“Bir merhaba ile kurulur,
yeni bir dünya.
Ve her merhaba bir tebessümle başlar.
Bir merhaba ile kaybolur rengi derinin.
Ve her tebessümde görünür gökkuşağı.” diye yazmışım Merhaba Tebessüm şiirimde.
“Sonra,
sonra, 9 Eylül’de İzmir’e girdik
ve Kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinden gelip
öfkeden, sevinçten, ümitten ağlıya ağlıya,
güneyden kuzeye,
doğudan batıya,
Türk halkıyla beraber
seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz’i.
Ve biz de burda bitirdik destanımızı.”
diyerek 9 Eylül’de İzmir’de bitirir büyük usta Nazım Hikmet Kuvayi Miliye Destanını.
Bense 23 Kasım’da; 9 Eylül Gazetemize girerek İzmir’de tekrar başlatıyorum basın yoluyla mücadelemi.
Elbette Nazım Hikmet gibi bir destan yazmak ne haddimiz ne de hedefimiz.
Niyetimiz sadece bildiğimiz doğruları yazmak ve okurlarımıza biraz sevgi, biraz ümit ve biraz tebessüm aşılayabilmek.
Eskiden Boyalı Basın diye bir tabir vardı. Açık saçık resimlerle, kuponlarla falan milleti oyalamaktan başka bir iş yapmazlardı. Örneğin, güzel bir sanatçımızın bikinili fotoğrafını koyup;
“Dişlerini Yaptırdı” diye manşet atarlardı. Ancak fotoğrafı öyle bir açıdan çekerlerdi ki, siz diş hekiminin o güzel sanatçının dişlerini yapmak için, ağzından değil de başka bir bölgesinden girmek zorunda kaldığını düşünürdünüz.
Pen şöyle erkeğum, böyle güçliyum, diyerek Fadime’yi tavlayıp evlenen Temel, gerdek gecesi soyunup yatağa uzanmış. Onu ilk kez çıplak gören Fadime, hemen salondan bir gazete getirip Temel’in mahrem yerinin üzerine koymuş. Temel merak ve şaşkınlıkla; “Ne yapaysun Fadume?” diye sormuş.
“Ne yapacağum da?” demiş Fadime “Pu havuz medyası her şeyi büyüteyi ya! Ben de şansimu pir deneyum dedum!”
Evet, eskiden Boyalı Basın vardı şimdi daha beteri var; “Mayolu Basın!”
Aslında, siz ona Havuz Medyası diyorsunuz.
Mayolu Basın, benim uydurmam. Havuza takım elbise ile girilmeyeceğine göre... diye düşündüm. 
Bu Mayolu Basın, aslında Fadime’nin sandığı gibi öyle her şeyi büyütmez.
Onlar, sadece iktidarın başarısını büyütürler. İktidarda kimin olduğu hiç önemli değildir.
Muhalefetin de bütün başarılarını küçültürler.
Öğrencilerine sokaklarındaki bir hayvanla ilgili kompozisyon yazma ödevi veren öğretmen Temel’le Dursun’u tahtaya kaldırıp; “Size sıfır veriyorum!” demiş ve eklemiş, “Çünkü kopya çekmişsiniz, kompozisyonunuz noktasına virgülüne aynı.”
Küçük Temel hemen atılmış; “Kopya çekmeduk öğretmenum! Piz, Dursun’la ayni sokakta oturayruz ve sokağimuzda pir tek kedu var!”
Mayolu Basın da sık sık Temel’le Dursun gibi; hepsi birden noktasına, virgülüne aynı manşeti atarlar.   
Gerekçe aynı; “Ee, aynı ülkede yaşıyoruz ve ülkede tek adam var!”
Ne yapsınlar yani mayolarını giyip Havuz Medyasına girmek varken, iktidarı eleştirip cezaevine mi girsinler?
Demek ki, 18. yy’da yaşamış ünlü İngiliz yazar ve siyasetçisi R. B. Sheridan; “Dejenere bir Meclis onların olsun, dalkavuk mahkemeler onların olsun, zorba bir hükümdar onların olsun. Siz bana zincire vurulmamış bir basın verin yeter. Ben o zaman vatandaşlarımızın özgürlüklerine kıl kadar zarar verilemeyeceğini onlara göstereyim.” diye boşuna söylememiş.
Bu vatanın kurtarıcısı, bu Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk de; “Basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir.” demişti.
Evet, bugün 23 Kasım 2021 Salı günü.
Bugün, düşüncelerimizi özgürce yazabileceğimiz 9 Eylül Gazetemizde okurlarımıza  “Merhaba!” diyoruz.
Mücadelemiz; Türkiye’yi bu hale getiren bu iktidara basın yoluyla; “Basın gidin!” demek için olacak.
Ve, hangi dinden, hangi etnik kökenden, hangi siyasi görüşten olursak olalım, bu cennet vatanda, özgür ve eşit vatandaşlar olarak;

“Bir ağaç gibi tek ve hür,
Bir orman gibi kardeşçesine” yaşayabilmek için.
O halde;
“MERHABA!”