Röportaj/ Sinan KESKİN

Hala aşıdan korkanlarınız var mı? Çocukluğumuzda hepimiz, hadi cesur yürekleri üzmeyelim, çoğumuz aşı olmamak için saklanacak delik arardık. Aslında bu korku iğnenin verdiği acıya karşı duyulan korkunun ötesinde anne-babalarımızın aşıyı bir tehdit unsuru olarak kullanmasından kaynaklanıyor. Şu cümleyi duymayan var mıdır; “Yaramazlık yaparsan sana iğne yapacağım. Eğer durmazsan iğneci çağrıyorum.” Eğer sizi dinlemesi gereken çocuğunuza bunu anlatamadığınızda, bu cümlelerle tehdit ediyorsanız iğneden korkacaktır. Hatta ileri yaşlarında da bu korkuyu üzerinden atamayan bir yetişkin olması muhtemeldir. Oysa çocuğunuz doğduğu andan başlayarak bazı hastalıklardan korunmak ve korunamadığı hastalıklardan kurtulmak için iğne olmak zorunda.

Başlangıçta çalışmalarına çocuklar için ağrısız aşı geliştirmek için başlayan Dr. Öğr. Üyesi Emel Sokullu, aşının vücuda kolay verilmesini sağlayan bir polimer teknolojisi geliştirdi. Emel Sokullu ile hem çocuklar hem de yetişkinler için aşıyı kabus olmaktan çıkaracak teknolojisini, bu teknolojinin hayatımıza nasıl etki edeceğini konuştuk.

Emel hanım ağrısız bir aşı yöntemi üzerinde çalışıyorsunuz sanırım. İğne ağrısı olmadan nasıl aşı olacağız?

Aşının vücuda kolay verilmesini sağlayan bir polimer teknolojisi geliştiriyoruz. Ben projeye özellikle çocuk aşıları odaklı başlamıştım. Sistem kısaca şöyle çalışıyor; polimere emdirilen aşı molekülleri bandaj yardımı ile deri altından vücuda veriliyor. Yani Türkiye'de üretilen aşı ve diğer başka formülasyonları, bazı faydalı yağları ya da vücuda enjekte edilen bazı kozmetik ürünleri, normalde iğneyle gönderilmesi gereken moleküllerin bir bandaj ile, vücuda acısız ve pratik bir şekilde verilmesi diyebiliriz. Bunlar son 10 yıllık gelişmeler. Verilen ilaçların deri altındaki hücrelerden immün sisteme katılımı keşfedilince biz bu yolağa hızlı temas eden bir teknoloji üzerinde çalışmaya başladık.

Bu yöntem daha önce uygulandı mı?

2017 yılında Amerika'da grip aşısının vücuda bu şekilde enjekte edilmesiyle ilgili bir çalışma sonlandı ve ürün piyasaya çıktı. Vücudunuza yapıştırdığınız bir bandaj ile grip aşısı olabiliyorsunuz.

Projede hangi aşamadasınız?

Mikro iğneleri geliştirdik. Bu yönteme uygun aşıların geliştirilmesi gerekiyor. Türkiye'de yürüyen birkaç yerli ve milli aşı projesi var. Bir taraftan onlarla temasımız sürerken bir taraftan da kendimizin daha hızlı yapabileceği şeyleri araştırıyoruz. Ama mikro iğneler hazır. Şuanda patent çalışmalarımız sürüyor. Bu mikro iğnelerle buna uygun üretilecek aşıların bir araya getirilmesi ve ürünün piyasaya çıkacak duruma gelmesi için önümüzde 4-5 yıl var. Aşıların geliştirilmesi çeşitli gruplarca sürdürlüyor, biz farklı olarak aşı geliştirildikten sonra onun vücuda konulması için yenilikçi bir yöntem üzerinde çalışıyoruz ve bu konuda belli standartların yerine getirilmesi gerekiyor. Bu da en az 5 yıllık bir sürede olabilir.

Deney süreci de bu zamana dahil mi?

Yaptığımız çalışmanın belirli deneylerini tamamladık. Ama hayvan ve insan denemelerine yeni başlıyoruz. Bu öngördüğümüz 5 yıllık süreye bu deneyler de dahil.

Hangi aşılarda kullanılabilecek?

