Röportaj/ Sinan KESKİN

Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre, ruh sağlığı ve nörolojik bozukluklar nedeniyle yılda yaklaşık 9 milyon kişinin doktora başvurduğu ve antidepresan kullanımının son 5 yılda yüzde 27 oranında arttığı belirtiliyor.

Türkiye’de yaşanan antidepresan patlaması ruh sağlığı uzmanlarını endişelendirirken, ilaç kullanımındaki artışa, işsizlik, göç, doğal ve insan kaynaklı travmalar, alkol ve madde kullanım bozuklukları, toplumsal çatışmalar ve belirsizlikler gibi psikiyatrik hastalıkların neden olduğu belirtiliyor. Depresyon, yüzde 10 görülme sıklığı ile günümüzde en yaygın hastalıklardan biri olduğu hesaplanırken, Sağlık Bakanlığı'nın desteklediği 'Türkiye Ruh Sağlığı Profili Araştırmasına' göre; 12 aylık depresif nöbet görülme oranı kadınlarda yüzde 5,4 ve erkeklerde yüzde 2,3, tüm nüfusta ise yüzde 4 olduğu söyleniyor. Bakanlık aynı zamanda 2016 yılında, 8 milyon 656 bin 513 kişinin ruhsal ve nörolojik bozukluklar açısından muayene edildiğini ve bu rakamın her yıl artış gösterdiğini belirtiyor.

Ekonomik kriz, siyasetteki nefret söylemi, işsizlik, özellikle gençlerin gelecek kaygıları ruh sağlımızı hızla bozuyor. Çocuklara, kadınlara, aslında, gözünün üstünde kaşın var diyen herkese şiddet uygulayan bir topluma dönüşüyoruz. Türk Psikologlar Derneği İzmir Şubesi Başkanı Psikolog Mevlüt Ülgen ile, bozulan ruh sağlımızı konuştuk.

Mevlüt bey toplum olarak ruh sağlığımız yerinde mi?

Son yıllarda hem siyasal hem de sosyal anlamda bir kriz dönemi yaşıyoruz. Özellikle ekonomik kriz toplumu etkiliyor. Birçok sektörde işten atılmalar yaşanıyor. Belirsizliğin, toplumsal, ekonomik, siyasal krizlerin olduğu dönemlerde insanların ruh sağlığının önemli ölçüde etkilendiğini, özellikle işsizlik faktörünün kriz dönemlerinde ruh sağlığında önemli bozulmalara neden olduğunu söyleyebiliriz. Son yıllarda, resmi verilere göre psikiyatri kliniklerine başvuru sayılarının ve antidepresan kullanımının, intihar vakalarının, madde kullanımının ciddi bir artış gösterdiğini görüyoruz. Kadına ve çocuğa yönelik şiddette kaygı verici artışlar var. Herkes birine patlayacak halde. Örneğin trafikte küçük bir tartışma hemen şiddete dönüşüyor. Genel olarak insanlar gergin.

Ne gibi sorunlar yaşıyoruz?

Stres ve kaygıya bağlı sorunlar ve depresyon daha sık yaşanıyor. Bununla birlikte böyle dönemlerde aile içi sorunlar da artıyor. Türkiye'de sadece ekonomik bir kriz yaşanmıyor. Siyasal anlamda da gerilim ve çatışma dilinin hakim olduğu bir dönem yaşıyoruz. Hem ülkeyi yöneten siyasi aktörlerde hem de medyada, özellikle dizilerde, şiddet önemli yer tutuyor. Diziler daha çok mafya ve şiddet üzerine kurulu. Bunlar da toplumda şiddetin meşru kılınmasına sebep oluyor. Özellikle eğitimli, üniversite bitirmiş veya öğrencisi olan gençlerin Türkiye'de güvenli bir geleceğe ilişkin beklentilerinin azaldığını, umutlarını yitirdiklerini görüyoruz. Gençlerde kendilerine yurtdışında gelecek arama duygu durumu hakim. Öte yandan eğitimli ya da eğitim şansı yakalayamamış gençlerde işsizlikten kaynaklanan, aldığı eğitime uygun bir gelecek planı yapamıyor olmaktan kaynaklanan bir umutsuzluk ve bu umutsuzluğa bağlı öfke ve kızgınlık duygu durumları sık yaşanmaya başladı. Özellikle ekonomik sorunlar, işsizlik gibi sorunlar bunları büyüten etkenler. Böyle dönemlerde özellikle kentlerde farklı gruplar arasında çatışmanın derinleştiğini hissedebiliyoruz. Farklı inanç grupları arasında ufacık bir mesele kamplaşmaya, çatışmaya neden olabiliyor. Bu tür dönemlerde toplum çok boyutlu olarak ciddi sorunlar yaşayabiliyor.

