otostop kullandım. Çok gezmenin küçük sorunlarından biri 2 ay önce nerede olduğunuzu ve nereden nereye gittiğinizi hatırlayamamanız. Bazen hangi ilde uyandığımı unutuyorum.

Sponsorun seni nasıl keşfetti?

Çok gezmek eşittir çok fazla masraf demek. İyi bir ekipman olmadan dağlara çıkmak ve doğada kalmak çok zorlayıcı. İyi bir ekipmanın tamamı ise günümüzde 25- 30 bin TL gibi bir rakama çıkıyor. Bu yüzden mutlaka sponsorlara ihtiyacınız var. Benimde gezilerimi karşılayan, teknik ekipmanlarımı, giydiğim kıyafetlerimi veren sponsorlarım var. Sosyal medya hesabımı takibe alan firmalar ulaştı bana. Türkiye’de tek başına Hakkari’ye gidip dağlarına çıkıp bayrak açan, Kuzey Irak’ta kamp yapan, avcılık yapan, aynı zamanda otostop çekerek gezen kadın sayısı yok denecek kadar az. Gezi alanımın geniş olması sebebi ile sponsorlarım oldu.



Federasyona bağlı kaç yıldır dağcısın?

17 yaşından beri yaklaşık 8 yıldır dağcılık ile uğraşıyorum. Türkiye’de ve yurtdışında bir çok dağın zirvesinde bayrak dalgalandırmanın gururu ve hazzı çok başka. Hakkari’de daha önce çok az insanın tırmandığı dağlara tırmandım, Sümbül dağı, Cilo Sat dağları, İki Yaka dağları gibi. Terörün ortasında bir dağa çıkmak farklı tehlikeler arz etse de orası da bizim toprağımız. Yurtdışında ise Kazakistan Han Tengri, Gürcistan Kazbek, Ukrayna Karpat dağları, Azerbaycan Haça ve 5-6 farklı dağa daha çıktım. Bulutların üstünde olmanın verdiği haz yolda olmaktan da güzel.

Kamp yapan kişi nasıl beslenir? Ne yer, ne içer...Kamp malzemeleri nelerdir?

Kamplara giderken genelde hazır besinler alıyoruz, kolay taşınabilen tok tutan protein alabileceğiniz yiyecekler taşımak her zaman avantaj. Bir hafta dağda kalacak iseniz et kurutup götürüyoruz, yumurtalı ekmek taşımak yumurta taşımaktan daha kolay. Enerji verecek çikolata, kuruyemiş gibi şeyler taşıyoruz. Herkesin ne yediği aslında omuz kasları ile alakalı. Ne kadar çok taşıyabiliyorsan o kadar yiyecek alabilirsin dağda. -40, -30 gibi hava koşullarında, fırtınada, karda ve dağların yükseklerinde kamplar kurduğum için malzemelerim daha ekstrem koşullar için. Ancak temel hatları ile; çanta, çadır,mat,tulum, kamp ocağı, kamp mutfağı malzemeleri, balta, testere, bıçak, ip gibi malzemeler temel malzemeler. Kullandığım ve kullanılan diğer malzemeler ne tür kamp yaptığına göre ve kişisel ihtiyaçlarına göre değişir. Yeni başlayacaklar bu yüzden malzeme alırken mutlaka iyi bilen birine danışmalı.



Doğadaki vahşi hayvanlara karşı ne gibi önlemler alınır? Korkulmaz mı?

Aslında bakarsanız vahşi olan onlar değil bizleriz. Onlarca yıllık doğa hayatımda onlarca çeşit hayvan ile karşı karşıya kaldım, Ayı, domuz, çakal vb. Onların alanlarına girmediğimiz takdirde hiç birinin zarar verdiğini görmedim. Herkes midesinin derdinde doğada. Yemekleri kamp alanında pişirdiğimiz için koku alıp kamp alanımızı basan onlarca domuz oldu, artıklarımızı yiyip sularını içip sabaha karşı ayrıldılar kamp alanından, Artvin Karçal dağlarında iken yüksek ateşimin çıkması sebebi ile ayı yatağının ortasında kalmak zorunda kaldık 2 kişi. Gece geçiş yolunu kapattığımız ayı bağırarak uyardı, eşyalarımızı bırakıp geri çekildik, aramıza 400 m. mesafe açınca yolundan geçti ve gitti. Hiçbir hayvan durduk yere kimseye bir şey yapmaz, ateş ederseniz, üzerine giderseniz, sinirlendirirseniz tehlikeli bir hal alıyorlar. En önemli mesele soğukkanlı davranmak, sakin kalabilmek. Elbette ki bizde insanız ve korkuyoruz .

