Bugün biraz televizyon programları arasında dolaşalım mı?
Netflix, Puhu tv, belgeseller vs. dışında ülkenin çoğunluğu hala geleneksel izleyici profilinde malum.
Ben ne var ne yoksa izleyen taraftayım.
Öyle elitizm peşinde koşan cilalı varoş değilim yani. Ben saf dümdüz varoş!

***

Akşam yemeğinden sonra çekirdek çay alıp televizyonun başında ailecek zaman geçirmek hala en favori sosyal aktivite.
Bunun bir de gündüz kuşağı var ki o tam bir bilinmezlik çukuru.
Cinayet ve kayıp peşinde koşan yayınlar kendi aralarında kim daha çok suçluyu polise teslim edecek yarışında.
Bazısı sadece sansasyonel yayınlar yapıp boş teneke gürültüsünde, hiçbir olayı sonuca bağlayamazken bazıları gerçekten tam bir istihbarat merkezi gibi çalışıyor.
Komşu teyzeler artık ekranda izleye izleye ölüm katılığı nedir, cinayette ilk şüpheli kimlerdir, kayıplarda ilk 48 saatin önemi nedir, hepsini biliyorlar.
Yan komşusundan kavga sesleri geldiğinde artık duvara bardak dayamaktan ziyade daha çok polisi aramak, olmadı kapıyı çalıp içerideki potansiyel suçlunun dikkatini dağıtmak gibi yollara başvuruyorlar.

***

Kayıp cinayet mevzuları bitiyor sonra ardından bir yemek yarışması başlıyor ki neredeyse prime-time reytinglerine ulaşılıyor.
Her hafta ayrı bir grubun yarıştığı programda ülke insanının cehaletine, üç kuruş kazanmak adına karakterinden, vicdanından nasıl ödün verdiğine, arsızlığın, utanma duygusunun sözlüklerde sadece kelime olarak kaldığına şahit olup saçınızı başınızı yoluyorsunuz.
Adam kerevizle elmayı birbirinden ayıramıyor ama kendini gurme olarak tanıtabiliyor mesela.
Memleketin son yıllarda başına musallat olmuş cahil cesaretinin TV ekranında vücut bulmuş hali.

***



Sonra prime-time'da diziler ve Acun var.
Survivor eskisi gibi olmasa da yine izleniyor ama izleyici profili bir hayli değişti.
Acun'un da bu durumdan pek memnun olmadığı belli ki bu sezon her anlamda oldukça sönük geçiyor.
Geçen gün bir birleşme partisi yaptılar, evlere şenlik! Hani nerede o eskinin şaşaası...
Çağıra çağıra 3-12 yaş gurubu çocukların yıldızını ve üç adamdan sadece birini çağırmışlar.
Acun dünyaya açıldı açılmasına ama bu kez de Türkiye'de artık sistemi oturttu zannettiği prodüksiyonları bir bir kan kaybetmeye başladı.

***

Ve diziler diziler diziler.
Tutan diziler, bir türlü tutunamayan diziler, önceden çok iyi gidip sakız gibi uzadıkça batırıp, sıvayıp, üzerine tüy dikilen diziler.
Mesela Çukur.



İlk 12-13 bölüm kadar senaryosu, oyunculuğu, hikaye örgüsü ve müzikleriyle gönüller fethettikten sonra şimdi saçmasapan bir işe döndü.
Bu aslında tutan tüm diziler için geçerli.
Bundan 6-7 sene önce 90 dakika dizi mi olur deyip protesto eden bazı sektör çalışanları şimdi 210 dakikayla boğuşuyor.
13 bölümlük hikaye 113 bölüme yayılınca senaristlerin de kulakta bir tütme başlıyor tabii.

***

Dizilerin 90 dakikalık yayınlarına o zamanlar en çok karşı çıkan isimlerden biri Gülse Birsel, şimdi her hafta 210 dakikayı doldurmaya çalışıyor ama maalesef Jet Sosyete pek sevilmedi.
Reytinglerde her hafta biraz daha geriliyor.
Aslında bu dizide süre dışında başka sıkıntılar da var.
Karakterler tam oyuncusunu bulmamış mesela. Çağlar Çorumlu'yu "komik yapmamak" başarıyken bu konuda gerçekten çok başarılı olunmuş.
Birsel'in kendi oynadığı karakter de fiziksel olarak çok itici.
Tıpkı Şahan Gökbakar'ın gişesi fiyaskoyla sonlanan Kayhan'ı gibi.

***

Haydi bugünlük yeter.
Bir gün de Netflix ve Puhu tv'yi çekiştiririz.
Şahsen ikisi de benim hayat kurtarıcılarım.
Gerçi kitap okuyamıyorum artık bu dijital platformlarda dolanmaktan ama olsun.
Kendilerinden ziyadesiyle memnunum.