Giysilerin, arabaların, yapılaşmanın modası olur da iş dünyasının trendleri olmaz mı? Son akım ‘konkordato’.

Yediği ananasın, ismini telaffuzda zorlanan halkımız, ‘konkordato’yu bir çırpıda söyler hale geldi.

Şirketler için son kurtarıcı anlamına gelen bu çözüm şimdi bilançoları düzeltmek için fırsat olarak görülüyor.

Uzağa değil yanı başımızda Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’ne gidin, beş firmadan biri konkordato ilan etmiş ya da etmeye hazırlanır durumda.

***

Son bir yıldır iş hayatının orta yerine oturan bu kelime aslında borçlarını ödeyemeyen veya vadesinde ödememe tehlikesi bulunan şirketlerin iflastan kaçınmak ve borçlarını ödeyebilmek için ellerindeki en büyük yasal koz.

Şirketler borçlarını ödeyemez hale gelince (ya da bu sarmaldan kurtulmak isteyince) Asliye Ticaret Mahkemesi’ne başvurarak, ön projesini, malvarlığının durumunu gösterir belgeleri, alacaklılar listesini ve finansal analiz raporlarını sunuyor.

Mahkemenin atadığı konkordato komiseri alacaklılar ile masaya oturuyor.

Alacaklılara belli bir oranda alacaklarından vazgeçmeleri için yeni ödeme planı sunuluyor.

Konkordato süreci 2 yıl 5 aya kadar uzatılabiliyor.

İşçi ücretlerinin bir bölümü, Ücret Garanti Fonu’ndan ödenirken, firma girdiği borç sarmalından kurtuluyor ya da batıyor.

***

Ama burada durun çünkü bu süreci başlatmak artık kolay değil.

Başvuru yığılmaya başlayınca bu işin bile mafyası türedi.

İş dünyasında konuşulanları, duydukça inanamıyorum.

Mahkemenin konkordato sürecini kabul etmesi için araya bu mahkeme takiplerini yapan, ilişkileri kuran vs. çalışmaları yürüten tipler, ekipler yani bildiğin ‘Konkordato Mafyası’ türemiş.

***

Zaten özvarlıkların çeşitli gerekçelerle çekilerek yurtdışına çıkarıldığı, aile bireylerinin üzerlerindeki taşınır/taşınmaz varlıkların el değiştirilerek şirketlerin borç miktarlarının konkordato standartlarına getirilmeye çalışıldığına dair izlenimlerimiz vardı, şimdi memlekette yeni bir işkolu oluştuğunu görüyoruz.

****
Geçmişte Azerbaycan’a yaptığım bir ziyarette oradaki Türk işadamları rüşvet vermek için, rüşvet mafyasına ön rüşvet verdiklerini anlatmışlardı. Bu durumu nasıl kanıksadıklarına inanamamıştım.

Şimdi Türkiye’de borçlarını ödeme sistemine girebilmek için rüşvet veriyorsun.

***

Doğada her şey denge üzerine kurulu. Sağlık dengesi bozulanlar hasta olur. Demokrasi ve adalet dengesi bozulan toplumlarda huzur kalmaz. Ekonominin görünmeyen yüzünde de dengesizlikler başlar, inanmakta zorlandığımız uygulamalar peş peşe gelir.

Şaşırmaktan da vazgeçer, kanıksar hale geliriz.

Evet sizin beklentiniz, probleminiz neydi, hangi mafyayı arzu ederdiniz?

Peş peşe itirazlar gelecek

İçinden geçtiğimiz konjonktür ne kadar tersine doğru itse de toplumsal farkındalık az biraz artıyor. Yanlışı, hırlıyı, hırsızı, arsızı, rantçıyı kanıksatmak eskisi kadar kolay değil. İnternet çağıyla okuyan, dünyanın farkında, itiraz kültürünü öğrenen bir güruh belki de en sağlam umudumuz.

Birlikte üretmek kadar birlikte karşı çıkma kültürü de zenginlik, erdem.

Hiçbir gürültüye aldanmayın, kimse hiçbir şeyi, “İsteseler de, istemeseler de” yapamayacak.

2020 böyle bir umut yarattı içimizde umarım yanılmıyoruzdur.

İzmir’in orta yerinde yapılmak istenen 146 metre yüksekliğinde Zorlu Konak Projesi’ne gösterilen kamusal itirazı hafife almayın. Elbette bu kentin çeşitli yerlerinde yatırımlar yükselecek ama geç de olsa oluşan kırmızı çizgiler de kendini belli edecek.

O değişim kim ne kadar üst perdeden bağırırsa bağırsın gelecek. Yakın zamanda Zorlu’yu, yine kent merkezini kişisel rant ölçekli yatırımlara boğacak, son kalan yeşil alanları betona açacak, kentin kalbine hançer gibi saplanacak birkaç projeye de de itirazlar gelecek. Eli kulağında.

Nedense bir umut var içimde.

Haydi 2020 bir iyilik yap ve artık ruhumuzu sıkan, bizim adımıza en iyiyi düşünen o üst aklın (!) ‘İsteseler de İstemeseler de olacak’ yaklaşımını tarihe göm.