Şimdiye kadar seni en çok neresi ya da nereleri etkiledi, büyüledi?

En beğendiğim bir yer yok aslında. Ancak şunu net olarak söyleyebilirim ki Türkiye bambaşka. Onlarca ülke gezdim ancak Türkiye gibisini görmedim, gerek doğası gerek şehirleri hepsi birbirinden ayrı, Nisan ayında, Karsta -20 derecede dağın tepesinden inip, uçağa binip Marmaris’te denize girdiğimi bilirim. En sevdiğim dağ Hakkari Sümbül dağıdır. Arazisi mükemmel derecede zor, çıkışı ölümcül uçurumlar ile dolu, yılan cenneti bir dağ idi. Ancak zirvesini gördüğümde ki mutluluğu hiç unutmam bu yüzden zirve koordinatları kolumda dövme olarak var.



Kanyon inişleri, dağ tırmanışları sırasında neler hissediyorsun?

Korku, mutluluk, huzur, sinir, yorgunluk, adrenalin.. hepsini aynı anda yaşayabildiğiniz nadir bir yer dağlar kanyonlar. Bazen 14- 15 saat kilometrelerce tırmanıyoruz. Bittim deyip, çantayı fırlattığınız zamanlar oluyor. Ana kampa vardığınızda çadırı açacak mecal kalmıyor. Ertesi gün, önceki gün yorgunluğu ile zirveye çıkmak ayrı yorucu olsa da ucunda başarmak var, bayrak dalgalandırmanın gururu var ve zirve huzuru var deyip dayanıyorsun. Dağlara çıkmak kolaydır, iniş her zaman daha zordur. Devamlı dize baskı verirsin. Ve yorgunsundur . Dağ kazalarının % 70’ i inişlerde olmuş ve bir çok ünlü dağcı inerken ölmüştür. Bazen ben de inişlerde buraya nasıl çıktım diye kendime soruyorum.
Ailen ya da yakın çevrende seni en çok kimler destlekledi, ya da endişelendi?
Outdoor bir aileden geliyorum aslında bu yüzden dağlarda gezerken pek endişe etmiyorlar. Babam alıştırdı beni dağa ve doğaya. Ancak tabi ki otostopla dünyayı gez ve git dağda yaşa demediler. İlk başlarda çok karşı çıksalar da bir süre sonra kararıma saygı duymak zorunda kaldılar, çünkü birilerinin mutluluğu için bütün bir hayatımı mutsuz geçiremem. Hayata bir kere geliyoruz. Uzunca bir dönem maddi ve manevi destek vermediler. Okulumu bitirip çalışmam için uğraştılar. Aç da, parasız da kalsam çadırıma girip, kafamı koyduğumda mutluydum. Hayalimi yaşıyordum. Kendi ayaklarım üzerinde durabilmeyi başardığıma inanıyorum. Zamanla onlar da alıştı ve şu anda destek bile veriyorlar bana.



Hevesli gençlere tecrübelerine dayanarak neler söylemek istersin?

Elbetteki bu herkesin yapabileceği basit bir iş, öncelikle cesaret gerek biraz, herşeyi göze alıp yola çıkınca zamanla yol insana herşeyi öğretiyor. Ancak kampçılık ya da dağcılık konusu tabi ki teknik bazı bilgiler gerektiriyor, doğayı kirletmeden ona saygı duyarak, öğrenerek, okuyarak, bu işi yapan iyi kişilerden bilgiler alarak gezmek ve kamp yapmak her zaman yararlarına olacaktır. Ayaklarını yere sağlam basıp, öğrenme hevesi ile yolda olan herkes bir gün başarır. Yalnızca sabretmek ve sorunlara hızlı ama doğru çözümleri bulmak gerek. “Her sorun çözümüyle beraber gelir, görmeyi bilirsen” der dağcılar.

Belgesel çekiyorsun? Takip edeceğimiz bir platform var mı?

Ana sponsorum Kamperest ile çektiğimiz, doğada yaşam tecrübelerimizi aktaracağımız belgeselin ilk bölümünü youtube üzerinden yayınladık. Amacımız kimseyi eğitmek değil, yalnızca kendi maceralarımızı paylaşmak. İlerleyen bölümlerde tamamen malzemesiz ve yiyecek içecek olmadan doğada 3- 4 gün hayatta kalma becerilerimizi göstereceğiz.