RÖPORTAJ/ Kardelen BUĞDAY

Grup Dost Yürek’in kurucusu Aysun Timurcan, 1987 yılında ‘Ayrılık’ şarkısıyla müzik dünyasında ismini duyurdu. Birçok şarkıya imza atan Timurcan’ın eserleri çeşitli gruplar tarafından seslendirildi. Son olarak ‘Grup Dost Yürek’ ile çalışmalarına devam eden Aysun Timurcan sadece müzisyen olarak değil, ressam ve eğitmen kimliği ile de birçok çalışmayı aynı anda sürdürüyor. Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde bir araya geldiğimiz Aysun Timurcan ile şarkılarını, sanatı, doğayı ve toplumu konuştuk. Son çalışmalarından olan ‘Ağaçlara Şarkı Söyleyen Kadınlar’ı anlatan Aysun Timurcan ile geçmiş çalışmalarından da söz ettik. Müziğe başladığı dönem ile günümüzü değerlendirerek toplumun sanata ve sanat üreticisine olan bakışının değiştiğini söyledi. Eğitmen olarak da çalışmalarına devam eden Timurcan, çocuklar ile yaptığı çalışmaları anlattı. Yaptığı eğitici çalışmalar ile çocukların hayatına dokunmayı amaçlayan Timurcan, toplumdaki iletişim sorununa şu cümle ile değindi; “Birbirimizi dinlemeyi becerebiliyor muyuz?”

Timurcan’la, eğitmenlik yaptığı okuldaki dersinden sonra buluşmak için sözleşmiştik. Renkli çiçekli kıyafetleri ve gitarıyla selamladı beni. “Anadolu’nun Joan Baez’i Aysun Timurcan” hakkında epey araştırma yaptım. Karşıma çıkan bilgiler beni başka bilgilere yönlendirdi. Söz yazarı, besteci, ressam ve tiyatral müzik konserleri veren, deyim yerindeyse on parmağında on marifet bir kadın vardı o bilgilerin toplamında. Araştırma yaparken bir ara şüpheye bile düştüm, “acaba isim benzerliği var da başka başka insanları mı okuyorum” diye. Görüşmemizde bu durumdan bahsettim, haksız da sayılmazmışım ki ilk kaseti çıktığı sıralar isim benzerliği konusunda yaşadıklarını da anlattı. Kendisini anlatmak için gülümseyerek başladı cümleye;

“Aysun Timurcan, şu an hangi mesleğin dimağında, hangi mesleğin içinde olduğunu kestiremeyen, her alanda olan bir kadın.” Ve ardından şöyle devam etti; “Cevabı sunmakta bazen zorluk çekiyorum. Çünkü bir kadının zaten normal şartlarda çok yönlü bir kişiliği var. Kadın sosyalleşen bir varlık olduğu müddetçe, kimlikleri de değişiyor hayatın akışına göre. Öncelikle müzisyenim ama son dönemde bunu çok büyük bir sevgi ve itinayla söylüyorum; ozanım her şeyden önce…” Pek çok isimle projelere imza atan Aysun Timurcan, müziğe ilgi duymaya başladığı ilk gençlik yıllarını anlattı. “Sadece müzik alanında değil hayata farklı gözle bakan biriyim. Detaylara dikkat eden biriyim. Bu yeni bir şey de değil. Dünyaya geliş amacım farklı diyen bir çocuktum” diyen Timurcan, başta resimle ilgilendiğini sonra da müziğe yöneldiğini söyledi. Müziğe ilgi duymaya başladığı yıllarda, doğup büyüdüğü Karadeniz’i de şöyle anlattı; “Gitar çalan, besteler yapan bir genç kız… Batı Karadeniz, 80’li yıllarda mutaassıp bir bölgeydi. Karadeniz’den bir gitarist, hele ki rockçı bir gitarist kızın çıkması müthiş bir olaydı o anlamda…”

1985 yılında Marmaris’te düzenlenen festivalin ise hayatında dönüm noktası olduğunu söyledi.

