RÖPORTAJ / Sinan KESKİN

Dünyanın öteki ucundaki Avustralya Türkiye'den yaklaşık 150 milyon dolarlık ithalat yapıyor. Bunun büyük bölümünü fındık, kayısı, kuru üzüm oluşturuyor. Biz ise onlardan canlı koyun ve yün ihracatı yapıyoruz. İki ülke arasındaki ticaret hacmi oldukça düşük. Avustralya hükümeti de bunu böyle düşünmüş olacak ki, ülkesindeki tarım ve hayvancılık faaliyetlerini bize daha iyi tanıtabilmek için Türkiye'nin en çok takip edilen iki tarım gazetecisini ülkesine davet etti.

Dünya Gazetesi Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım ve Bloomberg HT Tarım Editörü İrfan Donat geçtiğimiz günlerde Avustralya’nın Ankara Büyükelçiliği'nin davetlisi olarak bu ülkeye gittiler. 8 gün süren inceleme gezisinde yetkililer, Yıldırım ve Donat'a ülkelerindeki tarımsal ve hayvansal faaliyetleri anlattılar.

Türkiye'nin en çok okunan tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım ile İzmir'e dönüşünde Avustralya izlenimlerini konuştuk.

Öncelikle Avustralya ziyaretinizin gerçekleşme sürecini öğrenebilir miyiz?

Avustralya’nın Ankara Büyükelçiliği Kültür İşleri ve Projeler Sorumlusu Elif Barutçuoğlu Wade’nin girişimi, Büyükelçi Marc Innes Brown’un daveti ve Avustralya Dışişleri Bakanlığı’nın organizasyonu ile Bloomberg HT’den Tarım Editörü İrfan Donat ile birlikte bu ülkenin tarımsal yapısını, politikasını, uygulamalarını yakından görmek, yetkililerden bilgi almak üzere 1-8 Haziran tarihleri arasında kapsamlı bir programa katıldık. 3 yıl önce de Yeni Zelanda hükümetinin davetlisi olarak o ülkede incelemelerde bulunmuştum. Mesleki olarak benim için farklı bir ülkenin tarımsal yapısını görmek, çiftçilerin nasıl üretim yaptıklarını incelemek önemli bir kazanım oluyor.

Türkiye ile Avustralya'nın tarımsal üretimini karşılaştırırsak, neler söylenebilir?

Avustralya, 2017-2018 üretim sezonunda 65 milyar Avustralya doları tutarında bir tarımsal üretim gerçekleştirdi. Bu üretimin yüzde 45’i hayvancılıktan, yüzde 33’ü bitkisel üretimden, yüzde 15’i sebze ve meyvecilikten, kalan yüzde 7’si ise balıkçılık ve su ürünlerinden sağlandı. Ülkede 85 bin çiftçi işletmesi (çiftlik) var. Tarımda çalışanların sayısı ise 250 bin 700 kişi. Bir başka anlatımla, 85 bin çiftlik sahibi çiftçi aile ve 250 bin 700 çalışan 65 milyar Avustralya doları üretim gerçekleştiriyor. Türkiye ile karşılaştırırsak, Türkiye’de Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı 2.1 milyon çiftçi ve tarımda istihdam edilen 5.2 milyon kişi toplam 42 milyar 517 milyon dolarlık hasıla elde ediyor. Avustralya'da tarımsal üretimin ortalama yüzde 70’i ihraç ediliyor. Ürün bazında bakıldığında şekerin yüzde 78’i, koyun ve kuzu etinin yüzde 72’si, buğdayın yüzde 71’i, kanolanın yüzde 75’i, süt ürünlerinin yüzde 41’i, dana etinin yüzde 76’sı ihraç ediliyor. Avustralya tarım ürünleri ihracatında dünyada 13.sırada yer alırken, Türkiye 21.sırada. Bizim 40 milyar Amerikan Doları tarımsal üretimimiz var. Aşağı yukarı aynı rakamlara denk geliyor. Ama onlar bunu 85 bin çiftlikle yapıyor. Kişi sayılarını karşılaştırdığınızda çok verimsiz olduğumuz söylenebilir.

Ülkelerin tarıma bakış açıları, tarımsal alanları ve bunu kullanma biçimleri için neler söylersiniz?

Tarıma bakış açılarıyla bizimki çok farklı. Mesela bizde hayvancılıkta daha çok yeme ve itahalata dayalı bir politika uygulanırken orada meraya dayalı hayvancılık yapılıyor. Dolayısıyla maliyetleri daha düşük. Gezimizde bize eşlik eden Tarım ve Su Kaynakları Bakanlığı’na bağlı tarımsal araştırmalar ve istatistik konularında çalışan Australian Bureau of Agricultural and Resource Economics and Sciences (ABARES)- Avustralya Tarım ve Kaynak Ekonomisi ve Bilimleri Bürosu uzmanı Dr. Rohan Nelson şöyle diyor; “Biz eskiden Avrupa'dan Amerika'dan damızlık hayvan ithal edip hayvancılık yapmaya çalışıyorduk. Ama bunun bir tuzak olduğunu fark ettik. Çünkü dışarıdan damızlık aldığınız zaman size aynı zamanda yem satıyor. Hayvanların süt verimi yüksek oluyor. Ama kalitesi aynı düzeyde değil. Biz kendi genetik yapımızı oluşturduk. Damızlık ithalatıyla hayvancılık anlayışını bitirdik. Dolayısıyla şimdi meralara uygun hayvan yetiştiriyoruz. Hem verimliliğimiz arttı hem de ürün kalitemiz.”

Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk'ün girişimiyle ıslah edilmek üzere montofon cinsi inekler ithal edilmişti.

Evet, Atatürk 1925 yılında Macaristan'dan ıslah edilmek üzere montofon cinsi inekler getirtiyor. Fakat Türkiye bu cinsin ıslahını yapmak yerine sürekli ithalatını tercih ettiği için bugün herşeyi ithal eder duruma geldik. Dr. Joe Jacobs’u dinlerken sanki Türkiye’nin düştüğü tuzağı anlatıyor gibiydi. Hayvan ıslahı yapmadan, düştüğü ithalat tuzağından kurtulamayan Türkiye, damızlık hayvan ithalatı, sonra yetmedi besilik hayvan ithalatı, yetmedi kasaplık hayvan, kırmızı et ithalatı. Yetmedi yem hammaddeleri ithalatı ve nihayetinde saman ithalatı. Yıllardır bu tuzağın içinde çırpındıkça batan bir hayvancılık politikası.Yıllardır bundan kurtulmak gerektiğini yazıyoruz, söylüyoruz ama dinletemiyoruz. Çünkü çok büyük rant var. Türkiye, Avustralya’nın yaptığı gibi ithalat tuzağından kurtularak, kendi genetik materyalini üretmeden hayvancılıkta bir yere varamaz.

Onların uyguladığı modeli Türkiye'de uygulayabilir miyiz?

Bu mümkün değil. Hükümetlerin, çiftçilerin, yerel yönetimlerin tarıma bakışı çok farklı. Türkiye'de öyle büyüklükte arazi yok. Bir çok mera ranta kurban edildi. O nedenle o kadar büyük işletmeler kurmak mümkün değil. Onlar da çok büyük olsun diye uğraşmıyorlar. Aile işletmelerini tercih ediyorlar. Ama onların aile işletmesi dedikleri 200 baş hayvandan başlıyor. Bizde işletmelerin yüzde 50'si 1 ila 5 arası hayvana sahip. En önemlisi orada aile çiftçiliği var. 5 kuşaktır çiftçilik yapıyor ve bununla da övünerek bahsediyorlar. Biz de tam tersine. Çiftçi olduğumuzu saklıyoruz.

Biraz da çiftçilere verilen desteklerden konuşalım. Avustralya hükümeti çiftçisine prim desteği sağlıyor mu?

Avustralya’da çiftçilere doğrudan destek neredeyse hiç yapılmıyor. Son 30 yıllık dönemde destekler büyük oranda kaldırılmış. Proje bazında, yeni teknoloji geliştiren, inovatif çalışmalarla verimlilik sağlayan, yeni ürün geliştirenlere hibe desteği sağlanıyor. Fakat, Türkiye’de çiftçilere ödenen ürün bazlı destekler Avustralya’da yok. ABARES uzmanlarına göre, destek azaldıkça verimlilik artıyor. Çiftçi destek olmadığını bilerek üretim yapıyor. Bizde ise 160 kalem destek var. Ama bu desteklerden üretici de devlet de memnun değil. Plansız yapılıyor. Biz bütçeye bir para koyuyoruz. O parayı dağıtmaya bakıyoruz. Dolasıyla herkesin bir beklentisi oluşuyor. Bu bütçeyi iyi kullanırsanız faydası olabilir ama siz bunu 'para dağıtma' olarak görürseniz üretimi olumsuz etkiler. Etkiliyor da zaten.

Avustralya'nın üzerinde en fazla durduğu konu kuraklık ve iklim değişikliği.

Orada kiminle konuşsanız mutlaka kuraklığa değiniyor. Avustralya’nın tarımda en önemli sorunu kuraklık. Geçen yıl yaşanan ve son 11 yılın en şiddetli kuraklığı endişeleri daha da artırmış. Su sorunu da her geçen yıl büyüyor. İklim değişikliği tarımcıların korkulu rüyası. Önlem almak için araştırmalar, çalışmalar yapılıyor. Herkes 2050'de ne olacak, nasıl bir tarımsal faaliyet yapmalıyızı tartışıyor, projeksiyonlarını buna göre yapıyorlar. Biz de ise bu konu çok ciddiye alınmıyor. Biz daha 2019'da verilecek destekleri açıklayamadık.

“5 yılda düzelir”

Bizde tamamen ithalat üzerine kurulu bir sistem var. Bugünden başlayarak doğru adımları atarsak 5 yılda Türk tarımını verimli hale getirebiliriz.

İşbirliği yapabiliriz

Avustralya ile mera ıslahı, tarımsal araştırma-geliştirme, teknoloji üretimi ve kullanımı, izlenebilirlik, ihracat odaklı tarım ve gıda sektörünün entegrasyonu, çiftlik yönetimi gibi alanlarda işbirliği yapılabilir.

Yüzde 70'i ihraç ediliyor

Bir avantajları da ürettiklerinin yüzde 70'ini ihraç ediyor olmaları. Bizde üretimin büyük bölümü iç piyasada tüketiliyor. Dolayısyla devlet desteği önemseniyor. Çünkü mazot pahalı, gübere pahalı, ilaç pahalı. Orada bu girdiler ucuz, ürettiğini ihraç ettiği için de zaten yüksek kalitede üretim yapmak durumunda. Devletin bir kontrol mekanizmasına ihtiyaç duyulmuyor.