Bireylerin yaşadığı bu ruhsal sıkıntılar aile birliğini de etkiliyor.

Kişilerde geleceğine ilişkin umut yitimi olduğu zaman bu tabiki ailesine ve sosyal ilişkilerine yansıyor. Bu da ailelerde gerilimi artıran, ilişkileri bozan ve aile birliğinde çözülmeleri tetikleyen bir faktör. Eşlerin birbirlerine ve çocuklarına karşı davranışları değişiyor.

Anne babanın yaşadığı ve çocuklarına yansıttığı ruhsal sorunlar travmatik bir nesil yetişmesine sebep olmayacak mı? Bu bir zincir gibi nesiller boyu sürecektir.

Çok haklısın. Çocuklar bizim geleceğimiz. Özellikle anne-babanın çocukla anne karnından itibaren kurduğu ilişki oldukça önemli. Ailede stres faktörü ne kadar az olursa çocukla kurduğu ilişki o kadar sağlıklı oluyor. Anna baba yoğun bir baskı altında hissediyorsa kendisini, sosyal olarak ciddi sorunlar yaşıyorsa çocukla kurulan ilişki de bozuluyor. Bu durum çocuğun geleceğine ilişkin sağlıksız bir zemin yaratmış oluyor. Böyle ortamlarda büyüyen çocuklar yetişkin olduklarında ruh sağlığı problemleri yaşayan bireylere dönüşüyorlar. Onlar da çocuk yetiştirecekler. Ve bu sarmal devam edecek. O anlamda söylediğiniz çok önemli. Bizim hem bugün hem de sizin söylediğiniz gibi gelecek için daha sorumlu davranmamız gerekiyor. Böyle dönemlerde çatlakları derinleştirmek yerine birbirimize sarılarak daha barışçıl daha bütünleştirici olmamız gerekiyor. Çözüme yönelik diyalog zeminlerini yaratıcı bir iklime ihtiyaç var. Biz anne babanın daha rahat yaşamasını, geleceğine güvenle bakmasını, yaşamını daha huzurlu geçirmesini sağlarsak aynı zamanda onların yetiştirdiği çocukların da geleceğin de daha sağlıklı olmasını sağlarız.

Peki bunu nasıl başarabiliriz?

Her sistemde sorun olabilir. Ülkede, ailede zaman zaman farklı krizler olabilir ama aslolan biz buna nasıl yaklaşıyoruz. Bu çok önemli. Öncelikle bu tür dönemlerde hepimiz payımıza düşeni alıyoruz. Bunu nasıl karşıladığımız çok çok önemli. Böyle dönemlerde sorunların sebebini çevresel faktörlerden soyutlayıp kendimizde aramaya başlıyoruz. Örneğin bir birey işsiz kaldığı zaman kendine dönüyor, yeteneklerinde, performansında sorun olduğunu düşünmeye başlıyor. Veya eşler birbirini suçlamaya başlıyor. Gerginlik nedeniyle eşler birbirine veya çocuklarına daha kolay patlayabiliyor. Böyle dönemlerde aileler birbirine sarılmalı. Şunu görmemi gerekiyor. Evet böyle dönemlerde bizim dışımızdaki dünya önceki kadar rahat değil. Kendi sorumluluklarımızı yerine getirme nokasında bir takım sıkıntılarımız olacak. Bizim yaşam şeklimizi bozacak bir takım gelişmeler olabilir. Bu gelişmeler karşısında mümkün olduğu kadar önlem alabilmek, eğer sorunun kaynağı bizim dışımızdaki faktörlerse, bunun bizim dışımızdan kaynaklandığını bilmek gerekiyor. Ekonomik geçim sıkıntısı yaşıyorsak buna bizim beceriksizliğimizden, yeteneksizliğimizden kaynaklandığını düşünmek yerine 'bizim dışımızdaki faktörler de buna yol açıyor, dolayısıyla bu sorunları yaşayacağız' deyip birbirimize karşı biraz daha anlayışlı olmak gerekiyor.

