Haluk Şahin Hocam, “Atilla Köprülüoğlu Dostuma. Gazeteciliğin gazetecilik olduğu günlerden bir hatıra. Sevgiyle” yazarak imzaladığı son kitabı Johnson Mektubu'nu göndermiş. Teşekkürlerimle Hocam!

***

Kitap; aşama aşama ilerleyen neredeyse 30 yıla yaklaşan bir çalışmanın son aşaması. İlk aşama Cumhuriyet’te “George Ball’ın Anıları” olarak dizi haliyle yayınlandı. İkinci aşaması 1987’de Hürriyet’te “Johnson Mektubu’nun Perde Arkası” adıyla dizi olarak çıktı. Üçüncü aşaması, aynı yıl “Gece Gelen Mektup” adıyla kitap olarak çıkmasıydı. Dördüncü aşama da yeni bilgilerin eklenmesiyle, yeni kuşaklar için yabancılaşan isimlerin fotoğraflarıyla zenginleştirilen Prof. Haluk Şahin’in “Johnson Mektubu”. Bu aşama aşama ilerleme tablosu, yarım asrı aşkın çözülemeyen Kıbrıs sorununa uygun düşmektedir.

***

Ünlü mektup konusunu çok kısa özetleyelim önce. (Rahmetli Cüneyt Arcayürek, 1966'da Johnson mektubunu Hürriyet’te yayımlayarak adeta olay yaratmıştır!) ABD Başkanı Johnson,1964’ün 4-5 Haziran gecesi, Kıbrıs'a çıkarma yapmaya giden Türk gemilerini geri döndüren bir mektubu Ankara’ya gönderir. Tehdit dolu mektup, Türkiye-ABD ilişkilerinde

dönüm noktası oluşturur, dış politikamızı temelden etkiler. (Bu deyim, merhum Abdi İpekçi’nindir, Milliyet’te 10 Haziran 1964’teki yorumunda kullanmıştır.)

***

Haluk Şahin mektubu şöyle özetlemiş;

1 - Türkiye, müdahale için antlaşmalardaki tüm koşulları yerine getirmemiştir.
2 - Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahalesi, onu Sovyetler Birliği ile karşı karşıya bırakabilir. Bu durumda NATO ve ABD Türkiye'yi savunmayabilir.
3 - ABD'nin verdiği silahlar, savunma amaçlıdır, Kıbrıs'ta kullanılamaz.
4 - Johnson, Başbakan İnönü'yü ABD’ye davet ediyor.

Bunlardan özellikle ikinci ve üçüncü maddelerin Ankara'da şok yarattığı biliniyor.
Şu soru ilk kez kamuoyunun gündemine geliyor: Türkiye'nin tüm savunmasını ve silahlanmasını NATO ve ABD sepetine koyması, acaba hata mıdır? Eğer öyleyse ne yapmalı? Johnson'ın mektubunu 'dönüm noktası' yapan işte gündeme getirdiği bu türden sorular. Türk-ABD ilişkilerindeki etkisiyle, Türk dış politikasının sınırlamaları konusunda açtığı yeni perspektiflerle 'Johnson Mektubu'nun titreşimleri, bugün de devam ediyor.


***

Diplomasi tarihimizde etkileri bu kadar derinlere giden ikinci bir belge bulmak gerçekten güçtür. Kıbrıs'a çıkarma yapacak askeri gücün olmadığını düşünen ve iç politikada eleştirilen

Başbakan İnönü, savaş gemilerini Kıbrıs'a gönderirken bir yandan da ABD Büyükelçisi'ne haber verilmesini istemiş, ABD'nin çıkarmaya engel olacağını bilen İnönü, Johnson'ın bu mektubuyla rahatlamış, iç politikadaki baskıdan kurtulmuş, Kıbrıs'ta Türkleri katleden Rumlara da gözdağı vermiştir!


****

Haluk Şahin şu sonuca ulaşıyor: "Johnson'ın mektubunu, büyük devlet adamı İsmet İnönü adeta tahrik etmiş, neredeyse zorla yazdırmış, böylece Türk ordusunun kendisini rizikoya atmasını önlemiştir. Kıbrıs önlerinde alınacak bir askeri yenilgi, sadece Kıbrıs'ın değil, Türkiye'nin de kaderini değiştirirdi. Yunanlılara, Rumlara yenilerek itibarını kaybetmiş bir ordu, Türkiye'nin atacağı her adımda bir faktör ve ayak bağı olurdu." 

***

Bir kez daha yineleyelim. Johnson Mektubu, Türk-ABD ilişkilerinde bir dönüm noktasıdır.
Tıpkı İnönü'nün “yeni bir dünya kurulur, Türkiye de o dünyada yerini alır” tarihi yanıtında olduğu gibi, günümüzde yeni bir dünya adım adım kuruluyor. Türk-ABD ilişkilerinin sancılı seyrinde, bu nedenle mektup yeniden gündeme geliyor. Üstelik Kıbrıs meselesi ve günümüzde de İnönü'nün sürekli hedef alınması, bu mektubu tekrar önemli kılıyor. Haluk Hoca, mektup üzerinden Türk-ABD ilişkilerinin bir dönemine, Kıbrıs sorununa ve Türk- Yunan ilişkilerine mercek tutuyor. Üstelik doğrudan birinci kişiler üzerinden...
Mektubu kaleme alanlarla yapılan tarihi söyleşiler, sürecin aktörlerinin yazdıkları ve arşiv belgeleri bugüne de ışık tutuyor. Johnson Mektubu’nu yeniden değerlendirmek, bugünü anlamak açısından çok önemli bir yer teşkil ediyor" tespitine katılıyorum.