Eğer grip aşısı gibi çok kullanılan bir ürünle piyasaya çıkarsak hemen hemen herkesin kullanacağı bir ürün olur. Normalde grip aşısı eylül ayında hemen hemen herkesin yaptırdığı bir aşı. Onu artık gidip eczaneden alıp vücudumuza yapıştırmak suretiyle kendimiz uygulayabileceğiz.

Projeye çocuklar için başladığınızı söylemiştiniz. Çalışmalar tamamlandığında artık çocuklar aşıdan korkmayacak mı?

Çocuk aşıları farklı bir grup. Çocuk aşılarını yeniden geliştirmeye gerek yok aslında. Varolan aşılarla çalışılabilir. Bu konuda da bir takım temas ve çalışmalarımız sürüyor. Çocukların aşılara karşı korkuları var. Çocuklarda çok faydalı olacak bir yöntem.

Bu teknoloji ileride nasıl sonuçlar doğurur?

Bu araştırmalar bir çok başka araştırmaların ve uygulamaların önünü açabilir, ama bütün bu gelişmeler zaman alacaktır. Kozmetik veya veterinerlik alanında çok faydalı olabilir. Bizim yaptığımız mikro iğneler illa deri üzerinden olmak zorunda da değil. Farklı başka uygulamalar da düşünülebilir. Moleküllerin vücut içinde belirli bir bölgeye hedeflenmesi ve oraya gönderilmesi önemli bir konu. Çünkü biz verdiğimiz her ilacın, mesela kanser ilacının, kanserli bölgeye gitmesini istiyoruz. Onun dışındaki bölgelere o ilaç giderse oradaki sağlıklı hücrelere zarar verebiliyor. İlaç taşınımı ile molekül taşınımı ikisi de aynı aslında. Bu hala üzerinde çalışılan bir konu. Bunu moleküler robotlarla, farklı moleküler tasarımlarla yapabilirisiniz. Bunun için çok yoğun çalışan gruplar var.

İlaç endüstrisi çok büyük bir pazar. Geliştirdiğiniz yöntem hali hazırda aşı üreten firmaları rahatsız etmeyecek mi?

Evet büyük bir pazar. Biz aşıyı yine o firmalardan tedarik edebiliriz. Bizim yaptığımız iş geliştirilmiş olan bir aşının verilme metoduyla ilgili olduğu için kimsenin ayağına basmak söz konusu değil. İşbirlikleri yapabiliriz. Öte yandan çok büyük firmalar argelerini kendi bünyelerinde yapmaya yetişemiyorlar zaten. Onun yerine dışarıdaki startuplardan teknoloji satın alıyorlar. Bu Amerika'da bilişim sektöründe de böyle. IBM ve Google bile bütün argeyi kendileri yapmıyor. İnsanların bağımsız olarak akıllarına gelen fikirleri startuplardan topluyor ve onları yönetiyorlar aslında. Bizim konumlandığımız biyoteknolojide de böyle bir model uygulanıyor. Büyük gruplar bizim ekibimizi kendi arge birimi gibi değerlendiriyor.

Siz daha önce Amerika'da bulundunuz ve çalışmalarınızı orada yaptınız. Şimdi Türkiye'de sürdürüyorsunuz çalışmalarınızı. Bilimsel çalışmaların sürdürülebilirliği açısından bir kıyaslama yapar mısınız?

Tabii Amerika ile aramızda bilimsel aktivite anlamında bir takım uçurumlar var. Ama bu uçurumlar ilk akla geldiği gibi teknolojik anlamdaki uçurumlar değil. Temel problemimiz Ekosistemde. İnsanlararası etkileşimlerde, bürokraside, malzeme temininde gümrükte problemlerimiz var. Gümrük mevzuatımız bütün bilim insanları için çok sıkıntılı.

Bunu biraz açar mısınız?

