Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Helil İnay Kınay,Türkiye'de son yıllarda acımasız hale gelen kontrolsüz sanayileşme ve kentleşme politikalarının çevresel yaşam standartlarını ve halkın yaşam kalitesini olumsuz etkilediğini ve geri dönülmez sonuçlara yol açtığını söyledi. Gazete 9 Eylül'ün sorularını yanıtlayan Kınay, altyapısı eksik kentlerimizde, içme suyunun yetersiz kaldığı, atıksuların arıtılamadığı, çöplerin yeterince toplanamadığı bir süreçten geçtiğimizi söyledi.

AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılından 2018 yılı ortalarına kadar uyguladığı çevre politikaları ve çevreye bakışı ile ilgili bir genel değerlendirme yapabilir misiniz?

Ülkemizde son yıllarda acımasız şekilde kontrolsüz sanayileşme, kentleşme politikaları çevresel yaşam standartlarımızı ve yaşam kalitemizi de olumsuz etkilemeye ve geri dönülemez sonuçlara yol açıyor.
2018 Türkiye’sine geldiğimizde kentlerimizde, yerleşim alanlarımızda çevresel altyapı süreçlerinin tamamlanamadığı, TUİK, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı verilerine göre sağlıklı içme suyuna ulaşamayan, kentsel atıksuları arıtılamayan, evsel çöplerini yönetemeyen bir noktadayız.
Her şeye rağmen kalkınma anlayışı ile ülkemizde tarım alanları, meralar, orman alanları, doğal karakteri korunması gereken alanlar yapılan mevzuat değişiklikleri ile yapılaşma, madencilik faaliyetleri ve sanayi tesisleri ile ortadan kayboluyor. Gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetler ile ilgili olarak çevresel etkilerin değerlendirildiği ve karar vericilere en önemli gösterge olan Çevresel Etki Değerlendirmesi süreci ise 1993 yılında ilk defa yayınlanan ÇED Yönetmeliği'nde yapılan 18 değişiklikle Çevresel Etki Değerlendirmeme halini almıştır.


İNSAN İKİNCİ PLANDA


İktidarın doğayı, tarımı, insanı ikinci plana iten uygulamalarından ve sizin bu konudaki tespitlerinizden söz edebilir misiniz?

Bugün bölgemizde Efemçukuru Altın Madeni, Bergama Altın Madeni, Çaldağ Nikel Madeni gibi çevresel riskleri oldukça büyük olan projelerin ÇED süreçlerine baktığımızda alınan mahkeme kararları ve bilirkişi raporları ile ÇED süreçlerinin doğru işletilmediği, tesislerin mevcut halleri ile çevreyi kirlettiği ispatlanmış olmasına rağmen ÇED bir oyun haline getirilmiş, iptal olan ÇED olumlu belgelerinin yerine hızla yeni belgeler düzenlenmiştir.
Orman Yasası'nda yapılan düzenlemeler ve son dönemde ard arda yayınlanan KHK'lar ile orman alanlarında her türlü faaliyetin önü açılmış, özellikle üzerinde orman yapısı olmayan alanların orman vasfından çıkarılması yönündeki 2A maddesi değişiklikleri ile Ege Bölgesi kıyı şeridinde bulunan ve orman vasfı taşıyan maki, kayalık araziler ranta açılmıştır. Doğal SİT alanlarının statülerinin değiştirilmesi ile ilgili yapılan düzenlemeler ile bu alanlara yönelik baskılar artmış, yapılaşmanın önü açılmıştır.
Benzer şekilde Mera Kanunu'nda yapılan düzenlemeler ile bu alanların açılmasına yönelik adımlar atılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında 44 milyon hektarla ülke yüzölçümünün yüzde 56'sını oluşturan mera ve çayır alanları, 2014 yılı verilerine göre 14,6 milyon hektara inerek yüzde 19'a gerilemiştir.
Maden Kanunu düzenlemeleri ile madencilik faaliyetleri her mevzuatın önüne geçmiş ve her yerde madencilik faaliyeti gerçekleştirilebilmesinin önü açılmıştır.

MERALAR TÜKENİYOR


Mevzuatta yapılan bütün düzenlemeler ile topraklarımız, meralarımız, orman alanlarımız, zeytinliklerimizin ortadan kalkması yönünde hızlı bir süreç başlamıştır. Korunması gereken alanlarımıza yönelik bu yağma devam ederken, diğer taraftan Sinop ve Mersin'nde nükleer santral projeleri ile ülkemiz geri dönülmez bir çevre felaketi ile karşı karşıya getirilmiştir. 2007 yılında bir gazete haberi ile öğrendiğimiz İzmir Gaziemir kurşun geri kazanım tesisi alanına gömülü olduğu ortaya çıkan atıkların buraya nasıl geldiği de anlaşılamamıştır. Atıkların bertaraf edilmesi ile ilgili süreçleri tamamlayamayan ülkemizde; yıllardır kentin göbeğinde tonlarca nükleer atıkla yaşamak zorunda kalan, 2018 yılında hala gömülü atıklardan kurtulamayan İzmir’e bakınca nükleer santrallerin çevresel riskleri ile ilgili olarak kime nasıl güvenebiliriz.


ALTYAPIDAN UZAK


Kentsel dönüşüm ve otoyol projeleri için neler diyebilirsiniz?

Kentlerimizde gömülü tehlikeli atıklar ile ilgili haberleri son yıllarda daha çok duymaya başladık.. Çevre sağlığını korumak ve denetlemek ile yükümlü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın en büyük hizmeti ise kentsel dönüşüm adı altında kentlerimizin ranta kurban edildiği, her türlü altyapıdan uzak, her yağmurda sellerle boğuşan kentler yaratmak oldu. Bir taraftan bölünmüş yol ve otoyol projeleri ile övünen yönetimler, bu projelerin yaratacağı çevresel etkileri değerlendirmeyi bir kenara bırakıp mevzuat kapsamında ÇED kapsamı dışında tutarak, çılgın projelerin yaratacağı çevresel problemleri göz ardı ederek, çevre sağlığına ne kadar önem verdiklerini de göstermiş oldular. Bu arada yetkin meslek dalı olan çevre mühendislerinin diplomalarının boşaltıldığı, “Çevre Görevlisi" kavramı ile karşıya karşıya olduğumuz bir yönetim anlayışı ile birlikteyiz. Bu anlayışın sonucu olarak kısıtlı olan doğa varlıklarımızı, yaşam alanlarımızı geri dönülemez bir noktada kaybetmek üzere olduğumuz gerçeği ile karşı karşıyayız. Havası, suyu, toprakları kirletilmiş olan ülkemizde ormanlar, meralar, doğa karakteri korunması gereken alanlar da bu şiddetten etkileniyor.


KAMU ÖN PLANDA


Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi olarak; çalışmalarımız kapsamında kamu yararını gözeten, ekolojiyi ekonomiye kurban etmeyen, bütüncül politikaların hayata geçmesinin çok önemli olduğunu biliyor ve bunu savunmaya devam ediyoruz.