Sahil kasabalarında el ayak çekilince biz birbirimize kalıyoruz.
Sokak hayvanları ve insanlar...
Üzerimizden geçen kaosun ağırlığını atıp, sakin ve huzurlu bir yaşam sürdürmeye çalışıyoruz.
Sokak köpekleri bizi korumaya çalışıp, boşalan evlerin ıssız sokaklarını kolaçan ederken, biz de işte elimizden geldiğince onlara bir kap yemek, bir tas su verip, arada başlarını okşuyoruz.
En çok da buna ihtiyaçları var zaten.
Biraz ilgi, arada da üşümüş kulaklarını bir iki dakikalığına ısıtacak iki sıcak el.
***
Pazar günü Alaçatı civarında iki gariban sokak köpeği, tarım ilaçlı yiyeceklerle zehirlendi.
Biri kendisini kurtarmak isteyen bir hayvanseverin kucağında çırpına çırpına can verirken diğeri son anda kurtuldu.
Ama tabii iç organlarındaki, boğazındaki hasarı bilemiyoruz.
En azından yeniden hayata tutundu, buna seviniyoruz.
Bu iki köpeği zehirleyen ise mahallede yaşayan 60-65 yaşlarında bir kadın. Kamera kayıtlarından öğrenildi.
Sokakta besleme yapan herkes bilir. Sokak canları elinde poşetle çöp kutusuna yürüyen birini görünce hemen peşine takılırlar.
Belki bir iki küflü ekmek, biraz yemek artığı paylarına düşer diye.
Kamera kayıtlarında olayın aynen böyle gerçekleştiği öğrenildi.
O ruhu hasta, vicdan yoksunu kadın elinde poşetle çöp kutusuna doğru ilerliyor. Sokakta yaşayan diğer sakinlerin anlattığına göre 'kanka' olan ve her zaman beraber gezen o iki sokak köpeği de kuyruklarını sallayarak sevinçle bu uğursuz kadını takip ediyorlar.
Uğursuz, aynı sakinlikle poşeti yere bırakıyor. Köpekler hevesle içindeki yiyeceği yemeye başlıyor ve her şey çok çabuk gelişiyor.
Görüntüler var ama ben izleyemedim, izlemem de.
Köpeklerden birini kurtaran arkadaşım olduğu için, onun sesi titreyerek anlattıklarından olayın gerisini çok iyi biliyorum.
Bir tanesi çırpınarak ağzından köpükler çıkararak feci bir şekilde ölüyor. Diğeri son anda zar zor kurtuluyor.
Bu arada aranan veterinerlerin hiçbiri uygun durumda değil. Biri hariç hepsinin ya işi var ya Çeşme dışındalar. Sadece bir tanesi müsait, ama o da birkaç dakikada ulaşabileceği yakınlıktaki olay yerine gelmek istemiyor.
"Ben gelemem, siz köpeği buraya getirin" diyor. İnsanların ve hayvanların sağlığıyla, canıyla ilgili bir meslek seçmeden önce 'acaba bende sevgi, şefkat ve vicdan limiti ne derece?' diye bir tartmak lazım galiba. Neyse bu da ayrı bir yazı konusu...
***
Şehirden kurtulup, doğayla barış içinde ve iç içe yaşamak isterken ne yazık ki arada bu kötü kalpli kuyu cadılarıyla uğraşmak zorunda kalıyoruz.
Bu dünyayı babasının evinden getirdiğini zannediyor onlar. Tek yaşama hakkı insanların sanıyor. En önemlisi kendini de insana sayıyor!
Oysa hayvanlara, insanlara, ağaca, çiçeğe, kısaca dünyaya keyfi olarak, sadece yok etmiş olmak için saldıran birer kötücül varlık onlar.
Sevgisiz, kalpsiz, vicdansız birer kuyu cadısı.
Savunmasız canlıları bu varlıklardan korumak da bizim görevimiz. Bitmek bilmez bir çabayla mücadeleye devam edeceğiz.
O kötü kalpli vicdansızlara pabuç bırakmayacağız.
Böyle bilsinler.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Kerimcan'a helal olsun!


Artık kalıpların dışına çıkma zamanı.
Dünya yeniden şekilleniyor.
Ekonomi, siyaset, görünen görünmeyen sınırlar, kültür, sanat, eğlence dünyası.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Farklı bir kabın içine attılar bizi. Mecburen o kabın şeklini alacağız. Direnmenin manası yok. Benim bu dünyayla ilgli artık herhangi bir umudum da yok. O yüzden bir an önce uyumlanalım gitsin!.
***
Bakın mesela geçtiğimiz pazar günü Türkiye'de ilk kez tuhaf bir şov gerçekleştirildi. Ve insanlar, özellikle gençler-çocuklar bu şova çok büyük ilgi gösterdi.
Kerimcan Durmaz isimli internet fenomeni, DJ'lik yapan bir genç, tam 3 bin 500 bilet satıp bir gösteri sundu.
Hiçbir şey üretmedi o şovda.
Şarkı söylemedi, söyler gibi yaptı mesela.
Hani biz çocukken evde yapardık ya. Saç fırçasını elimize alıp söyler gibi yapar, boynumuza pelerin falan takıp dans ederdik.
İşte Kerimcan da bunu yaptı. Başka sanatçıların şarkılarını kendi söylermiş gibi yapıp dans etti.
O kadar!
Ha bir de sahnede bir şey olmayınca varmış gibi görünsün diye çıldırmışçasına ışıklar yanıp söndü. Buna da 'muhteşem ışık şov' dendi.
Ve gençler delirmiş gibi eğlendi.
Peki o zaman bu 'hiçbir şey şovu'nu eleştirenlere sormak lazım: Eee?
Bu genç arkadaş avuç dolusu 'hiçbir şey' sunuyor ve insanlar da bundan keyif alıp eğleniyor. Deli gibi de para kazanıyor. Ben sadece 'brav'o diyorum.
Siz de başarsaydınız... Olanı beğendirmek daha kolay da bu çocuk olmayanı satıyor ve deli gibi de talep görüyor.
Helal olsundan başka diyecek bir şey yok.
Vallahi helal olsun. Geldiğimiz noktayı düşünürsek, bize artık bunlar yakışır.