Haber/Serap CÖMERTOĞLU İŞCAN
Nefret söylemi, çağın insan hakları sorunlarından biri haline geldi. Toplumun çoğunluğundan farklı düşünce, aidiyet ve yaşam tarzlarına sahip azınlık grupların inkarı olan nefret söylemi, yaşam alanlarını ihlal ve şiddet boyutuna varabiliyor. Türkiye’de de nefret söylemine maruz kalanlar arasında LGBTİQ+ bireyler başlarda yer alıyor. Sadece farklı bir cinsel yönelime sahip olması sebebiyle birçok insan, hayatlarının her anında dışlanıyor, ötekileştiriliyor, fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalıyor. Kaos GL ve Uluslararası Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks Birliği’nin (ILGA) raporları da LGBTİQ+’lara karşı nefret söylemine ilişkin durumu gözler önüne seriyor. Kaos GL’nin 2021 yılı Medya İzleme Raporuna göre; 2021 yılında 2 bin 161 haber, söyleşi ve köşe yazısında LGBTİQ+ bireylerden ayrımcı bir dille söz edildi. LGBTİQ+’ların insan haklarına ilişkin durumlarını raporlayan ve endeks oluşturan ILGA’nın gökkuşağı endeksinde ise Türkiye yüzde 4 oranla 49 Avrupa ülkesi arasında 48’inci sırada yer alıyor.

MEDYANIN DİLİ ETKİLİ OLUYOR
Tekirdağ Barosu İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Kamilcan Yavaş, yöneticiler ve medya tarafından kullanılan dilin, uygulanan politikaların, toplum üzerinde etkili olduğunu belirterek, Türkiye’de LGBTİQ+’lara karşı nefret söylemi ile mücadelede iç açıcı bir tablonun olmadığını kaydetti. Yavaş, nefret söylemine yönelik yükümlülükler gerektiği gibi yerine getirilmediği gibi, Türkiye’de devletin, bunu bizzat kendisinin ürettiğini ve desteklediğini iddia etti. Avukat Yavaş, Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin cinsel yönelime dayanan nefret içerikli söylemleri de nefret söyleminin içerisine dahil ettiğini belirtti. Nefret söyleminin dil, din, cinsiyet, cinsel yönelim veya hangi farklı bir nedenden kaynaklanırsa kaynaklansın ayrımcılığa yol açtığını vurguladı.

CANLARINDAN OLUYORLAR
Nefret söyleminin sınırlandırılmamasıyla, hedef gösterilen kişiler veya grupların varoluşlarına ve benliklerine yönelik saldırıların önünün açıldığını dile getiren Yavaş; “İnsanlar, en temel haklarından ve hatta canlarından oluyor. Türkiye’de LGBTİQ+’lara karşı nefret söylemi, ülkenin en önemli insan hakları sorunlarından biri. Özellikle Türkiye’nin de tarafı olduğu ve dahil olduğu Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi uyarınca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin geliştirdiği standartlar ve yükümlülükler büyük öneme sahip. Aynı zamanda söz konusu standartlar ve yükümlülükler ülkemiz için bağlayıcı nitelikte” dedi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’den yapılan bir başvuru üzerine verdiği bir karar uyarınca; nefret söylemini oluşturacak hoşgörüsüzlük temelinde nefreti yayan, teşvik eden, yücelten ya da gerekçelendiren tüm ifade türlerine karşı yaptırımlar getirmenin ve hatta bu ifade türlerini engellemenin zorunluluk olabileceğinin ifade edildiğini vurguladı. Avukat Yavaş, yine Türkiye’den yapılan bir başvuruyla ilgili 2011 yılında verilen karar uyarınca da bu tür nefret söylemlerinin soruşturulmaması, kovuşturulmaması ve cezalandırılmamasının devletlerin sözleşme kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin ihlaline yol açtığının vurgulandığını kaydetti. Yavaş, LGBTİQ+’lara karşı nefret söylemine ilişkin AİHM’in oluşturduğu standartların bu iki kararda açıkça ortaya koyulduğunu aktardı. AİHM’in ayrıca İsveç ile ilgili bir kararında, açıkça cinsel yönelime dayalı nefret söyleminin, ifade özgürlüğü kapsamında olmadığı ve bu sebeple bu tür ifadeleri kullanan kişilere yönelik cezai yaptırımlar uygulanmasının ölçülü ve somut olaya uygun şekilde uygulanması durumunda, hak ihlaline yol açmayabileceğini tespit ettiğini aktaran Yavaş, Litvanya’ya yönelik bir başvuruda ise nefret söylemi ve ayrımcı tutumlarda bulunanlara karşı ceza hukuku tedbirlerinin gerekli olabileceğine karar verdiğini kaydetti.