Toplum olarak ruh sağlığımız bu kadar bozulmuşken, psikiyatri kliniklerine başvurular tavan yapmışken bu alanda çalışan profesyoneller uzmanlık alanlarına göre ilgili kurumlarda görevlendiriliyor mu?

Her geçen gün ruh sağlığı profesyonellerine ihtiyaç artmasına rağmen kadro açılmıyor. Devlet manevi danışman adı altında ilahiyat mezunu din görevlilerini istihdam ediyor ama psikolog almıyor. Din görevlileri ibadethanelerde görev yapıyor zaten. Psikolog, psikiyatrist, sosyal hizmet uzmanlarının yerini mesleki anlamda bunların yerini tutamayacak insanların görevlendirilmesi toplumsal açıdanda ruh sağlığı açısından da kaygı verici bir durum. Türkye'nin daha fazla sağlık personeline, ruh sağlığı uzmanına, eğitimciye ihtiyacı var. Daha fazlı sağlıklı eğitim kurumuna ihtiyacımız var. Ama son zamanlarda Türkiye, sorunlar arttıkça daha güvenlikçi politikalara yöneliyor. Örneğin bu alanlarda personel istihdamı yapmak yerine sürekli güvenlik personeli istihdam edilmesi, din görevlilerinin alınması, toplumun geleceğini kurtaracak şeyler değil. Daha fazla cezaevi yaparak toplumdaki sorunları çözemezsiniz. Kaynakların üretime, eğitime, insan refahına ve sağlığına ayrılması gerekiyor.

Mevlüt Ülgen kimdir?

1965 yılında Denizli'de doğdu.1991 yılında Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümünden mezun oldu. Meslek kariyerine 1993 yılında İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikyatri servisinde başladı. Aynı hastanede yetişkin, çocuk ve ergenlerle çalıştı. İzmir'de palyatif bakım sisteminin kurulmasında ve Palyat İzmir projelerinde yürütücü ve eğitimci olarak görev aldı. Sağlık psikolojisi alanında eğitimler verdi. Hasta ve hasta yakınlarına danışmanlık yaptı. 2005 yılından itibaren halkla ilişkiler, hasta iletişim ve eğitim birimlerinde görev alarak eğitim çalışmalarına ağırlık verdi. Bir çok STK’nın kuruluşunda yer aldı. İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden 2017 yılında emekli oldu. Ortak olduğum merkezde ve şirketlerde psikolojik danışmanlık hizmeti ve kişisel gelişim eğitimleri veriyor. Ege Üniversitesi bünyesinde çalışmalarını yürüten Ege Tazelenme Üniversitesi psikoloji bölümü koordinatörlüğünü gönüllü olarak yürütmekte, dersler vermekte. Ülgen, Türk Psikologlar Derneği İzmir Şubesi başkanlığı ve Ege Geriatri Derneği genel sekreterliği görevlerini yürütmekte.

Profesyonel yardım şart

Öncelikle koruyucu önlemlerin alınması gerekiyor. Bireyler sorunlarla başedemedikleri noktada profesyonel yardım almalılar. Çünkü bazen öyle oluyorki kişinin ruhsal mekanizması çöküyor. Fiziksel olarak enfeksiyonlar bizi zayıf bulduğu zaman hastalıklara açık oluyorsak, ruhsal açıdan da böyle. Mutlaka bir ruh sağlığı profesyoneline başvurulması gerekiyor.