O İzmirli kadınların rol modellerinden biri. 127 Yıllık İzmir Ticaret Borsası'nın Yönetim Kurulu Başkanı Işınsı Kestelli ile keyifli bir röportaj yaptık. Yoğun iş programının arasında bize zaman ayırdı, sorularımızı içtenlikle yanıtladı.


Kadın eli değen İTB, dünden bugüne nasıl bir değişim ve gelişim yaşadı?

İzmir Ticaret Borsası, 127 yıllık köklü bir kurum. Türkiye’nin en eski borsası. Kurulduğu günden bu yana tüccarlarımızın belirli kurallar çerçevesinde çalışmasını, kazanmasını sağlayan, Türk tarımını destekleyen, ürünü ve üreticiyi koruyan, ticaret hayatımızı denetleyen ve yön veren çok önemli bir kurum. Göreve geldiğim günden bu yana, Yönetim Kurulu’nda birlikte çalıştığım dostlarım ve borsamızın profesyonelleri ile el ele, emanet aldığımız bu büyük değeri daha da yukarılara taşımak için çaba veriyoruz. Prensip olarak, benimle, benden önce görev yapmış değerli başkanlar arasında hiçbir fark yok. Amacımız hizmet etmek ancak yoğurt yiyişimiz, yani iş yapma şeklimiz biraz farklı olabilir. İzmir Ticaret Borsası’nın sadece kendine çizilmiş görev alanlarıyla sınırlı kalmasını yeterli görmüyorum. Bu nedenle, altı yıllık Başkan Yardımcılığı görevinin ardından Başkan seçildiğim günden bu yana, uyuşturucu ile mücadele, kadına yönelik şiddetin önlenmesi, korunmaya muhtaç çocuklara sahip çıkılması, çevre ve tarım bilincine sahip nesiller yetişmesi gibi toplumun farklı kesimlerine el uzatmaya azami gayret gösterdik.



İzmir’in organik tarımın merkezi ve fidancılığın küresel merkezi olabileceğinin altını sıklıkla çiziyorsunuz? Yapılması gerekenler nelerdir?

Türkiye’de organik ürün sayısı 2002 yılında 150 adet iken, 2016 yılında yüzde 58,6 oranında artarak 238 adede çıktı. Çiftçi sayısı 12 bin 428 kişiden, 67 bin 878’e yükseldi. Organik üretim yapılan alan 89 bin 827 hektardan, 523 bin hektarın üzerine ulaştı. 310 bin ton üretimden, 2 milyon 473 bin tona gelindi.
Geleneksel tarıma oranla organik tarımda hem büyüme hem de gelir potansiyelimiz çok yüksek. Yapılması gereken temel iş en başta eğitim. Çünkü organik tarım için bu konuda bilinçli üreticilere ihtiyacımız var. Sonra da akıllı tarım uygulamalarını yaygınlaştırmak için teşvikleri devreye sokmalıyız. Ülkemizde sentetik ve kimyasalların, yüksek maliyetleri sebebiyle çiftçilerimizin büyük bir kısmı tarafından ya çok az kullanılması ya da hiç kullanılmaması organik tarıma geçiş açısından büyük kolaylık.
İzmir ve çevresi, geniş tarım hinterlandı ile ülkemizin en geniş ürün desenine sahip bölgesi. Ülkemizde yetiştirilebilen ürünlerin, fındık ve çay dışında kalan hepsi İzmir’de filizlenebiliyor. Üstelik İzmir, coğrafi koşullar ve doğal kaynaklar bakımından inanılmaz bir potansiyele sahip. Kentte hem modern bir alt yapı, hem de bilinç düzeyi yüksek bir üretici kitlesi var.
İzmir; dünyada hızla değişen tarım dengeleri içinde kendine yeni ve güçlü bir kimlik edinebilecek potansiyele sahip. Bu nedenle organik tarımın, agro- turizmin ve fidancılığın başkenti haline gelebileceğini sık sık ifade ediyorum. Sütün, enginarın, kirazın, kestanenin, hindi etinin, silajlık mısırın, tıbbi ve aromatik bitkilerin vazgeçilmez merkezi olabileceğini vurguluyorum.

İzmir’de Agro- Turizm’e ilişkin atılan adımlar var mı? Önerileriniz?

