Körfezi kuşbakışı gören konumuyla, İzmir’in eşsiz manzarasını ayaklar altına seren, kentin simgelerinden biri olan Kadifekale, tarih boyunca büyük bir öneme sahip olmuştur. M.Ö. 3. yüzyılda Büyük İskender’in emriyle inşa edilen bu yapı, antik Smyrna’nın akropolü olarak bilinir. Yüzyıllar boyunca Helen, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait izleri barındıran kale; surları, kuleleri, Bizans’a ait sarnıcı ve mescit kalıntılarıyla geçmişin izlerini günümüze taşımayı başarmıştır. Ancak bu köklü miras, günümüzde ciddi bir bakımsızlık ve tahribat ile karşı karşıya. Yeterli ilgi ve korumadan yoksun bırakılan Kadifekale geçmişten bugüne uzanan varlığını adeta kendi gücüyle sürdürmeye çalışıyor.
Tarihi yapının İçler acısı hali
Kadifekale’ye adım attığınızda ilk fark ettiğiniz şey, tarihin değil; ihmalin izleri oluyor. Yabani otlar her yanı sarmış; yürüyüş yolları düzensiz, adeta yıllardır el sürülmemiş. Zemindeki taş döşemeler kırık dökük; bazıları yerinden oynamış, kimileri ise tamamen kaybolmuş. Adeta ziyaretçilerine “Dikkatli yürüyün.” diyor. Tarihi bir yapının içinde değil; sanki terk edilmiş bir alanda yürüyorsunuz. Her adımda dengenizi kontrol etmek zorunda kalıyorsunuz.
Karalama tahtası duvarlar
Zamanında restorasyon çalışmalarıyla yeniden ayağa kaldırılan tarihi surlar, bugün ne yazık ki ihmalkârlık, kültürel körlük ve vandalizm yüzünden adeta bir karalama tahtasına dönüşmüş durumda. Sprey boyalarla yazılan yazılar, Kadifekale’nin taşlarını sadece kirletmekle kalmıyor; binlerce yıllık tarihi mirası da yok sayıyor.
Koruma altında denetim dışında
Kadifekale'de gözlemlenen bir diğer çarpıcı sorun ise ateş yakılmış alanlar. Kalenin çeşitli noktalarında tespit edilen yanık izleri ve kurum tutmuş taşlar, alanın zaman zaman denetimsiz bir şekilde kullanıldığını ortaya koyuyor. Kent merkezinde bulunan ve koruma altında olması gereken bir yapının bu şekilde tehlikeye açık halde bırakılması, güvenlik zafiyetini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Temel ihtiyaçlar bile karşılanamıyor
Kadifekale’yi ziyaret edenlerin karşılaştığı bir başka büyük sorun da temel bir ihtiyaç olan tuvaletlere erişim. Alandaki tuvaletler tamamen kapalı ve kullanılmaz halde. Bakımsız, kirli ve uzun süredir hizmet dışı kalan bu alanlar, özellikle ilk kez gelen ziyaretçilerde büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı yaratıyor. Ziyaretçiler, ihtiyaçlarını gidermek için çevredeki çay bahçesinden izin almak zorunda kalıyor. Ancak bu alanın kapalı olması durumunda ise büyük bir sorun ortaya çıkıyor. Bu durum, İzmir’in misafirperverlik imajı ile örtüşmeyen bir tablo çiziyor.
Karanlıkta bırakılan bir tarih
Zamanında tarihi mirası görünür kılmak ve Kadifekale’yi gece ziyaretçileri için cazip hale getirmek amacıyla yerleştirilen 298 adet LED aydınlatma ve otomasyon sistemi, bugün neredeyse işlevsiz durumda. Birçok armatür çalınmış; bazıları sökülmüş ya da yılların getirdiği ihmal sonucu kullanılamaz hale gelmiş. Bu nedenle kale, gece saatlerinde büyük ölçüde karanlığa gömülüyor. Yalnızca teknik bir aksaklık gibi görünen bu durum, aslında İzmir’in en önemli kültürel değerlerinden birine yönelik süregelen ilgisizliğin ve kurumsal duyarsızlığın açık bir göstergesi. Geçmişin izlerini bugüne taşımayı amaçlayan bu miras, şu an gerekli koruma ve bakım önlemleri olmadığı için karanlığa terk edilmiş durumda.
Sorumluluk kimde?
Kale, uzun süre İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin çeşitli projelerine konu olsa da, bugün itibarıyla mülkiyeti ve koruma sorumluluğu Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait. Yetki devrinin ardından ise alanda gözle görülür bir iyileşme sağlanmadığı, mevcut sorunların derinleştiği dikkat çekiyor. Uzmanlar, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün tarihi yapıların korunmasından doğrudan sorumlu olduğunu hatırlatarak, Kadifekale gibi kültürel bellekte önemli bir yer tutan yapıların yalnızca koruma altına alınmakla kalmayıp, etkin biçimde bakımı ve kullanımı için de kamu sorumluluğunun yerine getirilmesi gerektiğini vurguluyor.
İnsanlar Kadifekale’ye çıkmaya korkuyor
Yapılan araştırmalar, İzmirlilerin Kadifekale'yi hâlâ tehlikeli ve ıssız bir yer olarak gördüğünü ortaya koyuyor. Oysa her gün yüzlerce yerli ve yabancı turist bu tarihi kaleye rahatlıkla ziyaret edebiliyor. Bu olumsuz algının temelinde ise bölgedeki fiziksel ve sosyal düzensizlikler yatıyor. Bakımsızlık, vandalizm ve yetersiz aydınlatma gibi sorunlar, ziyaretçilerde suç korkusunu artırarak insanların bölgeye yaklaşımını olumsuz yönde etkiliyor. Özellikle kentin daha varlıklı kesimlerinde yaşayanlar, Kadifekale’yi girilmesi tehlikeli ve terk edilmiş bir yer olarak algılıyor. Bu algının farkında olan Kadifekale sakinleri ise kendilerini şehre ait hissetmediklerini, şehir yaşamından dışlandıklarını düşünüyor. Bu karşılıklı yabancılaşma, hem toplumsal bağların zayıflamasına hem de Kadifekale’nin sahip olduğu kültürel ve turistik potansiyelin yeterince değerlendirilememesine neden oluyor. Uzmanlara göre, bu algının değişebilmesi için sadece fiziksel iyileştirme değil; aynı zamanda sosyal bütünleşme projelerine de ihtiyaç var.
Bir kentin gücü hafızasındadır
Tarihi yapıların kent hafızasındaki yerine dikkat çeken uzmanlar, bir kentin kimliğinin yalnızca yeni binalarla değil; geçmişiyle kurduğu bağlarla güçlendiğini vurguluyor. Kadifekale’nin bugünkü durumu, sadece maddi yetersizlik değil, aynı zamanda kentin tarihi mirasına yönelik uzun süredir devam eden ilgisizliğinin ve kültürel duyarsızlığın sonucu olarak değerlendiriliyor.