Son yıllarda ilerlemiş yaşlarına rağmen görünümleriyle şaşkınlık yaratan ünlülerin röportajlarında, fotoğraf altlarında hep aynı vurgu yapılıyor; “Gençlere taş çıkarıyor!”

Kimi formunu avuç avuç yuttuğu cevize, kimi yediği somona, kimi tek öğün beslenmeye bağlıyor.
Kimi detoks merkezlerinde boğazına hakim olmayı öğrendiğini anlatırken, kimi “spor yaparak canıma okuyorum” diyor.

Aralarından biri de çıkıp, "Haa bu arada sık sık rektefiye edilip, segman attırıyorum" demiyor.
Yani botokstan, dolgudan, silikondan, neşterden, örümcek ağından, liposakşından söz etmiyor. Yüzü vitamin iğnelerinden kevgire dönmüş dillendirmiyor.

Tüm bunlara fotoğraflara yapılan fotoşoplar da eklenince 70'likler yirmiliği yeni çıkmış yetmelere tabi ki taş çıkarıyor.

Bakınız Ajda Pekkan mesala.

Süper star iki milyon lira karşılığında bir dondurma reklamında oynadı. Dünyaca ünlü fotoğraf sanatçısı Mert Alaş'ın objektifine poz verdi ve 30'larının sonu, 40'lı yaşlarının başına döndü.

İnandırıcılıktan ne kadar da uzak... Reklamında beni aldatan markanın raflardaki ürünlerine nasıl rağbet edeyim şimdi.

Çocuklarda olur ya, ayıcıksız uyuyamaz, çıngırağını duymadan huzur bulamaz, barbi bebeksiz adım atamaz v.s.
Benzer olmamakla birlikte var benim de takıntım.
"Düşünce Gücüyle Tedavi” yanımda olmalı hep.
Boşu yakaladığım her an sayfalarını karıştırıyorum. Okuduğumu defalarca tekrarlıyorum.
Hep elimin altında.
Eviriyorum çeviriyorum beni motive ediyor.
Ne kadar anlatsam etkili olmaz. Yazar Louise Hay'den daha önce de sözetmiştim. Mutaka okuyun derim.

Bakın ne diyor Hay; "İlişkiler bizim aynalarımız. Kendimize çektiğimiz şeyler daima ya sahip olduğumuz özelliklerin ya da ilişkiler hakkındaki inançlarımızın aynası. Bu patron, iş arkadaşı, arkadaş, sevgili, eş veya çocuklarımızla ilişkilerimiz için de geçerli.
Bu insanlarda hoşlanmadığınız şeyler ya kendinizin yaptığı veya yapmak istediği, ya da inandığınız şeyler oluyor. Onların bir şekilde hayatınıza uyan yönleri olmasaydı onları çekmezdiniz ve hayatınızda yerleri olmazdı..."