“Resim okuyacakken müzik okumaya başladım. Benim yolumu, 1985 yılındaki Marmaris Festivali hazırladı. Aslında seçeneğim, 1985 yılına kadar akademik olarak resim okumaktı…”

Aysun Timurcan’ın 80’li ve 90’lı yıllarda yaptığı müzik çalışmalarına geldi sıra, 1987 yılında çıkardığı ‘Ayrılık’ albümünde, kasetin kapağına ismini sadece ‘Aysun’ olarak yazmışlar, fotoğrafını da koymamışlar. Bu nedenle Aysun Kocatepe’nin aynı yıllarda çıkardığı ‘Ayrılık’ şarkısı ile çok karıştırılmış.

“İlk albümüm 1987’de, Ada Plak’tan çıktı. 87’de ben tam 19 yaşımdaydım. 80’li-90’lı yılları takip eden bir müzisyenim. O dönemde Şebnem Ferah’lar, Volvox’lar vardı. “Aysun-Ayrılık” kasetimle o dönemlerde, Aysun Kocatepe de ‘Ayrılık’ şarkısı çıkardığı için müzik çevresindeki çoğu insan Aysun Kocatepe ile çok karıştırdı beni.”

Aysun Kocatepe ile karşılaşıp bunu söyleme şansı olup olmadığını sordum Timurcan’a, olmadığını söyledi. Hatta ilk albümde kendi bestelediği şarkıların altına imzası bile atılmamış. Sonradan İstanbul’a geçen Ada Müzik bu durumu telafi etmiş. Bu durumla ilgili bir hukuk arayışına girdiniz mi diye sorduğumda şöyle devam etti; “Hayır girmedim, gerek de görmedim. O dönemlerdeki düşünce şuydu; yeter ki kaset çıksın. Biz yapılan anlaşmalara bile bakmadık. Öyle ceza unsuru anlaşmalardı ki 5 sene sizi bağlayıp, kaset satışlarından 20 bin üzerinden yüzde 3-4 gibi pay verecekler sizlere… Yani siz zaten albümü gömüyorsunuz. Ama o zamanki ruh şu; hiç önemli değil, para hiç önemli değil. Yeter ki albüm çıksın. Yeter ki kasetim çıksın… Şimdi genç nesil bizden çok daha şanslı. Çalışmalarını dijital ortamda yayınlayabiliyorlar. Benim 80’li ve 90’lı yıllarda böyle bir şansım olmadı.”

ANADOLU’NUN JOAN BAEZ’İ

Eski albümlerinin şu an müzik koleksiyonerleri tarafından yüksek fiyatlarla satışa çıkarıldığını konuştuk Timurcan ile. Koleksiyonerlerin o albümleri plak halinde bastırmak için çalıştığını söyledi. Bunun için de sosyal medyada hem kendi adına hem de Grup Dost Yürek adına sayfa açılmış. Eski çalışmalarını oradan da paylaşıyor. “Türkiye’nin Joan Baez’i” olma konusuna geldik yeniden. Baez hakkında, “Farklı vokaliyle, aktivist tavrıyla ve politik görüşüyle bilinir” bilgisinden yola çıkarak Timurcan’a aralarındaki benzerlikleri ve farklılıkları sordum. “Aynı ruhu ben de taşıyorum” dedi. “Aktivist tavır ve farklı vokal sizde de var. Peki ya politik görüş kısmına katılıyor musunuz?” diye sorduğumda şöyle cevap verdi; “Evet katılıyorum. Ama benim politik görüşlerim hiçbir zaman slogan atarak ya da herhangi bir topluluğun önünde pankart açarak olmadı. Ben her zaman sanatım ve sözcüklerimle yer aldım. Bir insanın politikasının yaşamıyla eş anlamda gitmesi gerektiğine inanıyorum. Sanatçıların çok bohem hayatları olduğu sanılır. Aslında aksine dişimle, tırnağımla kazıyarak, emeğimin karşılığını almaya çalışan bir kimliğim. Bugün hiçbir siyasi kimliğe gerçek anlamda inanmıyorum. Bugün gerçek anlamda inandığım şey; dürüst ve var olmaya çalışan insanlar… Hangi kesimden olursa olsun; çalışan, emeğinin karşılığını gerçekten hakkıyla alan, dürüst olan insandır benim politikam şu anda.”

