İmamoğlu sordu: “En çok kendine mi güveniyorsun, 16 milyon insana mı güveniyorsun?” Ardından yanıtladı: “Böyle bir şehirde akıllı bir yöneticiyseniz, 16 milyon insana güvenirsiniz.”

Ve Kanal İstanbul için referandum çanları çalmaya başladı. Bakalım 1 kişinin dediği mi olacak, yoksa 16 milyonun mu? Proje, önümüzdeki dönemde farklı boyutlarıyla incelenecek. Maliyeti, zararları ve varsa yararlarının yanında, projenin asıl sahibi de tartışılacak…

‘Kanal İstanbul’ ABD Projesi mi?

Evet, kesinlikle. Adından belli zaten; ‘Kanal İstanbul’ denilen, ‘İstanbul Kanalı’nın Amerikancası! Amaç da belli: ‘Montrö Antlaşması’nı delerek, ABD savaş gemilerini Karadeniz’e taşımak.’ Diyebilirsiniz ki: “ABD savaş gemileri Montrö’ye göre Çanakkale Boğazı’ndan geçemez.” Siz öyle sanın; orası da düşünülmüş: ‘Kanal Çanakkale’

Maliyeti de Kanal İstanbul’dan kat kat daha düşük. Denecek ki: “Bu kadar masraf ettik, şu ‘Kanal Çanakkale’yi de halledelim ki harcadığımız parayı kazanabilelim.”

Kanıt mı? ÇED Raporu’nun 1426. (6. bölümünün 155.) sayfasında yer alan ‘Zincirbozan-Gelibolu mevkiinden Saros Körfezi’ne bir kanal açılması’ önerisi! Bu iki proje gerçekleşirse, ABD savaş gemileri Saros Körfezi, Kanal Çanakkale, Marmara Denizi, Kanal İstanbul yolundan Karadeniz’e ulaşacak ve 15 günde geri dönmek zorunda kalmayacak.

Şimdi soralım: “Kanal İstanbul Projesi’nin gerçek bir parlamenter sistemde onaylanma şansı var mıydı?”

Bence yoktu. Nedenini anlamak için, geriye gidip, büyük tabloya (haritaya) uzaktan bakmak gerek.

Büyük Tabloya Bakmak

İki adım (yıl) geriye gidip, tüm Türkiye’ye baktığımızda ‘Parlamenter Sistemi’ kaldırarak ‘Tek Adam Rejimi’ni getiren referandum çıkıyor karşımıza. Ve o dönemde deneyimli diplomat ve siyasetçi Onur Öymen’in ısrarla sorduğu şu soru geliyor aklıma: “ABD geçmişte Japonya ve Almanya’ya dayattığına benzer şekilde bu Anayasa değişikliğini neden dayatıyor bize? Biz savaş mı kaybettik?”

16-17 adım geriye gidince, ABD ve Türkiye aynı kareye sığıyor. Önce ‘kitle imha silahı’ gibi yalanlarla Irak’a saldırmayı planlayan ABD ile işbirliğine yanaşmayan Ecevit önderliğindeki DSP-MHP-ANAP hükümetinin, Devlet Bahçeli aracılığıyla bozulması; AKP’nin kurulup, iktidara getirilmesi... Ardından, geçmesine kesin gözüyle bakılan ABD askerinin Güneydoğu Anadolu topraklarına girmesini sağlayacak tezkerenin, 90 kadar vatansever AKP milletvekilinin de desteğiyle reddedilişi…

O günden bu yana parlamenter sistemden ve demokrasiden giderek uzaklaşmamız ve 1 kişinin 16 milyondan üstün sayıldığı bugünlere gelmemiz…

Atatürk Ne Diyor?

“Amerika’daki gibi başkanlık olsun, siz de başkan olunuz” teklifini yapan beş milletvekilini şöyle yanıtlamış, Atatürk: “Bizim Cumhuriyetimizin esası Meclis yetki ve esaslarıdır. Padişahlıktan yeni kurtulduk, başınıza yeni padişahlar mı arıyorsunuz? Padişahlık da artık yoktur. Olmayacaktır.”

Bir gazetedeki ‘Atatürk Cumhurbaşkanlığı ile başbakanlığı birleştirmek istiyor’ başlıklı haber üzerine ise Celal Bayar ve Altay Paşa’ya şunları söylemiş: “Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlığı birleştirmek hangi akıl zorunun ortaya attığı bir görüştür? Başbakanlıkla Cumhurbaşkanlığı’nın birleştirilmesi demek, Cumhuriyet’in kuruluşuna ve felsefesine karşı çıkmak demektir.”

Bilmem anlatabildim mi?