Bu yönde var olan uygulamalar henüz çok kısıtlı ve çok küçük bir kesime ulaşıyor. Bunu değiştirebilmemiz, yukarıda sıraladıklarımızı hayata geçirilebilmemiz için öncelikli olarak ve mümkün olan en kısa sürede “İzmir Tarımsal Gelişme Planı” yapılmalı; uygulama için çok yönlü destek oluşturulmalı.
Ege, yılın 300 günü güneş alan iklimi, bereketli toprakları ile özellikle İstanbul, Ankara gibi Türkiye’nin diğer büyük kentlerinde yaşayanlar için ciddi bir çekim merkezi. Yıllardır Alaçatı’da yapılan Ot Festivali’nin gördüğü ilgi ve iç turizme kazandırdıkları da ortada. Bu ve buna benzer etkinliklerin sayısı ve niteliğini arttırmak, sadece iç pazara yönelik olmayıp dış pazarı da hedefleyen tanıtım kampanyaları düzenlemekle bazı adımlar atmak da mümkün. Ama hepsinden önce doğru bir planlama şart.

Atatürk ‘Milli ekonominin temeli tarımdır’ demiş... İzmir’in genel içindeki payı nedir? Ne olmalıdır?

İzmir topraklarının yüzde 28,4’ü tarım alanı. Özellikle pamuk, tütün, zeytin-zeytinyağı, üzüm ve incir üretim ve ihracatı ile ayrıcalıklı konumdayız. Son dönemlerde organik tarım, seracılık, jeotermal seracılık, kesme çiçek, süs bitkileri, süt, narenciye, kuru yemiş, yaş meyve- ebze, şarapçılık, fidancılık, küçükbaş hayvancılık ve su ürünleri işleme yatırımları konusunda da önemli gelişmeler yaşıyoruz.
Bunun neticesi olarak 2017 yılında Türkiye'nin tarım ürünleri ihracatının yüzde 27'sini başta İzmir olmak üzere Egeli ihracatçılar gerçekleştirdi. 2017 yılındaki 14 milyar 935 milyon dolarlık tarım ihracatımızdan Ege Bölgesi’nin aldığı payın rakamsal karşılığı 4 milyar 24 milyon dolara ulaştı. Bu önemli bir başarı… Yeterli mi tabii ki değil çünkü İzmir ve Ege’nin potansiyeli bunun çok çok üzerinde.
Türkiye 15 milyar dolar civarında tarımsal ürün ihracatı yapıyorken Konya’dan küçük yüzölçümüne sahip Hollanda’nın 100 milyar dolar seviyelerinde olduğunu düşünürsek Mustafa Kemal Atatürk’ün ne kadar ileri görüşlü bir lider olduğunu çok daha iyi anlayabiliriz.
- İş yaşamının başlangıcından itibaren kadın olmanın zorluğunu yaşadınız mı?
Eğitim hayatım İzmir’de geçti. İş hayatına İzmir’de başladım, ardından İstanbul’da devam ettim ve uzun yıllardır yine İzmir’deyim. Kadın ile erkekler arasındaki farklılıkların bilincinde olan ama ayrım olduğuna inanmayan bir insanım. Ben kendi adıma yaşadığım ortamda bir zorluk yaşamadım. Ama Türkiye çok geniş bir coğrafya ve kadınlar üzerinde töre deyin, mahalle baskısı deyin, cinsiyet ayrımcılığı deyin pek çok engel söz konusu. Bizde daha yoğun olmakla beraber gelişmiş ülkelerde de iş hayatında kadınlar ile erkekler arasındaki adaletsizlik tam olarak çözülebilmiş değil. Türkiye gibi doğal kaynakları sınırlı bir ülkede ekonomimizi daha ileri noktalara taşımak kadınların erkeklerle eşit oranda üretimin içine çekilebilmesi ile mümkün olabilir.

[caption id="attachment_101003" align="alignnone" width="800"] Işınsu Kestelli, “Hayatta aşılamayacak engel, çözülemeyecek sorun yoktur sadece bazıları biraz zaman alır. Kadınlar, yaradılışları itibariyle çok yönlü düşünebilir ve çözüm üretebilirler. Yeter ki engeller karşısında teslim bayrağını çekmesinler”[/caption]

Kadınların eşit şartlarda olmadığı en önemli konu sizce nedir?
Biçilen roller bile eşit değil. Kadın eve zimmetli gibi görünüyor, bunu kabul etmesi bekleniyor. Bu anlayış tam olarak aşılmadan eşit şartlardan söz edilemez bile...

Başarılı kimliğinizi hangi özelliklerinize borçlusunuz? Yolun başındaki kadınlara önerileriniz neler?
Aceleci olmadan kararlı olmalarını öneririm ve asla pes etmemelerini. Hayatta aşılamayacak engel, çözülemeyecek sorun yoktur sadece bazıları biraz zaman alır. Kadınlar, yaradılışları itibariyle çok yönlü düşünebilir ve çözüm üretebilirler. Yeter ki yoldaki engeller karşısında yılmasınlar, teslim bayrağını çekmesinler.