PHOOLAN DEVİ’DEN AZE’YE

Pek çok insanın İlkay Akkaya’nın sesinden dinlediği, ‘Aze’ şarkısının hikayesine geldi konu. 1988 yılında yazmış şarkıyı ama öncesinde Ömer Seyfettin’in Yalnız Efe’sinden, en çok da 15 yaşındayken, Phoolan Devi’den etkilendiğini şöyle söyledi; “Ben 15 yaşında bu kadının hayat hikayesini okuyordum. Hürriyet Gazetesi yazarlarından Mete Akyol röportajını yapıyor 1983 yılında. Çok enteresan, çok acı bir hikayesi var. Niye etkilendim Phoolan Devi’den? Mete Akyol soruyor. ‘Bir daha hayata gelseydiniz, ne olmak isterdiniz?’, ‘Sevgilimin eşi olmak isterdim, anne olmak isterdim. Aşkımı yaşamak isterdim’ diye bir cevabı var. Bu cevabı okuduğumda 15 yaşındayım. Bu kadının, ‘Ölmeseydim eğer, insan öldürmek istemezdim. Ben aşkımı yaşamak isterdim’ cümlesine takıldım.”

AĞAÇLARA ŞARKI SÖYLEYEN KADINLAR

Aysun Timurcan’ın etkilendiği isimler Phoolan Devi ile sınırlı değil, Grup Dost Yürek ile söylediği ‘Ağaçlara Şarkı Söyleyen Kadınlar’ da bir yörenin azminden yola çıkılarak yazılmış. Akbelen Direnişi’nin isimlerinden Necla Işık ilham olmuş bu şarkıya. Tabii ki öncesinde Timurcan’ın farklı kaynaklardan okuduğu, çeşitli kültürlere ait hikayeler ve doğa ritüelleri de var. Şarkılarını hemen yazmadığını, hayatın içindeki deneyimlerden beslendiğini söyledi sohbetimizde. Doğa üzerine yaptığı pek çok şarkı var. ‘Gökova’ ve ‘Miho’ bunlara örnek. Karadenizli olmasının, hayatını değiştiren Marmaris Festivali’nin bu şarkılara büyük bir etkisi var. “Ben bir doğa çocuğuyum zaten” diyor, doğa katliamlarına karşı duruşunu da şöyle ifade ediyor; “Zaten duyarsız kalmam hata olur.”

Üreten, emeğiyle var olmaya çalışan kadınların destekçisi olduğunu ve müzisyen olarak beğenerek takip ettiği isimleri de sıraladı. Daha önce söylediği, ‘Ben şarkılarımı güçlü ve cesur, amazon kadınlara yazıyorum’ sözünü sordum. “Güçlü yapıdaki kadınlar zaten birbirini buluyorlar” diyerek başladı. Ancak üretenlerin muzdarip olduğu baskıcı tutuma da geldi söz… “Yani şöyle söyleyeyim ortaya bir çalışma çıkarıyorsunuz. Dinleyiciye ulaştığı müddetçe siz var oluyorsunuz. Size ulaşmaları ancak eserinize ulaşmalarıyla oluyor. Oturduğunuz yerden, evimden kimseye ulaşamam. Bestelerimle, yaptıklarımla kalırım. Eskiden balkonlarda söylerdim, mahalle dinlerdi. Ama şimdi ona da tahammülü yok insanların. Biliyor musunuz balkonda dahi müzik yapamıyorum artık. Tepki çekiyor. Son 10 yıldır ülkemizin geldiği durum bu. Biz balkonda müzik çalışırken ekip arkadaşlarımla, komşularım balkona çıkıp n’olur bir kez daha çalın derlerdi. Şimdi kapatın sesinizi, rahatsız oluyoruz gibi şeyler söylüyorlar.”