YASAL YÜKÜMLÜLÜK VAR
Avukat Kamilcan Yavaş, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin tavsiye kararınca; devlet yöneticilerinin, üst düzey ve diğer kamu görevlileri dahil olmak üzere, nefret söylemi olarak ayrımcılık veya hoşgörüsüzlüğe dayalı nefreti meşrulaştırma, teşvik etme yönündeki söylemlerden özellikle medyaya yapılan açıklamalardan kaçınma konusunda özel sorumlulukları olduğunu vurguladı. Yavaş, nefret söylemini önlemek için gerekli yasal mevzuatın, nefret suçlarına ilişkin etkili soruşturma ve kovuşturma yapacak mekanizmaların oluşturulması, bu davalara özel önem atfedilmesi, basın ve medya kuruluşlarında bu tür söylemlerin yayınlanmaması ve yeniden üretilmemesi için gerekli mevzuat ve mekanizmaların oluşturulması yükümlülüğünün bulunduğunu söyledi.

148 METİNDE NEFRET SUÇU İŞLENDİ
Kaos GL’nin 2021 yılı Medya İzleme Raporu, yazılı ve dijital basının önemi dikkate alındığında, bu mecralardaki nefret söylemine ilişkin ülkenin durumunu ve devletin yükümlülüklerini yerine getirip, getirmediğini ortaya koydu. Yazılı basında yayımlanan 4 bin 11 metnin incelendiği araştırma sonuçlarına göre; LGBTİQ+’ları konu edinen metinlerin yüzde 43’ü olan bin 707 metin, hak haberciliği kapsamında değerlendirilebilir. Bütün metinlerin yüzde 57’sini oluşturan 2 bin 273 metinde ise LGBTİQ+’ların temel hakları ihlal edildi, nefret söylemi veya ayrımcı dil kullanıldı ya da metinler LGBTİQ+’lara ilişkin önyargıları besledi. Rapora göre; 2021 yılında 2 bin 161 haber, söyleşi ve köşe yazısında LGBTİQ+ bireyler ayrımcı bir dille
yer aldı. Bu, 2021’de yayınlanan bütün içeriklerin yüzde 54’ünü oluşturuyor. Bütün metinlerin yüzde 31’ine tekabül eden bin 249 metinde nefret söylemi tespit edildi. Bin 148 metinde ise LGBTİQ+ bireyler ya da dernek, kurum ve kuruluşları hedef gösterilerek, nefret suçu işlendi. LGBTİQ+ bireyleri konu alan metinlerin yüzde 36’sını oluşturan bin 447’sinde lezbiyen, gey, biseksüel, trans ya da interseks olmak suç gibi gösterildi. LGBTİQ+ olmak, bin 385 metinde ‘ahlaksızlık’, bin 372 metinde ‘sapkınlık’, 853 metinde ‘hastalık’, bin 163 metinde ‘günah’ olarak tanımlandı.

DEVLETİ YÖNETENLERİN SÖYLEMİ
Avukat Kamilcan Yavaş, devleti yönetenlerin nefret söylemlerinin, toplumu ve medyayı etkilediğini vurguladı. 2021 yılında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun,
Boğaziçi Üniversitesi önünde düzenlenen bir resim sergisinde, Kabe resminin yere serildiğine dair soruşturma sonrasında, öğrencilerin gözaltına alındığını Twitter hesabından duyurduğunu aktardı. Yavaş, Bakan Soylu’nun, “Boğaziçi Üniversitesi’nde Kabe-i Muazzama’ya yapılan saygısızlığı gerçekleştiren 4 LGBT sapkını gözaltına alındı!” tweetinin ardından, kamu kurumları tarafından yapılan nefret söylemi ve hedef göstermelerin ardı ardına geldiğini ileri sürdü. İtidal çağrısı beklenen kimi muhalefet temsilcilerinin de benzer söylemlerinin LGBTİQ+’lar açısından oluşan güvensiz ortamı tahkim ettiğini savunan Yavaş, “Karar alıcılar homofobik-transfobik nefret söylemlerini en yüksek seviyeden yaygınlaştırırken, yasal görevi gereği LGBTİQ+ haklarının ihlal edilmesine karşı çıkan baroların sesini kısma çabaları da devam etti. 2020 yılının Nisan ayında, Diyanet İşleri Başkanı’nın, Anayasa Mahkemesi kararlarında da atıf yapılan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin nefret söylemine yönelik tanımı ışığında, eşcinsellere dönük nefret söylemi içeren hutbesi hakkında yaptıkları suç duyurusu nedeniyle, aleyhlerinde başlatılan soruşturmalar nedeniyle İstanbul ve Ankara baroları hakkında Adalet Bakanlığı soruşturma ve kovuşturma izni verdi. Bu, LGBTİQ+ hakları savunucusu örgüt ve aktivistlerle, insan hakları temelinde dayanışma gösteren bütün toplumsal kesimlere çarpıcı bir mesaj niteliğindeydi” dedi. Türkiye’nin, homofobik nefret söyleminin üst düzeyde üretilerek yaygınlaştırıldığını öne süren Yavaş, genel başkanı olduğu partisinin il kongrelerine katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, çeşitli tarihlerde yaptığı konuşmalarla LGBTİQ+ bireyleri hedef gösterdiğini, var oluşlarını inkar ederek, hukuksal varlıklarını yok saydığını da iddia etti.