Teknolojinin nimetlerinden ne kadar yararlanıyorsunuz? Sosyal medyayı aktif olarak kullanıyor musunuz?
Çok sık seyahat ettiğim için faydalanmamam söz konusu olamaz. Tabletim sürekli yanımda, Türkiye’deki siyasi, sosyal ve ekonomi gelişmeleri an be an izleyebiliyorum. Whatsapp’ı yoğun olarak kullanıyorum. Bu sayede hem kendi şirketimde çalışan ekibimle hem de borsadaki arkadaşlarımla iletişim halinde oluyorum. Sosyal medyayı ise daha kontrollü kullanıyorum. Orada yaratılan bilgi kirliliğine kapılmadan farklı görüş ve farklı hayatlardan beslenmenin bakış açımızı genişlettiğine inanıyorum.

Eş, anne ve çalışan kadın üçgeninde dengeyi sağlamanın formülü nedir?
Bu konuda sihirli bir formül yok bence. Herkes kendi iş temposuna göre kişisel formülünü geliştirmek durumunda. Mütevazı bir insanım ama bu konuda mütevazı olamayacağım çünkü iyi bir denge tutturduğumu düşünüyorum ama tabii ki tek başıma yapmadım bunu, en büyük yardımcılarım eşim ve oğlum.

Nefes alma alanlarınız var mı? Nasıl dinlenirsiniz?
Bu sorunuza en özet şekilde kitap okumak, müzik dinlemek, dostlarla sohbet etmek ve seyahate çıkmak olarak cevap verebilirim.

KANSERİ DÜNYANIN SONU OLARAK GÖRMEDİM


Yakın geçmişte zorlu bir hastalığı alt ettiniz. Benzer rahatsızlıklarla mücadele edenlere tavsiyeleriniz neler olur?
Sarsıldım ama yıkılmadım. Rahatsızlığımı asla dünyanın sonu olarak görmedim. Şuna inandım: İnsanı alt edecek şey hastalıklar ya da başına gelecek talihsizlikler değildir. Onu yenen mücadeleyi bırakmasıdır. Sevdiklerimle bir arada olarak, beslenme alışkanlıklarım dışında iş ve sosyal alışkanlıklarımı değiştirmeden ve doktorlarımın her tavsiyesine uyarak bu mücadeleden galip çıktım. Hastalığım bu konuda bilinçlenmemi ve insanların ekonomik ya da sosyal imkansızlıklar nedeniyle basit çözümlere ne kadar uzak olduklarını gördüm. Tedavide en önemli konu erken teşhis... Bunu sağlamak için TOBB’un da desteğiyle “Annem Kanseri Yendi” kampanyasını başlattık. İçinde mamografi cihazı bulunan araçlar mahalle mahalle, kök köy gezerek erken teşhisle pek çok kadına çare oldu.

İÇTEN BİR GÜLÜMSEME KILIK KIYAFETTEN DAHA ÖNEMLİ


Yoğun bir iş günü sonrasında sosyalleşmeniz gerektiğinde, organizasyonlara dahil olurken ürettiğiniz pratik çözümler var mı? (Giyim, bakım, makyaj v.s)
Sizin de bildiğiniz gibi uzun zamandır saçlarım kısa. Bu pratik olma konusunda bir kadına büyük avantaj sağlıyor... Ayrıca iş günlerinde genellikle pantolon ceket takım giymeyi tercih ediyorum. Bu da her ortama uyum sağlamak adına bana kolaylık sağlıyor. Onun dışında bir formülüm de yok. Doğallıktan yana bir insanım, içten bir gülümsemenin, samimi bir sohbetin sosyalleşme anlamında kılık kıyafetten çok daha önemli olduğu inancındayım.

Kendi anlatımıyla Işınsu Kestelli


“Ben” değil “Biz” demeyi seven; hayatın güzelliklerinin paylaşıldıkça artacağına, acının paylaşıldıkça azalacağına, sevginin paylaşıldıkça büyüyeceğine inanan; çalışan, üreten, gülen bir eş, bir anne, bir iş insanı ve bir İzmirliyim. Bu hayatta üstlendiğimiz görevlerin yukarıda sıraladıklarımın bir sonucu olduğuna ve amaçlarımızı hayata geçirmemiz için bizlere yeni fırsatlar sunduğuna inanıyorum. İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı kimliğime de bu çerçevede bakıyorum.