Şöyle ki; Amerika'da çalışırken bir malzeme isteği yapıldığında o malzeme ertesi gün masada oluyor. Burada bir malzeme siparişi 6 ay sürüyor. Bilimsel çalışma için 6 aylık süre çok uzun. Bu süreyi beklemek öldürüyor. O altı ayda bütün heyecanın, istediğin, odağın dağılıyor. Ayrıca bazı hammaddeler Türkiye'de yok. Dışarıdan gelmesi gerekiyor. Onlar bu malzemeleri yıllar önce standardize etmiş ve sistemi oturtmuşlar, bugün istiyorsun yarın masanda, burada 6 ay. Bu çok önemli bir fark. Buraya dünyanın en iyi bilim adamını getirin, uygulamalı bilimlerde o da Amerika'da yaptığı bilimsel çalışmaları aynı hız ve kalite ile yapamaz. Çünkü sistem bunu desteklemiyor. Bazı malzemeler Türkiye'ye gelemiyor bile. Bazı kimyasal malzemeleri gümrükten geçiremiyoruz. Neden geçmediğini araştırmadım. Bunu araştırmak bile aynı bir iş. Ne, neden gelmiyor, ne, neden yasaklı bilmiyorum.

Karar mekanizmasındaki kişilerin bu bilimsel çalışmalarının içeriği konusunda bilgi sahibi olduklarını düşünüyor musunuz?

Bambaşka bir sebepten girişi yasak olan bir ürünün bilimsel anlamda çok önemli bir çalışmaya faydası olacağının hesabını yapamıyorlar. Bunun gibi anlamı tam belirgin olmayan sebeplerden dolayı çalışmalarımız gecikiyor, bu da AR-GE hızımızı sekteye uğratıyor. Türkiye'de bazı şeyleri yapmak gerçekten çok zorlayıcı süreçler içeriyor. Sistem kurgusunda temel problemler var. Bizim buna bir etkimiz maalesefki olamıyor. Özellikle arge gümrük düZenlemelerinin hassasiyetle elden geçirilmesi lazım, bu konuda bir güç ve akıl birliği oluşturmak lazım. Yasaklı olan bir maddenin , bir platformun va başka bir çalışma için kritik önemde olacağını görebilecek yetkinlikte insanların olması gerekiyor. Özgür çalışma alanı bilimsel gelişme için kritik, doğru kurgulanması gerekli. Bütün bunlar için Bilim insanlarının daha fazla karar verici mercilerle ilişkide olması lazım.

Nobel konusunda ne düşünüyorsunuz? Böyle bir hedefiniz var mı?

Nobel'e giden yol önceden çizilmeli. Ben Nobel odaklı değil sanayiye dönük araştırmalar yapıyorum. Nobellik araştırmalar daha çok çığır açıcı, insanlık için yeni bir buluş olmalı. Ben bunu araştırmalarımda belli bir aşamaya geldikten sonra fark ettim. İnsanlar bunu en başından fark edip hedefini doğru koymalı. Bundan sonraki nesiller için bizim bu bilinci hazır ediyor olmamız gerekli ve bir önceliğimiz de bu.

Sizin bir de startup şirketiniz var. Solab'da neler yapıyorsunuz?

Yaptığım bilimsel projelerin piyasaya hazır edilme, ürüne dönüşme ve buna yönelik bürokratik işlemleri Solab üzerinden yapmaya çalışıyorum. Türkiye'de daha çok bilişimle ilgili startuplar var. Bir de DeepTech dediğimiz bir başka startup çeşidi var. DeepTech’ler biyoteknoloji, Nanoteknoloji gibi alanlarda aktif yüksek teknoloji startupları. Solab, DeepTech dediğimiz startuplardan biri.

Amacım bilimi sevdirmek

Gençler reel ve üretim odaklı şeylere yönelip buraların çok da keyifli alanlar olduğunu keşfetsinler istiyorum. Özellikle yeni nesli bilime yönlendirmek lazım. Bu bizim sorumluluğumuz. Bilim kurgu içerikli romanların ve diğer medya araçlarının bu anlamda çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Bilimin ticarileşmesi lazım

Ben yaptığım bilimsel çalışmaların insana değmesini fayda yaratmasını istiyorum. Teknolojik bir ürün ortaya çıkartabilmek için sadece bilimsel bilgi yetmiyor, üzerine işletme, halkla ilişkiler, mevzuat vs. biliyor olmak gerekiyor. Bir sürü başka şey daha bilmen gerekiyor. Bilimsel çalışmalar farklı, bilimin ticarileşmesi süreçleri apayrı bir uzmanlık gerektiriyor.